Geçen hafta Cuma günü Hasan Hüseyin Varol Hoca’nın ahirete irtihalinin birinci yıl dönümüydü. Hocamız yakınları, talebeleri ve dostları tarafından kabri başında dualarla anıldı.

Hocamız dünyada iz, isim ve eser bıraktı. Ne mutlu dünyadaki geriye isim, eser ve iz bırakanlara. Onlara rahmet olsun.

Herhalde günümüzde esas yoksunluğumuz ve yoksulluğumuz yıkık gönülleri imar eden onları mayalayan insanların azlığıdır. Merhum Tuğrul İnançer’in Cerrahi Postnişi Safer Efendi’den aktardığı gibi: ”Biz söndürmeye değil uyandırmaya memuruz.” Derdiyle yanıp tutuşanların noksanlığı zamanımızda büyük eksikliğimizdir.

Çıkmaz yola girenlere, Üstat Necip Fazıl gibi:” Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! İhtarı ile seslenecek gönül erlerine ne kadar çok ihtiyacımız var.

Alvarlı Molla Lütfi Efendi’nin “Hem yüzleri dost, sözleri düşmandan usandım” diye şikâyet ettiği insanlara karşı özü, sözü bir gerçek müminleri mumla arıyoruz.

Hepimiz çevremizde ikiyüzlü insanların davranışlarından şekvacı oluyoruz.

Sahalarında Hasan Hüseyin Varol Hoca gibi öncü şahsiyetlere bugün daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Konya örneğinde gördüğümüz Hacıveyiszade, Ladikli Ahmet Hüdai merhumlar gibi uyandırmak için çaba gösteren gönül erleri bugün var mı?

O gönül erleri yolda birlikte yürüdükleri yoldaşlarının yolunu açmışlar, yoldaki dikenleri temizlemişler, yolcularını menzile sağ-salim ulaştırmak için ömür tüketmişlerdir. Yolcular yolda pişmişler.Yolbaşılar hakikat yolunda öncü olmuşlar. Yol baki ama yoldaşlar ve yolbaşılar fanidir.Yolbaşılar ölünce emaneti bir başkasına devretmiştir.

Yolbaşılar nice yıkık gönlü imar etmişler, nice virane kafayı ihya etmişler, onları hayra ve güzelliğe iletmişlerdir.

Maneviyat öncüleri kendilerine sığınan insanları sarıp sarmalar, onların dertlerini çözmek için kendi dertlerini unuturlar. Onlar için teşvik vardır, tebrik vardır, takdir vardır. Kötü olmuş yoktur, iyi olacaktır ya da daha iyi olacaktır vardır.

Gönül erlerinin, maya çalanların tek derdi insan yetiştirmektir. Hedefleri elinden tuttuklarını sahil -i selamete Allah’ın izniyle çıkarmaktır.

Yeri gelmişken Tuğrul İnançer’in şeyhi Muzaffer Ozak ile ilgili bir hatırasına bir göz atalım:

“Bir mahallede cami imamı bir zat var. Muzaffer Efendi fötr şapka giyiyor. Laf söylüyor. Sonra onun mahallesinde hakikaten ipten, kazıktan kurtulma birkaç tane delikanlı camiye devam etmeye başlıyor. Ara sıra sabah namazına filan da gidiyorlar. Ve eski hâlleri kalmamış. İmam bir gün öğle namazından sonra ‘Oturun bakalım çay ikram edeceğim. Siz eskiden camiden alayla geçerdiniz, şimdi cami kuşu oldunuz. Ne bu?’ demiş. Sonra o imam evvela pastaneye gelmiş. Efendi’ye, ‘Hakkınızı helal edin.’ demiş. Efendi, ‘Hayırdır birader, ne oldu?’ deyince ‘Ben sizin hakkınızda farklı düşünüyordum; o herifleri camiye soktunuz ya evliya olduğunuza inandım’ demiş. Efendi’min sahaf dükkânında da aynı şeyi söylemiş: ‘Ben size laf söylüyordum, hakkınızı helal edin. Ama evliya olduğunuza inandım.’ Bu nevi yetiştirdiği kişilerle eserler öğrenilir.”( https://www.mucerret.com/portre/uyandirmakla-memur-bir-irfan-oncusu-safer-efendi/)

Akl-ı selim,kalb-i selim ve hiss-i selimi önceleyen bu irfan erleri gönlümüze taht kurmuşlar,hep iyilik ve güzelliğin yanında yer almışlardır.

Mevlam tüm gönül erlerimize rahmet eylesin!

 X         X         X

Bize fermanla gelen, dermanla gelen ağır misafiri uğurluyoruz. Elveda ey Ramazan diyoruz.

 Ramazan bayramınız mübarek olsun! Alvarlı Efe Hazretlerinin şu dörtlüğü ile yazımızı noktalıyoruz:

“Dildeki Rahmân ola

Derdlere dermân ola

Âzâde fermân ola

Bayrâm o bayrâm ola”

Selam ve dua ile..