Siyasette bazı isimler var ki, ben onları Süleyman Demirel'e çok benzetiyorum. Başta bir davaları olduğunu iddia ederek yola çıkıyorlar.

Diyorlar ki, 'bizim söyleyecek sözümüz var. Kendimize ait olan fikirlerimiz var. Bu fikirlerin toplum için daha faydalı olacağına inanıyor ve bu fikir savunuculuğuna devam ediyoruz. Bu fikir ile bütünleştik, bunu kendimize dava edindik ve bunun gerçekleşmesi için mücadele veriyoruz...'

Sonrasında köprünün altından biraz su akıyor. Bu isimler daha düne kadar savundukları düşünceleri bir anda ellerinin tersiyle itip taban tabana zıt olan başka bir fikre yanaşabiliyorlar.

Kendileri oradan oraya çekirge gibi sıçrayıp dururken, onlara inanmış, onların anlattıklarını dinlemiş ve kendilerini samimi bulmuş olan insanları da yüzüstü bırakmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar.

Daha dün söylediklerini bugün kendileri yalanlıyorlar. Davalarında samimi olmadıklarını gösteriyor bu durum.

Sonra yazık diyorsunuz, demek bu kadar basitmiş. Demek siyaset, yalan söyleyip yalanının başkalarına doğruymuş gibi aktarmakmış.

Bu işi de anladığım kadarıyla Süleyman Demirel'den öğrenmişler. Süleyman Demirel, Türk siyaset tarihinin efsane isimlerinden biri oldu. O dönemleri pek hatırlayamasam da, Türk siyaset tarihinde bir Süleyman Demirel isminin varlığını biliyorum. Çünkü (iyi siyasetçiymiş.)

Kıvırmasını iyi biliyormuş. Nasıl kıvırdığını ve doğruya en yakın yalanı söyleyerek nasıl zor durumlardan sıyrıldığını onun söylemlerinden birkaç örnekle açıklamaya çalışalım:

Yunanistan ile karasuları sınırımız nedeniyle zaman zaman gerginliklerin yaşandığı bir dönemde meclisin kapısının önünde dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e meclis kapısının önünde gazeteciler soruyor.

- Efendim Yunanistan, Ege'nin bir Türk gölü olmadığını iddia ediyor. Böylesi büyük bir iddia karşısında ne dersiniz?

Süleyman Demirel cevap veriyor,

- Evet, doğru demişler. Ege bir Türk gölü değildir. Bir Yunan gölü de değildir. Binaenaleyh Ege bir göl değildir.

Bir başka örnek daha verelim,

Süleyman Demirel yine Başbakan. Bir sonraki seçimlere hazırlanma aşamasında bir mitingde konuşuyor:

- Biz Bulgaristan'dan kışın doğalgaz alıyoruz, yazın onlar bize satıyor.

Şimdi aradan uzun yıllar geçti. Üzerinden onca zaman geçmiş olmasına rağmen bakıyorum da bazı siyasilerin düşünce yapılarında hiçbir şey değişmemiş.

Bir sağdan aday olurum, bir soldan aday olurum, olmadı yine sağdan aday olurum ama kesin olurum diyorlar.

İşte karşımızda Hüseyin Arı. Daha önce Fazilet Partisi'nden Konya milletvekili olarak meclise gitti. Sonrasında uzun yıllar BBP Konya İl Başkanlığı yaptı. BBP'den bir önceki dönem milletvekili aday adayıydı. Bugün de bakıyoruz, CHP'den milletvekili aday adayı...

Bir başka isim de dün AK Parti'den Konya milletvekili aday adaylığını açıklayan Veli Tolu. Saadet Partisi'nin uzun yıllar il başkanlığını yaptı.

Sonrasında genel bir ayrılış süreci yaşandı. HAS Parti'nin kurucuları arasındaki yerini aldı. HAS Parti'de de Konya İl Başkanlığı görevini yürüttü. Sonrasında HAS Parti'nin feshedilerek AK Parti'ye dahil olması ile birlikte o da AK Parti kadrolarında yerini aldı.

Şimdi Konya milletvekili aday adayı. Dün başvurusunu yaptı. Milletvekili olursa da şaşırmam...

Mesnevi'den:

“Beyaz bir kağıda yazı yazarsan o yazı, kağıda bakar bakmaz okunur. Yazılı kağıda bir yazı yazarsan okunur ama iyi anlaşılmaz, insan yanılabilir. Çünkü o karalanmış kağıt üstüne kara yazı yazıldı mı, her iki yazı da körleşir. Hiçbir manası kalmaz.”