Konya’da ülkücü hareketin hafızalarından biri olan Mehmet Baş, hareket içerisinde aktif çalışmalarını sürdürüyor. İlkokul yıllarında tanıştığı ülkücü hareketin bir neferi olarak o günden buyana dava şuuruyla hizmetlerini sürdüren Baş, 1980 öncesi yaşanan sağ-sol çatışmaları ve Ülkücü hareketin Başbuğu merhum Alparslan Türkeş’le olan anılarını anlattı.
Ülkücü hareketle ne zaman tanıştınız?
İlkokulu bitirdikten sonra tanıştım. 1967 yıllarıydı. Çocuktum. Mustafa Zincirkıran isimli arkadaşım vasıtasıyla ülkücülükle tanıştım ama ülkücülüğün ne olduğunu bilmiyordum. Ama ülkücülüğü tanıdıkça fikirlerimin, hayat felsefemin ülkücülükle uyuştuğunu gördüm.
Ülkücü hareketle ilk tanıştığınızda hangi isimler vardı?
Tabi biz o zamanlar çocuktuk. Ama ülkücü hareketle ilk tanıştığımda çok kıymetli büyüklerimiz vardı. Avukat Naci Yıldırım, Avukat Fikret Kılıçkaya, Hacı Muammer Şahin, Mehmet Emiroğlu. Mehmet Emiroğlu’nun oğlu Seyit Emiroğlu da Konya’da Ülkü Ocakları’nın ilk başkanıdır. Ancak resmiyette Ahmet Polat geçer. Bu abilerimiz bizim büyüklerimizdi. Bu abilerimizden ülkücü hareketin fikriyatını öğrenmiş olduk.
O dönem siz ülkücü hareketle tanıştığınızda ailenizin tutumu ne oldu?
Babam devletçi bir insandı. Ülkücü hareketin fikriyatını anlattıktan sonra ülkücü hareket içerisinde yer almama karşı çıkmadı hatta destekledi. Çünkü babam; “devletten alınmaz devlete verilir” anlayışındaydı. Dolayısı ile “Tamam oğlum bunların yanına gidebilirsin” dedi. O zamanlar hafızlık için kursa da gidiyordum. Dolayısı ile vatan, bayrak, devlet anlayışında olunca ülkücü hareket, o günden bugüne kadar ülkücü hareketin içerisinde bulunduk.
Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş ile o yıllarda tanışıp görüştünüz mü?
Elbette. Çocuk olmama rağmen Ankara’ya sürekli parti genel merkezine giderdim. MÇP’den MHP’ye dönüşmüştü parti. Genel Merkez İdari Amiri vardı Kemal Demir. Allah rahmet eylesin. Kemal amca Marko Paşa gibi herkesin derdini dinlerdi. Dolayısı ile genel merkeze sık sık gider Merhum Başbuğ ile görüşürdüm.
Merhum Başbuğ nasıl bir insandı? Başbuğ’la unutamadığınız hatıralarınız var mı?
Başbuğ çok kararlı ve dürüst bir insandı. Bir keresinde bir olaya şahit oldum. Başbuğ biriyle konuşuyordu. “Yapamayacağınız sözü vermeyeceksin” dedi. Hatta çok önemli de bir söz söyledi: “Öl söz verme, öl sözünden de dönme” dedi rahmetli. Başbuğumun bu sözünü Konya’da Hacı Muammer Amca çok söylerdi. Bu sözü hiç unutmam. Başbuğ ahlaka çok önem verirdi. Doğruluk, dürüstlük çok önemliydi onun için. Bir söz verdiyse mutlaka sözünde dururdu. O dönem, abimin bir davası vardı. O dava konusunda yardım istemek için Başbuğumun yanına gittim. Annem, ben de geleceğim dedi. Annemle Başbuğun yanına gittik. Hamza Turgut diye bir savcı bakıyor davaya, rahmetli oldu kendisi.
Anneme “Senin oğlun milliyetçi, ülkücü. Sırf bunun için ceza vereceğim” dedi. Ben de bu davayı sana baktırmayacağım dedim ve biz de Başbuğ’a durumu anlattık. Tabi annem cahil, siyasetten anlamayan bir Anadolu kadını. Siyasilere güven olmaz anlayışında. Biz Başbuğ’a gittik ama annem çok umutlu değil. Başbuğ tabi durumu anladı, masaya yumruğu vurdu “Valide, valide; sen bizde verilen sözün ne demek olduğunu bilmiyorsun. Oğlun iyi bilir, oğluna sor” dedi. Ben tabi şaşırdım ne diyeceğimi. Annem dışarı çıktı. Bana “Annene saygıda kusur etme.
