Şair yazar Vural Kaya dostumuzun bir kitabını hediye ettiğim arkadaşım bir zaman sonra uğrak verdiğinde “Vural Hocanın dizelerini okurken kelimeleri çıkarmakta zorlanıyorum, bu nasıl ustalık!” diyerek hayranlığını ifade etmişti. Bakmayın bu sohbeti bir gazete sayfasına sığdırdığımıza… Evvel zaman Ramazanlarının iftar sonrasında biz Yazarlar Birliği kütüphanesinde baş başa kaldığımızda sohbetin demi çaydan kavi olur, sahura zor yetişirdik. O sohbetlere bakınca bugün biraz özet geçmiş olacağız. Ama önemli tespitlerini, mesajlarını es geçmedik.
Sizi kısaca tanıyarak başlayalım; nerde, hangi tarihte dünyaya geldiniz, hangi okullarda eğitim aldınız?
Öncelikle böyle bir söyleşide bendenize yer verdiğiniz için teşekkür ederim. Sizin önemli söyleşilerinizin, röportajlarınızın olduğunu biliyorum. Ayrıca sizin gibi kıymetli, emektar bir gazeteciye mülâkat vermek doğrusu beni onurlandırdı.
Bendeniz 1975 yılında Konya Seydişehir doğumluyum. Aslen Gevrekli Kasabasından olmama rağmen babamın görevi dolayısıyla İlkokulu Seydişehir Kozlu Köyünde okudum. Burası önemli bir ayrıntı diye düşünüyorum. Sonradan çocuk edebiyatçısı sıfatının da üzerime yüklenmesi neticesinde bu ayrıntının önemli olduğuna inanıyorum. Çünkü çamlıklar içinde, yeşili, deresi, tabiat güzelliği fevkalade bir köy olması sebebiyle Kozlu köyünde güzel bir çocukluk dönemi geçirdiğime inanıyorum. Özellikle çocuk edebiyatı alanında ürün veren yazarların çocukluk evrelerinin ya çok güzel geçmiş olması gerekir ya da çok zorlu çocukluk evrelerinden geçmiş olması gerekir. Bu ikisinin ortası yoktur, diye düşünüyorum. Ayrıca o yıllardaki köy öğretmenlerinin niteliğinin, kalitesinin doğa ile iç içe hayatı öğretme dertlerinin yüksek olması benim okuma ve tabiatı gözlemleme serüvenimi de olumlu yönde etkiledi.
Çocukluk dönemim açısından; bugün çocuklar için yazıyor olmamın diğer bir sebebi ise galiba babaannemdi. Zira babaannem durmadan bana masalları anlatırdı ve sonraları folklor okumalarında gerek Türk masallarında, gerek Dünya masallarında bu masalları hemen hemen hiç duymadım, diyebilirim. Demek ki orijinal eklemlemeler, orijinal masal inceleme ile mükemmel bir anlatıcı olan babaannemin kendi düşsel dünyasında kurduğu o kurmaca ile beslemiş olduğu anlatılar dinlemişim de ben bunu o dönem fark edememişim. Keşke onun anlattığı masalları bugün hatırlayabiliyor olsam, keşke onları kaydetmiş olabilseydim. Bu mümkün olmadı. Fakat yine de yazın hayatımda ilk öğretmenimin babaannem oluşuna halâ pek sevinirim. Ruhu şad olsun.
İlkokul döneminden sonra Kur'an Kursu eğitimi almak üzere 1986 yılında Konya'ya geldim. Konya'da Elmas Kur’an Kursunda yüzünden okudum, akabinde hafızlık ikmali için Konya Seyrantepe Kur'an Kursuna gittim. Burada Hafız oldum ve ardından da 1989 yılında Konya İmam Hatip Lisesine kayıt oldum.
İmam Hatip yılları da benim nitelikli okumalar yapmama, yeniden yönsememe katkıda bulundu, diyebilirim. Çok iyi öğretmenlerimiz vardı. Bize derinlikli okumayı öğreten o öğretmenlerimize ayrıca hala minnettarım. Çoğu rahmetli oldu. Onların da ruhları şad olsun.
