Bizim spor muhabirliğine başladığımız yıllarda, yıkılan Konya Atatürk Spor Salonu’nun tribün altlarında her bir spor branşına tahsis edilmiş salonlar vardı. Hafta içi her gün gazetede sayfamızı tamamladıktan sonra o salonları bir bir dolaşır, antrenmanları gözlemler, kimin hangi müsabakaya hazırlandığına dair haberler üretirdik. Bu uğrak yerlerimizden biri de kuzey girişin dip kısmındaki boks salonuydu.
Biz Bölge Baş Antrenörü Ali Kılınçoğlu’nun ringde çekilmiş fotoğraflarıyla süslü Antrenör Odasının önünde kendini beklerken, o geç kalmışlığın telaşıyla hızlı adımlarla kapıdan girer ve geldiği bir anda hissedilir, boş lâkırdılar yerini saygı gösterisine terk ederdi. “Vakit daraldı Mustafa’m, ikindi namazını geciktirdim. Biraz müsaade et” diyerek seccadesini serip namazını eda ettikten sonra, antrenman kıyafetlerini giymeye başlar, bu sırada göz ucuyla salonun her bir köşesinde olup biteni gözlemler, sorularımıza da kulak verir, salondaki intizamı sağlayan talimatlarının arasına cevapları yerleştirirdi.
Yıllar sonra İhsaniye’de H. İbrahim Sayar Camii’nde namazda birbirimizi fark ettik. Çıkışta göz takibi yaparak onu kaybetmemeye çalıştım. Merdivenlerin ucunda beni bekliyordu. Musafaha için elimi uzattığımda kadife bir kroşe ile karın boşluğumuzu yoklayarak kucakladı. Sonra gömlek cebimize dikti gözlerini. Sigaraya, kadim Yeşilaycı kadar düşmandı.
Yol bizi başka yerlere götürünce bu tür görüşmeler uzun sürmedi. Bir müddet evvel, kendisiyle aynı adı taşıyan spor camiasının içinde yetişmiş beden eğitimi ve spor öğretmeni, sahaf ve antikacı merhum Seyit Küçükbezirci’nin deyimiyle ikinci Ali Kılınçoğlu’na uğradım. Sohbet arasında Ali Hoca’dan hal ve haber sorup, “Bir röportaj yapalım” deyince yüzünde hüzün çizgileri belirdi. Ali Hoca röportaj verecek sağlıkta değildi.
KIRK YILLIK RÖPORTAJ
Kovanağzı’ndaki baba evimiz kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılacağı için çatı aralığında, ardiyede ne varsa elden geçirip boşaltmamız gerekiyordu. Açılan her bir kutudan önümüze gelen kâğıt parçaları, gazete sayfaları, muhafaza edilmeye değer görülmüş muhtelif dergiler bize dünden haber veriyordu ama yarına taşıyabilecek miydik? Kimini çöpe, kimini kendimize ayırırken dosyadan zımbalı bir kâğıt süzüldü önümüze… Açtım, başlığında “Ali Kılınçoğlu” yazıyordu. Bu, 1980’li yıllarda Bölge Antrenörleriyle yaptığım seri röportajların bir faslıydı. Detayları da hatırladım düşündükçe. Ali Hoca, “Sen soruları yaz getir. Benim daktilom var. Sana cevapları güzelce yazar veririm” demişti. Öyle de yapmıştık ve soruları Gazi Lisesi’nin yanındaki spor mağazasına bırakıp, cevap metnini de yine oradan almıştık. Bugün spor hayatını anlatamayacak kadar hasta olan Ali Hoca ile kırk yıl evvel yaptığımız röportaj, ona bir vefa yazısı hazırlayabilmek için bize ışık tutacaktı.
Ali Kılınçoğlu, o röportajımızda, sorumuz üzerine spor hayatına dair şu cevabı vermiş:
“Boksa 1954 senesinde Konya'da hocam İsmail Karakocaoğlu zamanında ve 15 yaşındayken başladım. Boks hayatımda on bir defa Türkiye şampiyonasında final oynadım. 1968 senesinde Türkiye şampiyonu oldum ve 1968 Meksika Olimpiyatları’na katıldım. Toplamda kırk yedi defa milli oldum. İki dünya şampiyonasına, dört Balkan şampiyonasına, bir defa Olimpiyatlara, Meksika'ya katıldım. Ayrıca antrenör olarak 1972 Münih Olimpiyatları'na gittim. Uluslararası müsabakalarda İran, Irak, Almanya, İtalya, Pakistan, Tunus, İsveç, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Rusya gibi devletlerin boksörleri ile müsabakalarım oldu ve bu müsabakalar neticesinde çok sayıda dereceler aldım. Profesyonel olmak için İtalya'dan teklif almıştım, fakat profesyonelliği kabul etmedim.”