Onlar Anadolu insanı, annen bize güvenmiyor diye sakın ha kızma” dedi. O savcı 3 gün sonra Konya’daki görevinden alındı, başka yere gönderildi. Haftanın üç günü Ankara’ya rahmetli Başbuğumun yanına giderdim. Babam da hiç gitme, yapma demezdi. Başbuğun sözleri çok etkileyiciydi. Ahlaki yönden çok nasihatler verirdi. Çocukla çocuk, büyükle büyük gibi konuşurdu. Herkesin anlayabileceği şekilde konuşurdu.
1980 öncesi yaşanan sağ-sol olaylarından biraz bahseder misiniz? Neler yaşandı o dönemde?
Tabi o dönem sağ-sol olayları yaşanıyordu. Ülkücü şehidimiz rahmetli Şahin Buyrukbilen şehit edildi mesela. Onun kardeşlerini bile sürekli takip ederlerdi. Biz Merhum Şahin Buyrukbilen’in kardeşlerini evine götürürdük. Seyit Emiroğlu, Şükrü Ünkoydu bir de bir kişi daha vardı. Gazi Lisesi’nin o civarda bizim arkadaşlarımızı dövmeye kalkmış komünistler. Biz haberi alınca o tarafa gidiyorduk. Biz okula girince komünist gruplar birleşmişler bekliyorlar. Okul müdürü de bize zarar gelmesin diye toplum polisine haber vermiş. Bir haber geldi bizim arkadaşlardan yaralananlar olmuş. Aklıma Seyit ağabey geldi. Hemen hastaneye gittik. Aklımıza geldiği üzere Seyit Emiroğlu, Şükrü Ünkoydu ve diğer arkadaşı bıçak darbesiyle yaralamışlar. Aradan 5 gün geçti PTT’nin orada 5 arkadaşımızı daha bıçakla yaraladılar. Bu şekilde sürekli olaylar olurdu.
O dönem ki ideolojiler hakkında neler söylersiniz?
O dönemde bize ters gelse de solcuların bir davası vardı. Ülkücüler nasıl ki fikir adamlarıysa onlar da fikir adamıydı. Şimdi solcuyum diyenler gibi değildi. Şimdi Atatürkçüyüz diye geçiniyorlar ya, hiç alakası yok. Atatürk’e saygı gösteren var mı içlerinde? Şimdikilerin rahmetliye bir saygıları da yok. Ama o dönemki solcular böyle değildi.
80 öncesi yaşanan olaylara bugünkü bakış açınız nasıl? Neler söylersiniz?
Tabi bu vatanın evlatlarını birbirine kırdırdılar. Komünistim diyenler de bu vatanın evlatlarıydı neticede. Ama komünistlerin içerisinde azılı olanlar vardı. Bunları planlı şekilde her vilayete 3’er 5’er gönderiyorlardı. Bunlar ateist, Karl Marx'ın “Din bir afyondur, insanları uyuşturur” düşüncesinde olan kişilerdi. Bunlar dünyada kabul gören bütün dinlere karşıydı. Bu ateistler vilayetlere gönderiliyor ve insanlar bunlar aracılığıyla kandırılıyordu. İnsanların ellerine felsefe kitabı verirler, okuturlardı. Bir gün bunların verdiği bir kitap geldi elime. 600 sayfalık filan bir kitap. Başında şu yazıyor; denizde gidiyordum, rüzgar pantolonun paçalarına esiyordu, teyzem çamaşır asıyordu, postacı geldi kapıyı çaldı tatk tak, ördek geldi vak vak, kaz dedi cak cak. Kitap sonuna kadar böyle, saçma sapan bir şey. Kitabı okuyunca kafam allak bullak oldu. Solcu birine sordum bu kitap saçma sapan bir şey bu ne diye? Dedi ki; “İnsanın beyni saatin zembereğine benzer. Biz boşaltırız, kendi fikirlerimizle doldururuz.” İnsanları bu şekilde işliyorlardı.
Ülkücü hareketin o dönemde durumu neydi?
O zamanlar Selçuk Üniversitesi eğitim Fakültesi ve birkaç fakülte vardı. Toplam öğrenci nüfusu sanıyorum 15 bin civarındaydı. Bu rakamın yaklaşık 14 bin 500’ü ülkücüydü. Geri kalan da işte solcular, MTTP’liler, Necmettin Erişen’in başı çektiği gurup falandı. Dolayısı ile ülkücü hareket çok güçlüydü.
