Spor yazarı, araştırmacı, tarihçi, spor müze ve kütüphanecisi Ömer Altay ile bizim tanışmamız 1980’li yıllarda Konya Postası Gazetesi’nde Spor Müdürümüz Ahmet Eser’i ziyarete geldiği dönemde gerçekleşti. Mütevazı bir kişiliği vardı ve yapılan işlere eleştirel yaklaşmaktan ziyade takdir eden bir yönü vardı.
Meslekte bizden evvelki kuşağın temsilcisi Kemal Soylu Yeni Meram’dan ayrılıp Milliyet Konya Bürosunu açtığında spor servisindeki üçüncü müdürüm merhum Şenyurt Özbay’da onun ekibine dâhil olmuştu. Tebrik ziyaretine giderken, özel bir Konyaspor haberi yazıp götürmüştüm. İki gün sonra bayiden satın aldığım gazetenin ana spor sayfasının alt köşesinde benim hediye ettiğim habere, fotoğrafıyla birlikte yer verilmişti. Şenyurt Özbay telefondaki sesi havalara uçmakta olduğunu gösteriyordu, “Canavar öğle yemeğine gel” diye bağırıyordu.
Yemeğe değil ama yorgunluk kahvesi içmeye gittiğimde kapıyı açan Muammer Soylu aynı heyecanla sarıldı. Ortalık bayram yeri gibiydi ve Ömer Altay iliştiği koltukta ne olup bittiğini anlama çalışıyordu. Kemal Soylu, “Biz gündem toplantısı yapacağız. Büro sizin. İster çay, ister yemek, hanımefendi gerekeni yapsın” dedi.
Şimdi Altay ile baş başa kalmıştık. “Sen gelince kopan fırtına neyin nesiydi?” diye sordu. Meğer benden bir dakika önce gelmiş. Sehpada duran gazeteyi açıp, “Hayırlı solun ziyaretine gelirken haber yazıp getirmiştim. Birinci sayfadan yayınlanmış” diye durumu açıkladım.
Gazeteyi alıp haberi dikkatle okuduktan sonra “Ankara, haberde hiçbir değişiklik yamamış mı?” diye sordu. Virgülüne kadar metin benimdi. “Zeki Çol Anadolu’dan gelen bir haberi hiç değiştirmeden yayınlıyorsa onu yazanı ekibine alır. İstersen seni refere ederim” dedi. Bu söz benim için madalya hükmündeydi.
SPOR AŞIĞI BİR GAZETECİYDİ
Ömer Altay, Konya’nın İhsaniye Mahallesi’nde 1961 yılında doğup büyümüş, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesini bitirdikten sonra da Konya’ya dönmeyip Yankı Dergisi, Güneş, Günaydın, Radikal gibi basın kuruluşlarında çalışmıştı.
Çocukluğu Konya’da futbolun ilk oynandığı yer olan, İhsaniye Barbaros İlkokulu yakınındaki Ebuzziya Köşkü Bahçesi'nde geçerken, radyodan ve ajans haberlerinden 1966 Dünya Kupasını dinlerken Jairzinzo, Tostoa, İtalyan Mazzola, Riva gibi yıldız isimlere aşina olmuştu. Mahalle komşularından biri de merhum Mehmet Vural’dı ve bir ağabey olarak yorumları ondan aldıklarını söylerdi.
Yeri gelmişken merhum dostum Mehmet Vural’ın da Ömer Altay’a dair bir hatırasını nakladelim. “Ömer öyle bir spor aşığı ve organizasyon kabiliyeti vardı ki İhsaniye’de Mini Olimpiyat düzenler herkes de ilgiyle seyrederdi” diye bir kez övgüyle bahsetmişti.
Zamanımızda Meram Anadolu Lisesi adıyla eğitim veren Maarif Kolejini sınavla kazanıp orada tahsil gördüğünü anlatırken “Mazhar Vardar, Bahtiyar Demir, Ahmet Toptaş gibi öğretmenlerinin yanında Anadolu Lisesi Hentbol Takım Kaptanı Sezgin Kaymaz’dan da övgüyle söz ederdi.
Üniversite sınavında Tıp Fakültesine yetecek kadar yüksek puan almış olmasına rağmen, spor aşkıyla, spor gazeteciliği yapabilmek için İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni tercih etmişti. Nitekim hayatı orada şekillendi, hem spor gazetecisi olarak mesleğe adım attı hem de eşi Nilgün Hanım ile tanışıp evlendi.
