Bu başlığı okuduğunuzda hayrete düşmüş ve merak etmiş olabilirsiniz. Bu konuyu aklıma getiren birkaç kaynak da bende aynı etkiyi oluşturdu. 

Bu aralar gazetelerdeki resmi ilanlara pis sardım. Hiç ummadığım, ulaşmak isteyip de ulaşamadığım haberlere buradan ulaşabiliyorum. 

Bazen de bu ilanlara bakarken, okuduğumda garipsediğim ve bende 'kapitalist sistem ne boyutlara ulaşmış' dedirtecek karmaşık metinler okuyabiliyorum. 

Konuyu biraz açayım...

Resmi kurumlar, dışarıdan bir hizmet alacaklarsa, bu hizmet alım işi için önce ilana çıkıyorlar. Bir tarih ve saat veriyorlar. Şartlarını yazıyorlar. Bu şartları sağlayabilecek kurumları da ihaleye katılmaya bu ilanlar yoluyla davet ediyorlar.

İhaleye firma ya da firmalar katılıyor. Genelde en düşük teklifi verene iş veriliyor. Sonra şartlar konuşuluyor, yer teslimi yapılıyor. İşin başlama ve bitiş tarihlerine göre, ihaleyi alan firma o işi yürütüyor.

Buraya kadar her şey normal...

Ancak son zamanlarda bu ihalelerde firmalar üzerinden insan kiralandığı veya satıldığını görür oldum. Gösterilen ile verilen aynı şey değil.

Resmi bir kurum, farz-ı misal geçici olarak çalıştıracağı 15 işçiyi temin etmek için ihaleye çıkıyor. Doğrudan 'ben 15 işçi alacağım, gelin başvurularınızı yapın. Anlaşırsak, işe başlarsınız' demiyor.

Peki ya ne diyorlar ihalede?

'Bize 15 adet geçici işçi lazım. Bu işçileri biz doğrudan almayacağız. İhaleye çıkacağız ve işletmecilerden bize bu elemanları temin etmesini isteyeceğiz. Biz paramızı da bu aracı firmaya vereceğiz. 15 işçinin hakları bizi ilgilendirmez. Bu 15 işçinin sosyal güvenlik hakları, maaşları ve benzeri tamamen yüklenici firmaya aittir. Bizim anlaşmamız, yüklenici firmayladır' diyorlar. 

Şimdi ihaleyi alan firma, resmi kurumda çalıştıracağı işçiye ne kadar maaş ödeyecek? Daha fazla para kazanabilmek için tabana vuracak. En asgari ücreti ödemenin yollarını arayacak. 

Bu da nasıl olacak? Zaten yerlerde sürünen asgari ücret, çıkış noktası olacak.

Vahşi kapitalizmin resmi kurumlar üzerindeki etkisinin en bariz örneğidir bu. 

Daha açık bir örnek vereyim size. 

Dünkü gazetelerden bazılarında Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nün antrenör alımı ile ilgili ilanlar vardı. 17 adet antrenör ile, 34 adet gençlik lideri alımı yapacaklarmış. Bu ilanlarda da yukarıda bahsettiğim gibi, gelin sizi yeteneklerinize göre değerlendirelim demek yerine müteahhit firmalara yönelik ilana çıkılmış. Onlar temin etsinler, biz çalıştıralım mantığı. Yanlış anlaşılma olmasın, biz bu kurumların, işin kuralı böyle olduğu için bu şartlarda alım yaptıklarını biliyoruz. 

Sözümüz kurumlara değil, sisteme...

Bu mantık aynı zamanda vahşi kapitalizmin artık insanları metalaştırdığını, kiralamaya ve hatta satmaya başladığını, insan ticareti yapılan bir dönemde olduğumuzu gösteriyor. 

Kölelik düzeninin modern versiyonu...

Kafamıza vura vura öğretilmeye çalışılan bir cümle var: “Biz Batı'nın ahlaksızlığını değil, teknolojik gelişmişliğini ve modernizmini örnek alıyoruz.”

Aslında öyle değil, biz Batı'nın ahlaksızlığını aldık, modernizm adı altında da kapitalist düzenin en vahşi halini aldık. 

Bunun doğal bir sonucu olarak da bugün işçi lazım olduğunda hemen ihaleye çıkıyor, müteahhit firmalara ulaşıyor ve metalaştırılmış insanları adeta üzerine kâr koyarak ya bir süreliğine kiraya veriyor, ya da satıp geçiyoruz...

Evvelki gün, asgari ücretliye verilecek olan zam miktarı açıklandı. Yüzde 3+3.

Bunun öncesinde de yargı mensupları ile araştırma görevlileri de dahil olmak üzere akademisyenlere yapılacak olan maaş artışı açıklandı. 

Akademisyenlerin maaşlarındaki artış, 800-1000 TL arasında. Ortalama, bir asgari ücretlinin aylık maaşı kadar.

Yargı mensuplarına da 1000 TL'nin üzerinde maaş artışı yaptılar. 

Asgari ücretliye verilen zam ise sadece 31 TL.

Şimdi vahşi kapitalizme şunu sormak lazım, “Ey vahşi kapitalizm, akademisyenlere ve yargı mensuplarına yapılan maaş artışı veya zamsa, asgari ücretliye yapılanın adı nedir?”

El cevap: Zam değil, zamcık!

Mesnevi'den:

“Bu cisimde manasız can; hilafsız, kılıf içinde tahta kılıç gibidir.”