O dönem Ülkücü şehitler hakkında neler söylersiniz? Bir de siz ülkücü hareketin hafızalarından birisiniz. Her yıl ülkücü şehit ailelerini ziyaret ediyorsunuz. Bu konuda neler söylersiniz?
Aklıma gelenler; Şahin Buyrukbilen, Ali Sevinç, Mustafa Bahadır Gönül, Yunus Bedel. Bu arkadaşlarımız yaşanan olaylar neticesinde şehit oldular. Dediğiniz gibi ülkücü şehitlerimizin ailelerini Konya Ülkü Ocakları olarak her yıl ziyaret etmeye çalışıyoruz. Hatta bir ziyaretimizde de çok duygusal ve unutamadığım bir anımız var. Ülkücü şehidimiz Yunus Bedel’in babası Seyit Ali amca ve annesini bir gün dönemin Konya Ülkü Ocakları Başkanı Alper Gedik ve beraberindeki 2-3 arkadaşımızla ziyarete gittik. Seyit Ali Amca camideymiş. Biz evin önünde camiden gelmesini bekledik. Bir süre sonra yanında bir komşusuyla camiden geldi. Tabi biz Seyit Ali Amca ile selamlaştık. Yanındaki amca dedi ki; “Bu adamın bir oğlu vardı, çocuğunu öldürttünüz bir de utanmadan ziyaretine geliyorsunuz” dedi. Tabi biz şaşırdık. Şehit babasının yanında bir şey de diyemediler. Seyit Ali amca komşusuna bir çıkıştı; “Bana bak ne diyorsun sen? Benim bir tane çocuğum vardı şimdi 10 bin tane, 100 bin tane 1 milyon çocuğum var. Kimsenin benim kadar çocuğu yok. Oğlum mezardan çıksa gelse, bugün de bu dava için şehit olmasını isterim” dedi. Mekanı cennet olsun Seyit Ali Amca’nın. Yanındaki arkadaşını bu şekilde tersledi ve böyle düşüneceksen bir daha bana selam bile verme dedi. Böyle bir inanmışlık var ülkücü harekette. O günü hiç unutamıyorum.
Ülkücü hareketi bugün nasıl görüyorsunuz? Başbuğ ve Devlet Bahçeli için neler söylersiniz?
Başbuğu ve mevcut Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’yi karşılaştırmak doğru değil. Başbuğumuz Başbuğ’du. Ancak Devlet Bey de çok ilkeli ve bilge bir lider. Öngörüsü, ahlakı oldukça farklı bir lider. Başbuğumuzdan sonra kimse onun yerini kolay kolay dolduramaz. Ben siyasetten anlamam. Ocakçı geldim ocakçı gideceğim. Ama Devlet Bey’in öngörüleri, hep haklı çıkması gösteriyor ki çok büyük bir lider. Mesela ülkücü hareketi sokaklardan çekti. O dönem eleştirenler oldu. Ben de hep eleştirenlere “Durun bakalım” derdim. Sonradan bu düşüncesinin ne kadar haklı olduğunu gördük. Ne kadar büyük ve öngörülü bir lider olduğunu, aldığı her kararla perçinledi. Ama bugün bile 15 Temmuz ruhunu anlayamayan insanlar var. Zaten biz ne görüyorsak ülkücüyüm diyen insanlardan görüyoruz.
Bugünkü olaylar hakkında neler söylersiniz? Bir yolsuzluk soruşturması sonrasında İstanbul ve Ankara başta olmak üzere sokak eylemleri başladı. Bu konudaki düşünceleriniz neler?
Doğru bulmuyorum. Vatandaşın malına, kamunun malına zarar verildi. Bir parti lideri çıkmış İngiltere’ye kızıyor bize destek vermiyorsunuz diye. Hem de Atatürkçüyüm diyen bir partinin lideri. Sen mandacı mısın? Atatürk mandacılığa karşı savaştı. Bu nasıl bir siyaset, nasıl bir anlayış? Bugün yaşananların davayla falan hiç alakası yok. Önceden devlet adamlığı vardı. Merhum Ecevit, Baykal, bu isimler devlet adamıydı. Devlet terbiyesi almış insanlardı. Bunlarda devlet terbiyesi falan da yok. Dolayısı ile bu ülkenin evlatlarını sokağa çekmeye çalışmak doğru değil.