İmam Hatip Lisesi'nin ikinci sınıfından itibaren kaydımı Karaman İmam Hatip Lisesi'ne aldım ve buradan 1996 yılında mezun oldum. 1998 yılında ise Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini kazandım. İlâhiyat Fakültesindeki edebiyat ortamının o dönem için çok güçlü olması beni yazma konusunda ısrarcı davranmaya iten sebeplerden biridir diyebilirim. Lâkin ilk şiirimi fakülteyi kazanmadan önce yayımladım ve İlâhiyat Fakültesindeyken merkezli dergilerde şiirlerimi ve günlüklerimi yayınlamaya başlamıştım. Fakültede bizden çok önce Mehmet Harmancı idaresinde kurulmuş olan yürüyüş dergisinin bir dönem editörlüğünü üstlendim. Kıymetli Mehmet Harmancı'nın da edebiyat ve yazın hayatımda bana kattığı çok büyük değerler olmuştur, kendisine de ayrıca burada teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
2007 yılında “Cahit Zarifoğlu Çocuk Kitaplarında Temel Değerler” adlı yüksek lisans çalışmamı yaptım. Yüksek lisanstan sonra şair tembelliği ya da sanatçı tembelliği gibi mazeretler doğrultusunda akademik çalışmama devam etmedim. Düşünsenize final ve vize zamanlarında ders çalışmak yerine doğmakta olan bir şiirin peşine düşüp giden bir şairin böylesi yazma eylemlerine meyletmemesi pek tabii değil midir?
Kapsamlı bu cevapla birlikte yazı hayatına nasıl başladığınız da öğrenmiş olduk. Edebiyat alanında önemli eserleriniz var; hem şair hem de çocuk kitapları yazarısınız. Önce şiirden, sonra da çocuk edebiyatından bahsedelim.
1996 yılında ilk defa edebiyat dergilerinde şiirlerim yayınlanmaya başladı. Merkezli dergilerde ise 1998 yılında yazmaya başladım. Ülke çapında yayın hayatını sürdüren önemli edebiyat dergilerinde imzalarım görüldü. Bir şair için modern şiir üzerinde sağlam yer tutabilmek oldukça zordur. Özellikle merkezli dergilerde imzanız gözükmüyor ise modern şiirde, edebiyat tarihinde kendinizden söz ettirmeniz pek mümkün değildir. O yıllardan başlayarak Kaşgar, Dergâh, Hece, Kırklar, Karagöz gibi önemli merkez dergilerinde şiirlerim yayınlandı.
Çocuk edebiyatına başlama serüvenim ise modern şiir tarzında iki kitap yazdıktan sonra başladı. Gerçi daha öncesinde çocuklar için üç tane seçki hazırlamıştım. O yanlış bir tutum imiş, şimdi anlıyorum. Zira bir alanda uzmanlaşmadan; her ne kadar okumalarınız sağlam olsa da, ilk başlangıçta seçkiyle başlamak doğru bir tavır değilmiş. Lâkin benim bütün hayatım ve özellikle de yazın hayatım hep el yordamı ile geçti diyebilirim. Bu sebeple de benim bu bahtıma karşı bir alınganlığım da yok.
İnsana dair kelâmın en güçlüsü olan bu sahaya ilginiz nasıl başladı ve ne tür şiirler serdettiniz?
