Ramazan ayı, dinimizin ve toplumumuzun en özel zamanlarından biridir. Oruç, sadece bedeni aç bırakmak değil, aynı zamanda ruhu, nefsimizi eğitmek, sabır ve şükür duygusunu derinleştirmek için bir fırsattır. Ancak, bu kutsal ayda unutulmaması gereken bir gerçek var: İsraf. Özellikle iftar sofralarındaki aşırı yemek hazırlığı, ne yazık ki Ramazan’ın manevi anlamıyla örtüşmeyen bir davranış halini alabiliyor.

İsraf, sadece gıda tüketiminin boşa gitmesi değil, aynı zamanda kaynakların gereksiz yere harcanması anlamına gelir. Yemeklerin, içeceklerin, suyun, enerjinin; her birinin gereksiz yere harcanması, hem çevresel hem de toplumsal açıdan ciddi bir sorun oluşturuyor. Ramazan, aşırıya kaçmamanın, dengelemenin ve sadeleşmenin vurgulandığı bir dönem olmalı. Çünkü israf, yalnızca çevremizdeki kaynakları tüketmekle kalmaz, aynı zamanda manevi olarak da bize zarar verir. Kendi nefsimizi terbiye ederken, maddi ve manevi değerleri daha iyi kavrayabilmek için el birliğiyle bu sorunu çözmemiz gerekiyor.

İftar sofralarındaki yemeklerin fazlası, genellikle bozulur ve israf olur. Kalan yemekler bazen dikkate alınmadan çöpe atılır. Oysa bu yemekler, ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırılabilir, paylaşılarak sofralar daha anlamlı hale getirilebilir. Bugün, bazı mahallelerde komşular birbirlerinin sofralarına davet edilirken, bazıları ise yalnız başına iftar açıyor. Bu noktada, toplum olarak dayanışma içinde olmak, paylaşmanın güzelliğini yansıtmak, Ramazan’ın özüdür.

Ramazan ayında israfı önlemek, sadece gıda değil, su ve elektrik tasarrufu yapmak da anlamlıdır. İftar hazırlıklarında, suyu gereksiz yere açmak, elektrikli aletleri boş yere çalıştırmak da aslında israfın bir parçasıdır. Dini vecibelerimizi yerine getirirken, bu kaynakları israf etmek, Ramazan’ın özünden sapmaktır. Çünkü bu kutsal ayda sadece karın değil, ruhun da doyurulması gerektiğini unutmamalıyız.

Peki, israfı nasıl engelleriz? Öncelikle ihtiyacımız kadar yemek hazırlamalıyız. Eğer yemek fazla yapıldıysa, kalanları doğru şekilde saklayıp, bir sonraki gün tüketebiliriz. Eğer hala kalan yemekler varsa, onları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak, Ramazan ruhunu yaşamanın en güzel yollarından biridir. Çevremizdeki insanları düşünerek, sadece kendi soframızı değil, başkalarının sofralarını da önemseyerek israfı azaltabiliriz.

Sonuç olarak, Ramazan ayında israf etmek, hem çevresel hem de manevi bir kayıp yaratır. Bu özel zaman diliminde daha bilinçli ve tutumlu olmak, sadece gıda israfını önlemekle kalmaz, toplumda da güzel bir dayanışma havası yaratır. Ramazan’ı sadece oruçla değil, aynı zamanda daha duyarlı, daha sorumlu ve daha paylaşımcı bir şekilde yaşamalıyız. Unutmayalım, her lokma, her su damlası, her nefes aslında bir nimettir; israf etmekse, bu nimeti küçümsemek demektir.