İslam'a ve Müslümanlara yönelik, ardı arkası kesilmeyen saldırılar son dönemde artarak devam ediyor.

Yakın zamanda hadsiz, şerefsiz ve haysiyet yoksunu, insan görünümlü yaratıkların dili uzamış ve uzayan diller Peygamber Efendimiz (SAV)'e kadar dokunur olmuştu.

Bu dilin uzadığını göre göre sessiz kalan, hiçbir müdahalede bulunmayan biz Müslümanlar, üzerimize düşen görevi yerine getirmediğimiz için yaşanmıştı bu olaylar.

Yaşandıktan sonra birkaç yürekli insan çıkıp, o dili kökünden kesmeyi başardı.

Sonrasında Batı'nın İslam'a saldırıları bitmedi elbet. Düşman bellemişlerdi İslam'ı ve Müslümanları. Saldırıları İslam coğrafyasını da aştı. Artık kendi topraklarında yaşayan Müslümanları da katletmeye başladılar.

3 genç Müslüman kardeşimiz özgürlükler ülkesi, demokrasinin merkezi Amerika'da şehit edildi. Mantıklı ve makul bir gerekçeleri var mıydı?

Bir insanın canına kast etmek için hangi gerekçe mantıklı olabilirdi ki?

Bir tek gerekçe vardı, o da onların Batılı olmalarıydı.

Bugün nasıl Batı'da İslamiyet'le terör bağdaştırılmaya çalışılıyor ve hayali düşman oluşturularak Müslümanlara saldırılıyorsa, Müslümanlar da aynı şekilde Batı'ya daha büyük bir kin ve nefret besliyor.

Bati haindir. Bati zalimdir. Batı kalleştir. Batı namussuzdur. Batı, baş belasıdır.

Fakat ne yazık ki, Batı artık içimizdedir. Batı şu an her yerdedir. Batı bizim kültürümüzü dahi katlederek yerine kendi fikirlerini aşılamaya çoktan başlamıştır.

14 Şubattarihi de bunun en bariz örneğidir. Kökeni, Roma Katolik Kilise'nin inanışına dayanan bu gün, Valentina isimli bir Hıristiyan din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmış. Bu sebeple de 'Aziz Valentina Günü' olarak kutlanıyor. Olayın perde arkasında, zina eden gençlere sahip çıkan bir Hıristiyan din adamının idam edilmesi yer alıyor.

Bugün biz de bir Hıristiyan din adamının adına ilan edilen bayramı kutluyoruz 14 Şubat Sevgililer Günü adı altında. Yani biz sevginin gününü değil, zinayı destekleyen papazın ölüm gününü kutluyoruz.

Tıpkı yılbaşında yaptığımız kutlamalar ve ertesinde resmi tatil ilan etmelerimiz gibi.

Bir taraftanzinayı destekleyen papazın ölüm günü olan sevgililer gününe özel hazırlıklar ve sevgililer gününe özel paylaşımlar yapıyor; diğer taraftan da tecavüz edilerek öldürülen bir genç kız için veryansın ediyoruz. Ne kadar samimiyiz, varın siz düşünün...

Sorarım size, hangi gavur bizim dini bayramımızı kutladı?

Bırakın kutlamayı en küçük bir tolerans bile tanımadılar, tanımıyorlar. Avrupa'daki bizimkiler bayram dahi yapamıyorlar.

Bu durumun ya farkında değiliz, ya da en korkunç olan senaryo gerçekleşmiş ve biz onları içselleştirmişiz.

Yakında dinimize yönelik yapılan saldırılara da tamamen sessiz kalırsak ve üç maymunu oynarsak hiç de şaşırmam...

Kaldı ki Mersin'de genç bir kızın başına gelenler, onlardan ne kadar etkilendiğimizi de ortaya koyar nitelikte. İnsan olan, insanım diyen, insana bunları yapabilir mi?

Akıl sır ermiyor. Şimdilerde sosyal medyada ciddi bir tepki var. İdam cezası yeniden getirilsin deniliyor.

Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi'nde 'Kadınlarınız ve kızlarınız, sizlere Allah'ın emanetidir' diyor.

Allah'ın bize emanetini mevcut yasalar ile koruyamıyorsak, daha ciddi yaptırımları olan yasalar getirilmeli. Hani seçimden sonra Anayasa'nın yeniden yazılması konuşuluyor ya. Anayasa değişecekse, en ağır cezaları da içerisinde barındıran bir anayasa getirilmeli. İdamı halk da istiyor.

Tekrar toplumsal düzenin var olabilmesi için, kem bakanın gözlerini oyacak, hırsızın elini kesecek, zalimi zulme uğratacak bir anayasayı oluşturun.

Bir grup, 'önce ahlak ve maneviyat' derken, artık çoğunluk 'ne ahlak, ne de maneviyat' diyor ve söylediklerinin gereğini yapıyorsa, tehlike çanları da çalıyor demektir.

Mesnevi'den:

“Heva ve hevese uyup ot gibi yelin geldiği tarafa eğilme. Şüphe yok arş gölgesi, çer çöpten yapılma kulübelerden yeğdir.”