Aynı röportajımızda Romen Stensivion ve Romen Popo gibi antrenörlerden ders aldığını da anlatan Ali Kılıçoğlu Konya’dan yetişen yüksek nitelikli boksörlere dair sorumuza da aynen şu cevabı vermiş:
“Konya’dan güçlü ve isim yapmış boksörler yetişti. Talebelerimden Mehmet Kumova Balkan Şampiyonu oldu, defalarca Türkiye 54 kilo şampiyonu olarak dövüştü. Bir defa Akdeniz Olimpiyatları şampiyon oldu. Yine talebelerimden Nuri Eroğlu 48 ve 51 kilolarda dövüştüğü sıralarda on sene Türkiye şampiyonu oldu, bir defa da Ordulararası Müsabakada 51 kilo da Dünya şampiyonu oldu. Uluslararası müsabakalarda Rusya, Romanya, Bulgaristan'da, Yunanistan'da dereceler yaptı. Yine talebelerimden Hamdi Yiğit defalarca 63,5 kilo da Türkiye şampiyonu olmuş, bir defa Balkan ikinciliği almış değerli bir talebemdir. Uluslararası müsabakalarda Almanya, Fransa, Romanya, Bulgaristan ve Tunus'ta milli takımla çok maçlar yaptı ve dereceler aldı. Yine talebelerimden Turan Çumralıgil 63,5 ve 67 kilolarda Konya'mızın yetiştirdiği değerli bir boksörümüzdür. Defalarca Türkiye şampiyonu olmuş ve Balkan ikinciliği vardır. Uluslararası müsabakalarda Fransa’da, İtalya’da, Tunus’ta, Romanya'da, Bulgaristan'da Türkiye'yi hakkıyla temsil ederek dereceler almıştır. Bu arada Ömer Güldağ, Mustafa Yalçın, Bayram Karaşahinoğlu gibi Milli takıma yükselmiş şampiyon boksörlerimiz de vardır.
Konya'daki eski boksörlerimize gelince; 1954-57 senelerinde ağır sıklette Hasan Fehmi Akın vardır ve Türkiye şampiyonluğuna kadar yükselmiştir. Bundan sonra İsmail Karakocaoğlu, talebesi Ali Kılınçoğlu ve Ferzande Işık gibi eski ve değerli milli boksörlerimiz yetişti. Şu anda Nihat Kılıcı Gençler Balkan üçüncüsü, Metin Hatipoğlu, Şafak Kılınçoğlu, Hüseyin Ceylan, Ali Kocatıraşlı, Mehmet Odabaşı gibi gençler yetişmektedir. Türkiye şampiyonu ve Balkan ikincisi Hasan Oğuz vardır.”
Kılınçoğlu bir başka sorumuz üzerine, Konya gençliğinin boks sporunda daima önde geldiğine vurgu yaparak şu cevabı veriyordu:
“1960'lardan itibaren bugüne kadar senelerce, bilhassa küçük kilolarda ve orta kilolarda 60, 63,5 kilolarda Türkiye şampiyonluğunu hiçbir bölgeye bırakmamıştır. Konya’daki gençler yürekli ve bilekli olduğu için daima iyi boksör olarak Türkiye'de ve dışarıda Uluslararası müsabakalarda Türkiye'yi hakkıyla temsil etmişlerdir ve halen Türkiye'nin pilot bölgelerinden biridir.”
Boksun daha da gelişmesi için Ali Hoca’nın önerileri de vardı:
“Boks müesseselere ve okullara sokulmalı, sporcuya iş temin edebilmeli. Bilhassa boks yapacak gençlerin tahsilli olmasını ve okuyan gençler arasından boksörler yetişmesini sağlamak gerektiğine inanıyorum. Bu arada tesis ve malzemenin de önemi çok büyük oluyor. Teknik yönden eğitici ve iyi Antrenörler elinde boksör yetiştirmemiz şarttır.
Boksu iyi eğitimmiş ve tahsilli gençler arasında yaymak lâzımdır. Bu arada karakterli, şahsiyetli, tahsilli, iş güç sahibi ve iyi aile çocukları arasında boks sporunun yayılmasıyla Türkiye'nin Dünyada ve Avrupa'da söz sahibi olacağına inanmaktayım.”
Ali Hoca Antrenörlük hayatına dair şu bilgileri vermişti o röportajımızda:
“Antrenörlüğe 1964 yılında başladım. 1968 Meksika olimpiyatlarından sonra da boksu bırakıp, sadece Antrenör olarak çalıştırıcılık yaptım. 1970 yılında da Federasyon Antrenörü oldum. 1971'de Milli Takım Antrenörlüğüne getirildim. 1972 senesinde milli takımı Münih Olimpiyatlarına hazırlayarak götürdüm.”
1954 yılında genç bir boksör olarak çıktığı antrenman ringinden dünya ringlerine uzanan bir başarı öyküsüydü Ali Kılıçoğlu’nun ömrü. Sağlığı el verdikçe, emekli olduğu 2000 yılına kadar bokstan hiç kopmamıştı.
Elimdeki kırk yıllık röportaj sayfalarıyla ikinci Ali Kılınçoğlu’nun yanına varıp, “Ben Ali Hoca ile röportaj yaptım” diyerek uzattım. Kısa bir şaşkınlık hali olsa da sahafiye uzmanı olmanın verdiği tecrübe ile “Bu çok eski” dedi. Okudukça çehresi mütebessim oldu. “Boks hakemi olan babam Refik Kılınçoğlu onun abisi ve en büyük destekçisiydi. Bir de Şefik Kılınçoğlu eksik kalmış” diye de ekledi.
Yazıyı ikinci Ali Kılınçoğlu’nun verdiği fotoğraflarla tamamladık. Son yıllarda tutulduğu hastalık sebebiyle değerli hocamıza şifalar diliyoruz.