Her zaman altını çize çize ifade ettiğim gibi, boks benim olmazsa olmazlarımdan…

70’li yıllarda Hamdi Yiğit’le başlayan boks sevdamla el ele, kol kola, gönül gönüle  ve en önemlisi de hiçbir karşılık beklemeden bugünlere geldim…

Allah emanetini almazsa da, bu sevda bitmeyecek…

Yanılmıyorsam 7 yıldır da Türkiye Boks Federasyonu yönetiminde Basın ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Asbaşkan olarak görev yaptım…

Açık ve net konuşmak gerekirse, Federasyon çatısı altında mümkün olduğunca sevdalı olduğum boksa hizmet etmeye çalıştım…

Elimden geldiğince, Konya ve Türk boksuna hizmeti, kendime şiar edindim…

Menfaat ve takdir beklemeden hem de…

Ancak, gelinen hizmet noktasında tıkandığım için, dahası olaylı ve dolaylı yollara sapmadan böyle bir karar aldım…

Keşke ilk düşündüğüm zaman bu kararı alabilseydim ya da istifa edebilseydim…

Geçen sene İstanbul’da düzenlenen Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası sonrasında yaşadığım talihsiz bir olay, doğruyu söylemek gerekirse, benim yüreğimde, vicdanımda, merhametimde derin yaralar oluşturdu…

Keşke, o zaman istifa edebilseydim…

Geç kaldım…

Detaylara girmeyeceğim…

Güzel şeyler değildi yaşadıklarım…

Özellikle de Türkiye Spor Yazarları Derneği Genel Başkan yardımcısı olmam hasebiyle de eleştiriler aldım…

Eleştirinin sınırlarını zorlayanlar da olmadı değil.

xxx

İstifa, yeri geldiğinde, erdemdir, onurdur, dik duruştur…

Ülkemizde her ne kadar “istifa kültürü” olmasa da, istisnai durumları da göz ardı etmemek lazım…

Şükürler olsun ki, koltuğa yapışanlardan değilim…

Bazı durumlarda istifa, insanın kendisine olan saygısını koruması için bir gereklilik, daha ileri gidersek nefes alıp vermektir…

Şunun da altını çizmekte yarar var; kimse vazgeçilmez değil, vazgeçilmez olan kurumlardır…

Bunun adı Konyaspor olur, bunun adı Türkiye Boks Federasyonu olur vesaire vesaire…

Ülkemizde belirli bir makam ve mevki sahibi olanlar, istifa şartları ne kadar gerektirirse gerektirsin, en ağır eleştirilerin, en ağır tezahüratların muhatapları olsalar da, istifa etmez, edemezler!

Günümüzde var böyleleri…

Özellikle Spor Federasyonları ve Spor Kulüplerinde oturdukları koltuklardan kalkmamakta direnenlerin sayısı hiçte az değil…

Bunun adı da koltuğa yapışmaktır!

Ya da altları ıslaktır bunların!

xxx

Adres göstermeden, hayali bir örnek ya da atıyorum bizim apartmanın yöneticisinin üzerinden konuşalım…

Biz, apartman sakinleri olarak yöneticiden son derece rahatsızız ve oturduğu koltuktan kalkmasını bir zaruret olarak görüyoruz…

Yani, adamın istifası şart olmuştur…

40 dairelik apartmanın 39 sakini, bu yöneticinin görevi bırakmasını istiyor, dahası açık açık yüzüne söylüyorlar, söylemekle kalmıyor, ağır laflar da ediyorlar…

Ve fakat bizim apartmanın yöneticisi, 3 maymunu oynamakla kararlı, bulunduğu koltuktan kalkmamakta da ısrarcı!

Bir insanı rencide edecek ne kadar davranış varsa, futbolcu misali, topu göğsünde yumuşatıyor ve bir ayak darbesiyle karşı kaleye gönderiyor…

Maharetli bir adam yani!

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, karşı sitenin yöneticisi ve sakinlerine, yöneticisi olduğu apartmanı çok güzel yönettiğini anlatır…

Koltuğundan kalkmamak için her şeyi mubah sayar böyle tipler…

Dolayısıyla, bu şekilde bir yaşam biçimini kabullenen insanlar,  er ya da geç ya istifa ederler ya da daha kötüsü koltukları altlarından alınır…

Neyse…

Ata binip uzağa gitmemek lazım…

İstifa tek taraflıdır…

Karşı tarafın “olur” ya da “olmaz”ına ihtiyaç duymaz…

Özetlersem;  istifa bir itirazdır, bir başkaldırıdır, bir duruş sergilemedir…

Konyaspor’dan ayrılırken de, Türkiye Boks Federasyonu’ndan istifa ederken de, asla pişman olmadım, olmam da…

Benim tek derdim, Türk boksunun 70’li yıllarına dönmesi…

Gerisi lafügüzaf.