1980’li yılların ortalarında, Okul Sporlarının tüm branşlarında final müsabakaları aynı tarihlerde Konya’ya verildi ve organizasyon bir Çocuk Olimpiyatına dönüştürüldü. Bu fikir Ömer Altay’a aitti ve dönemin Beden Terbiyesi ve Spor İl Müdürü Vezir Balcıoğlu’na anlatıp uygulanmasına vesile olmuştu. Üç-beş yıl devam eden Çocuk Spor Oyunları için Türkiye’nin dört bir yanından öğrenci kafileleri Konya’ya gelir, stadyum başta olmak üzere çarşı pazar, panayır yerine dönerdi.
ARTIK SPOR SEYYAHI OLMUŞTU
Fakülteden mezun olduktan hemen sonra, lisanını geliştirmek üzere İngiltere'ye giden ve Londra’da Güneş Gazetesi’nin İngiltere temsilciliğini de yürüten Ömer Altay, 1986 yazında gazetenin Meksika’da düzenlenen Dünya Kupası’nı izleyecek olan yazı ekibinde görevlendirildi. Maradona, Lineker, Barnes, Mattheaus, Butragueno, Platini gibi futbol yıldızlarını izlemek ve yazmak üzere bu büyük organizasyonda görev aldı. O artık spor seyyahı olmanın yoluna girmişti.
1986 Meksika Dünya Kupası’nın ardından 1990 İtalya Dünya Kupası, 1992 Barcelona (İspanya) Olimpiyatları, 1994 Amerika Dünya Kupası, 1996 Atlanta (ABD) Olimpiyatları, 1998 Fransa Dünya Kupası, 2000 Sydney (Avustralya) Olimpiyatları, 2002 Güney Kore/Japonya Dünya Kupası, 2004 Atina (Yunanistan) Olimpiyatları, 2006 Almanya Dünya Kupası, 2008 Pekin (Çin) Olimpiyatları, 2010 Güney Afrika Dünya Kupası, 2012 Londra (İngiltere) Olimpiyatları, 2014 Brezilya Dünya Kupası, 2014 Sochi (Rusya) Kış Olimpiyatları ve 2016 Rio (Brezilya) Olimpiyatları’nı takip ederek, bu alanda rekor sahibi oldu. Dünya yıldızlarıyla yaptığı röportaj, haberler dünya basınına da yansıdı.
1999 yılında Yeni Gazete bünyesinde bir ekip oluşturup Türkiye’nin günlük ilk yerel spor gazetesini yayına hazırlamıştık. Birkaç gün sonra gazetenin uzun ince koridorunun uç noktalarında göz göze gelince Ömer Altay kollarını iki yana açarak gelip sarıldı ve “Bu projeler Anadolu’ya çok büyük. Keşke İstanbul’a getirseydin. İsim de logo da, tasarımda çok güzel olmuş” diye tebrik ederken uzun yıllara dayanan sitemini de yinelemiş oluyordu.
Akamete uğrayan o çalışmayı müteakiben bu defa 2000 yılında Maraton’u kurmuştuk. Konya’yı ziyarete geldiğinde uğrayıp tebrik ederken, “Projeleri heba ediyorsun” demekte çok haklıydı ama bizim topuğumuz Konya’nın eşiğine mıhlanmıştı bir kere.
O yılın sonunda eleği asmış, yeni planlar yapmaya çalışırken Ömer Altay telefon etti. Eleğin asıldığı yerden hoşnut olmamıştı. Ertesi gün buluşup dertleştik. Elinde bir proje vardı ve bununla ilgili partner arıyordu. Birkaç isim önerdim ama usûl ve üslup açından hassas davranıyordu. “Geriye ben kaldım” dediğim sırada tebessüm edip, “Bu senin yapacağın iş” dedi. Anlaştık ve ertesi gün dokümanları getirdi. Ortaya muazzam bir iş çıkardık ve aynı zamanda benim için yeni bir start noktası oldu. Üstelik çalışma ülkenin en büyük basın kuruluşu tarafından ödüle değer bulunmuştu.
2010 yılında telefon edip, bayram sonu Konya’ya geleceğini ve mütalaa etmemiz gereken konular olduğunu söyledi. Oysa ben de İstanbul’daydım, beklemeyebilirdik. Ertesi gün buluşup kadim İstanbul’un tarihi mekânlarını ziyaret ederken Cağaloğlu’nda söz Uluslararası Çocuk Spor Oyunlarına geldi. Genel Müdürlük tahsisat sözü vermiş, görüştüğü bazı federasyon başkanlarından uluslararası katılım temin etme sözü almıştı. Fakat projeye İzmir ve Ankara talip olmuş, Konya’nın adı geçmiyordu. Konya Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkanı ile görüşmeden başka yere gitmemesini tavsiye edince, bayram sonrası Konya’da işin takibini yapmaya karar verdik.
Başta TSYD Konya Şubesi Yönetim olmak üzere Konya projeyi sahiplendi ve Uluslararası Çocuk Spor Oyunları, Ankara’nın ısrarlı talebine rağmen Konya’da düzenlendi. Fakat organizasyonun son aşamasında her nedense Ömer Altay’ın devre dışı bırakılması gibi kabul edilemez bir tavır gelişti. Buna rağmen büyük bir hayali gerçekleştirmiş olmanın mutluluğu ile yetindi.
SPOR KÜTÜPHANESİ VE SPOR MÜZESİ
Konya Stadyumu’nun İstanbul’da yapılan tanıtım toplantısını müteakiben Ömer Altay bir başka müjde ile geldi. 40 yıldır biriktirdiği Dünya Kupası ve Olimpiyata dair envanterin değerlendirileceği bir Spor Kütüphanesi ve Spor Müzesi fikrini dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’e anlatmış ve kabul görmüştü. Vakit geçirmeden İstanbul depolarındaki on bini aşkın kitap ve emtiayı Konya’ya nakledip Koyunoğlu Müzesi’ne emanet etti. İnşaat tamamlandıktan sonra stadyumda müze ve kütüphane için tahsis edilecek yeri belirlemesi istenmişti. Birlikte gidip yer baktık ve tespit yaptık. Ama yolunda gitmeye bir şey vardı. İşi yürütecek kadrodaki personelin projeye dair yeterli bilgisi yoktu. Uzun süre beklemede kaldık.
Bu arada Konya Stadı büyük beğeni almasına rağmen A Milli takım maçları ısrarla İstanbul’da oynanıyordu. Koyunoğlu Müzesi’nde Hasan Yaşar dostumuz ziyaret ettiğimiz bir gün Ömer Altay, İstanbul seyircisinin milli takıma kulüp gözüyle baktığı tespitinde bulunup, “Brezilya hazırlık maçı olaysız geçer ama Kazakistan maçı kritik eşik. Ondan sonra Milli rakımın Anadolu’da oynaması lâzım. Tahir Bey, Genel Müdür Mehmet Baykan ile görüşüp Fatih Terim’i Konya’ya davet emeli. Sen de Önce Vatan’da Konya stadının ambiansı ve seyircinin milli takıma vereceği desteği anlatacak bir yazı yazabilirsin. Ben de Fatih Hocayı ziyaret eder ve o yazı vererek Konya’yı öncelikli olarak tercih etmesini önerebilirim” dedi.
O gün itibariyle Altay’ın bu önerileri uygulamaya alındı. Son aşamada benim yazım yayınlandığı gün telefon edip Riva yolunda olduğunu söyledi. Nihayetinde A Milli Takım peş peşe üç kritik maçı Konya’da parmak ısırtan bir ambiansta oynayıp, tarihi galibiyetlerle Avrupa’nın kapısını açtı.
Basın tribünündeki yoğunluktan söz edildiği için ben akreditasyon talebinde bulunmamıştım, Konya’da oynanması için emek verdiğimiz ilk maçı televizyondan izleyecektim. Maç saati yaklaşırken Ömer Altay telefon edip maça birlikte gitmeyi önerdi. “Akredite değilim, evde izleyeceğim” cevabını verince “Olmaz, ben altı tane bilet aldım ve boşta biletimiz var” diye ısrar etti. Seri haldeki o maçları taraftar tribününde birlikte izledik.
Konyaspor’un Türkiye Kupası finali için Eskişehir’e ve Süper Kupa maçı için Samsun’a davet edildiğimizde yol ve oda arkadaşlığı yaptık.
