Bir zamanlar ülkemizde, uygulanmasa da idam cezaları vardı. AB'nin ve bazı çevrelerin baskıları sonucu kaldırıldı.

Kaldırılma gerekçelerinden biri, AB ülkelerinde idam cezasının olmamasıydı. Türkiye'de idam cezası olduğu için, Avrupa ülkelerine sığınan suçluları bu ülkeler iade etmiyordu. Ama gelin görün ki aynı ülkeler idam cezası kaldırıldıktan sonra da iade konusunda eski tutumlarından vazgeçmediler. Özdemir Sabancı'yı öldüren Fehriye Erdal isimli terörist iade edilmediği gibi kaçmasına da göz yumuldu. Yani bu gerekçe iflas etti.

İdamın kaldırılmasının bir diğer gerekçesi de “Allah'ın verdiği canı insanların alamayacağı” düşüncesiydi. Ancak bu düşüncede olanlar her nedense İslâm Hukukunda idam cezasının olduğunu yani bazı hallerde suçluların canının alınmasını, o canı veren Allah'ın emrettiğini görmezden geldiler.

Bir diğer gerekçe ise hatalı kararlardı. Hâkimin hatalı kararı sonucu suçsuz bir insan idam edilmişse bu hatadan dönmenin mümkün olamayacağı ifade ediliyordu. Belki de en haklı gerekçe buydu. Zira yakın tarihimizde bile böyle hatalı kararlar vardı.

Sonuçta idam cezası kaldırıldı.

Ama bu kez de idamı isteyenler seslerini yükseltmeye başladılar.

İdam cezalarına karşı çıkanların başında sol kesim geliyordu. Ama aynı kesim, Sivas olaylarında,Madımak otelini yakan kişilerin yargılanması sonucunda verilen idam cezalarını az bulmuşlardı.

Hırant Dink davasının sonucu da bazılarını tatmin etmedi. Bu davanın sonucunda elli tane idam çıksa ve infaz edilse bile öfkesi dinmeyecek olanlar var.

Bunlar siyasî olaylar!

Bir de adi suçlar var.

Sonuncusu Tarsus'ta yaşandı ve kamuoyunda çok büyük tepkilere neden oldu. Bir genç kız caniler tarafından tecavüz edildikten sonra öldürüldü, cesedinin üzerine benzin dökülerek yakıldı ve bir dereye atıldı.

Genç kızın yakınları, canilerin idam edilmesini istiyorlar. Hatta bazıları canilere işkence edilsin diye haykırıyorlar.

Benzer olaylara çok karşılaştık.

Meselâ Münevver Karabulut,başı kesilerek öldürülmüştü. Davası sonuçlandı amaolay kamuoyunun gündeminden hâlâ düşmedi.

Gün geçmiyor ki benzer vahşet haberlerini duymayalım.

Tecavüz edildikten sonra öldürülen çocuklar ve genç kızlar, yakılanlar, cesedi parçalananlar, bir iki bilezik için öldürülen yaşlı nineler vs.

Bu olaylar toplumda infiale neden oluyor ve halk canileri linç etmek istiyor. Jandarma ve polis suçluları halkın elinden zor kurtarıyor.

Neden halk linç girişiminde bulunuyor?

Çünkü halk, adalete güvenmiyor. Suçluların hak ettiği cezayı almayacağını, dört gün sonra cezaevinden çıkarak elini kolunu sallayarak dolaşacağını düşünüyor.

Örnekleri çok!

Kimileri infaz kanunlarından yararlanıyor kimileri de aftan ya da şartlı salıvermelerden!

Nitekim Tarsus'ta öldürülen genç kızın annesi Başbakan'a seslenirken, “iki üç yıl yattıktan sonra çıkmasınlar” diyordu.

Allah korusun, bir yakınımızın başına böyle bir olay gelmediği müddetçe hümanist olmak kolay. İdama karşı çıkmak, Allah'ın verdiği canı ancak yine O alır demek kolay.

Ama ateş düştüğü yeri yakar.

Yakınlarımızın başına bu tür felâketler gelince “caniler asılsın” diye bağırmaya başlıyoruz.

Asılsın diyenler haksız mı?

Şimdi soruyorum:

Tarsus'taki genç kızı öldürenlere ne ceza verilmeli?

Münevver Karabulut'u öldürene verilen ceza kamuoyunu tatmin etti mi?

Amerika'da daha birkaç gün önce üç Müslüman genç hunharca katledildi. Cezaları ne olmalı?

Eşkıya başına ve eli kanlı teröristlere ne ceza verilmeli?

Allah göstermesin, birisi sizin çocuğunuzu tecavüz ederek öldürse ne ceza verilmesini istersiniz?

Birisi kızınıza ya da eşinize tecavüz etse (öldürmese bile), 20 yıl hapis yatmasıtatmin olmanız için yeterli midir?

Davul zurna ile askere gönderdiğiniz evlâdınız teröristlerce şehit edilse, verilen hapis cezası (o da verilirse!) sizi tatmin eder mi?

Elbette tatmin etmez.

Herkes, kendisine karşı yapılan en küçük bir saldırının bile en ağır bir şekilde cezalandırılmasını ister.

Ama önemli olan mağdurun neyi talep ettiğinden çok toplumun o fiili nasıl değerlendirdiğidir. İşlenen suçun toplumdaki karşılığı, halkın vicdanındaki cezası önemlidir.

Bizim toplumumuz bu tür olayları affetmez. Cinayetin de, ırza geçmenin de en ağır şekilde cezalandırılmasını ister.

Eğer verilen ceza toplumun o suç için biçtiği cezanın altında kalırsa kamuoyu tatmin olmaz. O zaman adalete güven azalır, herkes kendi cezasını kendisi vermeye kalkar, linç girişimleri ve faili meçhuller artar. Suç işleyen kişiler üç - beş, bilemediniz on – on beş sene sonra hapisten çıkacaklarını düşünürlerse, cinayetlerin, hırsızlıkların ırza geçmelerin önü alınamaz. Bu durumda, insan hakları adına suçluları koruyalım derken masum insanları cezalandırmış olursunuz.

Onun içindir ki, bazı mahsurlarına rağmen idam cezalarının geri getirilmesinin hatta infaz edilmesinin doğru ve gerekli olduğunu düşünüyoruz. Hatta eski Ceza Kanunumuzdaki gibi, adam öldürme halinde idam cezası verebilmek için taammüt şartı da aranmamalıdır. Eğer adam öldürme fiili kasten işlenmişse ve hafifletici sebep de yoksa idam cezası verilmelidir. Bunun bir istisnası, mağdurun yakınlarının faili affetmesi olabilir. Ancak mağdurun affetmediğini Devlet de affedememelidir.

Aksi halde adalet yerini bulmaz. Adalet kavramı, bazı partilerin tabelasını süsleyen boş bir ifadeden öteye geçemez.

Unutmayalım ki, adaletin zıttı zulümdür. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır.