Süper Lig’den her dönem olduğu gibi bu dönemde de beklentilerimiz gerçekten çok yüksek. Futbolun ortak bir değer olduğunu düşünürsek, kendi takımlarına gönül vermiş milyonlarca taraftarlarda doğal olarak bir beklenti içine giriyor. Yani her takım Süper Lig’de şampiyon olmak, Türkiye Kupası’nı kazanmak, Türkiye Süper Kupası’nı kazanmak, Şampiyonlar Ligi’ne gitmek, UEFA Avrupa Ligi’ne gitmek ve UEFA Konferans Ligi’ne gitmek ister.

Tabi bu başarıları yakalamak için azimle mücadele etmek ve maç ritmini yakalamak gerekiyor. Önce bir kazanma ruhunu aşılamak lazım. Yani bizler özellikle Süper Lig’in marka değerini artırmaya yönelik çalışmalar yapmak zorundayız. Burada Türkiye Futbol Federasyonu başta olmak üzere tüm kulüplerimize ciddi görevler düşüyor. Peki ligin marka değerini nasıl artırırız? Gelin şimdi bu konuya odaklanalım…

‘ARTIK AVRUPA’DA KUPA KALDIRALIM’

Süper Lig’in marka değerini artırmak için ilk olarak uzun yıllardır hasret olduğumuz Şampiyonlar Ligi’nde, UEFA Avrupa Ligi’nde ve UEFA Konferans Ligi’nde ciddi galibiyetler elde etmek ve hatta kupa kazanmak zorundayız. Türkiye’ye UEFA Kupası dışında başka bir Avrupa Kupası henüz gelmedi. Yani hangi takım olursa olsun mutlaka Avrupa’da bir kupa almak zorundayız. Bu mucizevi gibi gözükse de neden olmasın? Bu bilinci aşılamak lazım.

‘YETENEKLER KEŞFEDELİM’

Diğer konu ise altyapıdan geçiyor. Burada çok ince bir detaya dikkat çekmek istiyorum. Tesisleşme noktasında evet son yıllarda güzel gelişmeler yaşadığımız aşikar fakat oyuncu yetiştirememekten şikayet ediyoruz. Yani Portekiz Ligi, Brezilya Ligi, Almanya Ligi ve hatta Hollanda Ligi adeta bir futbolcu fabrikası gibi. Yani adamlar altyapıdan ve geleceğin yıldızlarını hem kendi ülkesinden hem de başka ülkelerden bulup getiriyor. Altyapı derken sadece Türk oyuncuları kastetmiyorum. Yetenekli oyuncuları sağlam scout ekipleri ile keşfetmek lazım. Futbolla alakalı hiç olmayan insanları maalesef alıp altyapının başına koyabilecek bir kapasiteye sahibiz. İşte bunu yapmayalım. İşin ehli olan spor adamları bu görevi üstlenmeli. Bizde futbolcu fabrikası olalım. Yani bu Türk’te olur, Alman’da olur, İngiliz’de olur.

YERLİ YABANCI AYRIMI YANLIŞ

Diğer bir konu ise daha önce yine gündeme getirdiğim bir konu. Bizde maalesef 8+3 kuralı var. İşte bu kuralda gerçekten çok saçma. Az önce yukarıda altyapıdan bahsetmiştim ama bunu bir çelişki olarak asla düşünmeyin. Yerli ya da yabancı ayrımı yapmak bana göre yüzde yüz yanlış bir karar. Böyle bir kuralın bana göre faydası yok. O kadar Süper Lig’de yerli ve yabancı hocalarımız var. Bu kuralı çok düşünen biri varsa sahaya 11 Türk oyuncu ile çıkabilir mi? Evet çıkabilir. Peki  herhangi bir teknik direktör 11 Türk oyuncu ile sahaya çıkmak istediğinde TFF buna engel mi oluyor? Tabii ki, HAYIR. Gerçekten küçük hesaplarla uğraşıyoruz. Bunu boş verelim. Kulüplerin mali yapısından dolayı beni eleştiriyor olabilirsiniz, lakin ona göre planlamayı yapacakta netice ben değilim! Yabancı alalım diye batalım demek istemiyorum. Doğru bütçe ile doğru planlamaya vurgu yapmak istiyorum. Kulübün geliri artar, sponsoru çok iyi olur gider istediğini alır buna lafım yok zaten… Olamazda.

SORUMSUZ YÖNETİCİLİK

Yani her sezon bazı takımlar 15 tane oyuncu alıp, 15 tane oyuncu gönderiyorsa, bu taraftarların suçu değil. Üst düzey takımlara Real Madrid, Barcelona, Bayern Münich, İnter, PSG, örneklere bakacak olursak, ben hiçbirinin AS ilk 11’rinden ve A kadrosundan 20 tane oyuncu satıp, 20 tane oyuncu aldığını görmedim. Misal Modric 38 yaşında, yıllardır Real Madrid’de üst düzey futbol oynuyor. Bizim kulüplerimizde kadro istikrarı yok. Transfer elbette herkesin en doğal hakkı ama, doğru bir planlama ile olması lazım…Yani her sene alınan 20 oyuncu, son 5 yılda 100 oyuncu yapar. Sonra kulüpler niye battı? Diyoruz. Bunun sorumlusu sorumsuz yöneticilik…Yani kulüplerin transferlerini bir inceleyin bana hak vereceksiniz. Yani insan ne transfer ettiğine bakmaz mı? Sonra vay anam vay… Batıyoruz, ediyoruz oluyor… Türkiye’de bunun örnekleri var.

VAKİT GEÇİRMEKTEN VAZGEÇELİM

Diğer bir konu yayın gelirlerimiz neden düşük düşündünüz mü? Türk Futbolu’nu ayağa kaldıralım diyoruz. Bir sakatlık oluyor, oyuncu yarım saat yerde yatıyor. Gerçek sakatlıklara kesinlikle lafımız olamaz. Futbolcu örneği vermeyeceğim ama maç esnasında oyun o kadar çok duruyor ki neredeyse 20 dakika uzatma oynuyoruz. İnsanlar oraya futbol izlemeye geliyor. Bakın İngiltere Ligi’ne oyun ne kadar duruyor bir araştırın. Adamlar nasıl bir tempoda mücadele ediyor ve koşuyor bir görün. Bizde öyle mi? Yani oyun sürekli durursa bizim ligi kim izler? Şu yatma işini bir bırakalım. Futbola odaklanalım. Oyunu sürekli soğutmaktan vazgeçelim. Yani pes oyununda bile yapılmaz bu şeyler… Su molası olur o ayrı… Ciddi sakatlık olur o ayrı… Bunları yaşarsak ve yaparsan dünyada Süper Lig’i kim izler? Kim yayıncı kuruluşa abone olur? Bu düşünceyle marka değeri artar mı?

Yani anlatacağım çok şey var aslında… Ama şimdilik kısa bahsetmek istedim. Futbolu seviyoruz. Türk Futbolu’nun en iyi yerlerde olmasını canı gönülden istiyoruz. Yeni dönemde takımlarımıza başarılar diliyor, fair play adı altında bir sezon olmasını temenni ediyorum.

Teşekkürler…