KONYA İÇİN TARİHİ BİR VAZİFE
Bir başka gün Ömer Altay İstanbul’dan elinde Osmanlıca bir belge ile geldi. Dönemin Konyaspor Başkanı Ahmet Şan’ı ziyaret edip, tüzüğünde kuruluş yılı 1981 yazan Konyaspor’un hayat bulduğu gerçek tarihin 1922 olduğunu gösteren bu belgeyi takdim ettik. Kısa zamanda Danışma Kurulu toplandı ve tadilat için gerekli resmi işlemlerin yapılması kararı alındı. Ömer Altay Konya için tarihi bir vazifeyi daha ifa etmişti.
Bir başka gelişinde ansiklopedik formda yazdığı Trabzonspor Tarihi kitabını getirmişti. Trabzon bir futbol şehriydi ama tarihçesini Konyalı bir gazeteci yazmıştı. Fakat Konyaspor’un henüz yazılı bir tarihi kaynağı yoktu. Ömer Altay bu konuda da ilk çalışmayı yaparak Konyaspor tarihini de kayda almış oldu.
Ömer Altay Spor Müzesi için müjdeli haber beklerken genel seçimler geldi, Belediye Başkanı Tahir Akyürek, milletvekili seçilip görevi devretti. Protokol yapılmadan planlanan müzeden yeni yönetimin haberi yoktu ve planlama dâhil edilmedi. Bir zaman sonra Koyunoğlu Müzesi Müdürü Hasan Boydak dostumuz telefon edip yapacakları düzenleme nedeniyle depolarındaki malzemeleri tahliye etmemiz gerektiği bilgisini verdi. O gün bir kamyon dolusu plastik elma kasası satın alıp kitapları doldurarak kamyona yükledik. Bir kısmı sahaf ve antikacı Ali Kılıçoğlu’nun deposunda bir kısmı da TSYD Konya Şubesi’nin bodrumuna muhafazaya alındı.
Geçen yıl, Kurban Bayramı’nın yanılmıyorsam son günüydü. Kemal Soylu telefon edip, Ömer Altay’ın önce Şehir Hastanesinde tedavi altına alındığını sonra da Meram Tıp Fakültesine sevk edildiğini haber verdi.
Vardığım zaman hastalıktan bitkin vaziyetteydi. Üstelik tam teşhis konulamamıştı. Ben ziyareti kısa tutmak istedikçe o kalmamda ısrar etti. Yarım kalan hayallerini anlatıyor, iyileşip bunları tamamlamak istiyordu.
İlk kemoterapileri Konya’da aldığı sırada hem moralize olmuş hem de vücuduna can gelmiş gibi oldu. “Ben Konya medyasında hiç çalışmadım. Biz hizmetim olsun; ben Olimpiyat notlarını derleyeyim sen de redaktasyonunu yap. Dileyen gazete yayınlasın” dedi. Emekliye sevk ettiğim bir bilgisayarı evine götürdüm, notları hazırladı. O çalışma yerel gazetelerimizin bir kısmında seri olarak yayınlanırken Ömer Altay’ın hem meslek hem de ömrünün son eseri olarak tarihe kaydoldu.
Tedavisine, son yıllarda yaşadığı Alanya’da devam edilecekti. Umutla uğurladık. Ara sıra da telefonla hal hatır sorup bilgi aldık. Ramazan’dan on beş gün önce TSYD Başkanı Murat Dönmez dostumuz telefon edip İstasyon Evlerindeki binayı tahliye etmeleri gerektiği haberini verdi. Bu, Ömer Altay’ın hazinesi için yeni bir depo bulmamızı gerektiriyordu. Ömer’in talebi üzerine kardeşi Erdoğan Altay kamyonete yüklediği tarihi koleksiyonu Alanya’ya nakletti.
21 Mart Cuma günü iftar sonrasında, ertesi günün yazılarını tanzim etmeye hazırlanırken Nilgün Altay telefon etti. Ağlamaktan zor konuşuyordu, “Ömer’i kaybettik” diyebildi.
Oğlu Muammer yüksek tahsilini Alanya’da yaparken aile oraya yerleşmişti. Bu sebeple cenazenin Alanya’da defnedilmesi tercih edildi. Türk spor basının büyük ustası 22 Mart Cumartesi günü öğle namazının ardından Alanya Aşağı Oba Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına uğurlandı.
Allah mekânını cennet eylesin.