İlk şiir denemelerim tabii ki ilkokulda başladı. Galiba üçüncü sınıftaydım, kendi öğretmenim değil ama bir yan sınıfımızın öğretmeni dışarıda müzik etkinliği esnasında benim hayranlıkla kendisinin saz çalmasına ve çocukların saz eşliğinde oynamasına baktığımı hissetmiş olacak ki, beni yanına çağırdı ve “Senin ilgilendiğin, uğraştığın bir sanat dalı var mı?” diye sordu. Yani o gün bu soruyu o öğretmenim, “İlgilendiğin bir sanat dalı var mı?” şeklinde sormadı belki ama sorunun ruhunu anlamıştım. Bu tür bir uğraşımın olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Ben de kendisine, “Hayır öğretmenim, ilgilendiğim herhangi bir şey yok. Kitap okumayı çok seviyorum sadece” dedim. “İyi ya işte! Öyleyse şiir yaz sen de…” dedi. Hatta,” “Şiir yazanlar gökten zembille mi indi?” diye de ekledi. “Hayır” dedim. “İyi öyle ise, sen bundan sonra şiir yaz” diye pekiştirdi. Bu ne kadar etkili oldu bilemiyorum ama o öğretmenimle aramızda geçen bu diyaloğu hiç unutmuyorum.
Bir de on üç yaşındayken o dönem gayet tirajı yüksek olan Gül Çocuk isimli dergide bir şiirim yayınlandı. Bu inanılmaz güzel bir şeydi. Duyduğum heyecanların en çok aklımda kalanıydı belki de...
Ve şiir kitaplarınız… Biraz onlardan bahsedelim. Nasıl vücuda geldiler? Münhasır şiirleriniz var; kelimeleri bazen adeta köşebentlerle donatıyorsunuz. Bir nevi özel işçilik mi bu metot?
İlk şiir denemelerim, yani modern şiir denemelerim on sekiz ya da on dokuzlu yaşlarıma tekabül etmektedir. İlk dönemlerde epik şiir çalıştım. Sonradan şiirde dil kırılması yaşadığıma inanıyorum. Sonraki yıllarda ise epik şiire doğru giden bir söyleyiş dilim oldu. Biz buna modern epik diyoruz, lâkin sonradan ben yine dilimi bir miktar imgesel şiirden yana ve bir miktar epik şiire yaslanmasını gerisin geri salık verdim. Çocuk şiirimde ise Garip Akımına, yani Birinci Yeni Akımına yaklaşık bir şiir tarzı denedim, ortaya koydum diyebilirim.
Türk edebiyatında, hatta devlet yönetiminde şiirin önemi hepimizce malum. Fermanlarını şiir vasfında yazan sultanlar var. Nereye gitti o şairler ve sultanlar?
Sorunuzda çok önemli bir vurgu var, katılıyorum. Türk'ün ilerlemesi, Türk'ün yüceliğini, Türk'ün uygarlık düzeylerini çok ileri yerlere götürmesi mutlaka şiiri üzerinden olacaktır. Teknik ve medeniyet ilerlemeleri aslında evvela düşünce, felsefe ve edebiyat ilerlemeleri ile mümkün olabilir. Kadim zamanlarda Türk ve Müslüman devlet gelenekleri belki bu sihri, bu etken gücü hissediyorlardı. Fakat modern dünyada bizim kültürümüz, özellikle Türk kültürümüz şiiri, düşünceyi felsefeyi ve kendi folkloruyla alâkalı ahlâk yapısını, kendi düşünsel anlamda ahlâklı yapısını diyorum; hiçbir şekilde öncelememekte. Bunun neticelerini görebilmemiz ise basittir. Kurum ve kuruluşlarımızın ileri düzeyde mi gerileme halinde mi olduğunu görebilmemiz için sadece bu pencereden bakmamız yeterli. Kadim zamanlarımıza göre çok çok gerilerdeyiz, bunu söyleyebiliriz. Ve burada bırakabiliriz bu meseleyi.
Gelelim hikâyelerinize… Kuşlar, çocuklar, ağaçlar, Mevlâna sizin en önemli hazineniz gibi duruyor. Hikâyeciliğe nasıl başladınız, konu seçimini nasıl yapıyorsunuz?
Çok tuhaf bir şey olacak ama ilk defa bu yılın Mayıs ayında öykü kitabım yayınlanacak. Küçürek Öyküler. Ben aslında edebiyatta şiir, deneme ve eleştiri metinleri haricinde bir türde yazmadım. Bu çocuk edebiyatı için de böyle. Sadece çocuk edebiyatında buna bir artı ilave edebiliriz. O da biyografi metinlerim. Demem o ki ilk defa bu yıl öykü yayınlıyorum. Fakat daha önce öykü seçkisi kitaplarım oldu. Seçkiler hazırladım.
Yüksek tirajlı kitaplarınız var. Ulusal Yayınevleri ile çalıştınız. Eserlerinizin müstakil gelişim süreçlerini anlatır mısınız?
Tirajı çok yüksek kitaplarım peki olmadı doğrusu. On baskısı, on bir baskısı olan kitaplar oldu fakat bunlar içerisinde Din eğitimi temelli ve çocuk edebiyatına da yüzü dönük olan Kutlu Peygamberim isimli, çocuklar için siyer anlatısı olan kitabım, evet çok satıldı diyebilirim. Onun haricinde kitabı çok satan bir yazar değilim. Böyle bir endişem de yok. Doğrusu niteliğin var olması, nitelikle anılmam benim için yönlendirici.
Türk edebiyatında çocuk hak ettiği yeri almış durumda mı, yapılanlardan başka nelere ihtiyaç var? Ve ödülleriniz… Hem Türkiye Yazarlar Birliği hem de ESKADER tarafından ödüle değer bulunan eserleriniz var. Hangi eserlerinizle ödüllendirildiniz, bize hatırlatır mısınız?
Ülkemizde çocuk edebiyatı alanı son zamanlarda giderek kocaman bir çöplüğe dönüşmeye başladı. Bunun sebeplerini çeşitli yerlerde izah ettim dilim döndüğünce, fakat durdurulamaz bir çöp yığını büyümesi de yaşıyoruz. Çocuk edebiyatı metinleri kanonik bir yapının süzgecinden geçmediği sürece bu böyle de devam edeceği benzer efendim. Çocuklar için metinlerin bir diğer ölçü düzeyini koruyacak olan ise milli eğitimimizdir ve fakat eğitim camiamız ve özellikle resmi tarafımız bu konuya hiç ama hiç eğilmemiş ve hiçbir zaman da eğilmeyecek gibi bir tavırdan yana.
Bendenizin çocuk edebiyatı alanında aldığı ödüllere gelirsek; sevinçliyim onurluyum gururluyum. Buna lâyık gören kurum ve kuruluşları minnetle anıyorum, var olsunlar. Fakat ödüller de kanonik bir yapı hüviyetini maalesef ülkemizde kazanamamış bir durumda. Oysa güçlü, nitelikli, sağlam çocuk edebiyatı alanını iyi muhafaza edebilselerdi o kuruluşlarımızın sözü hiçbir zaman yere düşmez ve daima itibarlı söz olurdu hakkında konuştukları kültürün ve diğer hususların. Lakin olmadı onların da eksiği azami düzeyde.
Yazarın masası boş olsa bile zihni doludur… Ufuktaki projelerinize dair bilgi verebilir misiniz?
Kıymet üstadım, evet, bir şairin, bir yazarın aklında döndürüp durduğu kitap projeleri hiç eksik olmaz. Bendeniz 2024 yılında bir çocuk denemesi kitabı yayınladım. Nasipse 2005 yılında da bunu bir yenisi ile taçlandıracağım. Ayrıca bu yıl içerisinde iki çocuk şiirleri kitabım, bir modern şiir kitabım, bir de öykü kitabım yayınlanacak. Bununla birlikte dosyaları hazır şekilde olan çeşitli derleme ve atlas çalışmalarım da mevcuttur. Onları yayın plânına almadım, demlenmeleri gerekiyor. Ömrümüz vefa ederse güzel düşüncelerimiz, güzel hayallerimiz devam ediyor. Lâkin son zamanlarda kendi kendimi takdir ettiğim en önemli çabalamam, nitelikli okumalarımı biraz fazlalaştırmış durumdayım. Aslolan okumaktır vesselam.
Bu seferlik bu kadar sohbetle iktifa edelim ama arayı çok da açıp mevzuları soğutmayalım. Çok teşekkür ederim.
Bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim, izzeti ikbal bulasınız.