Konya’nın yetiştirdiği önemli isimlerden biri olan merhum Hafız Şükrü Bağrıaçık, herkesçe sevilen biri olarak dikkat çekiyor. Kimin ne derdi varsa yardıma koşan merhum Bağrıaçık, geride bıraktığı güzel anılarla ve hasletlerle anılıyor. Şair-Yazar Salih Sedat Ersöz, merhum Hafız Şükrü Bağrıaçık’la ilgili şunları anlatıyor:

MERHUM HAFIZ ŞÜKRÜ BAĞRIAÇIK

Hafız Şükrü Bağrıaçık 1933’de Konya / Meram / Ağrıs (Sağlık) köyünde 8 kardeşin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelir. 6-7 yaşlarında köyde Kur’an eğitimine başlar. Babası Mustafa Bağrıaçık; “Sen hafız olacaksın” dediği için ilkokula göndermez. Ancak yasal zorunlulukla 2 sene köydeki eğitmenden dersler alır. İlkokul diplomasını daha sonraki yıllarda dışarıdan imtihana girerek almıştır. Daha sonra Kızılören’de halasının eşi olan Gül Ali hocadan bir yıl Kur’an dersi aldıktan sonra köye döner.

1945’de Konya’ya gelir ve Bulgur Tekkesinde Hakkı Efendinin yanında Kur’an eğitimine başlar. Pinari Mahallesinde (bugünkü kültür parkı civarı) Dede Bahçesinin bitişiğindeki küçük bir mescitte 15 lira aylıkla imamlığa da başlar. Burası aynı zamanda onun ilk görev yeridir. Şükrü Hoca bu mescidi kıldırırken mahalle halkından Kınacı Mehmet Ağa adında bir zatın dede bahçesine bitişik olan ahır sekisinde yani hayvanların kaldığı yerin bir köşesinde bulunan küçük bir odada kalır. Aynı anda hem Bulgur Tekkesine devam eder hem de sabah namazlarından sonra Sultan Selim Camii Baş İmamı Şükrü Özaydın hocada Kur’an okur.

Bir yıl böyle devam eder ama Hakkı Efendi, Kur’an’ı yüzünden okuttuğu için ve Şükrü Özaydın hocada hafızlığa başlamaya karar vermesi sebebiyle Bulgur Tekkesini bırakır. Böylece 1946’da Şükrü Özaydın hocada hafızlığa başlar. Mescidde bir yıl boyunca yaptığı imamlık karşılığında sadece 3 ay maaş verirler. Daha sonra da mahalle halkı “biz para veremeyeceğiz, bir komşu idare edecek” derler ve görevden el çektirirler.

Daha sonra bugünkü Hacı Hasan Başı Kur’an Kursu ile bitişik olan Taşbaşlı Hacı Ali Efendi’nin Mescidine imam olarak başlar. Kaldığı ahır sekisinden de ayrılır, Sultan Selim Camiinin yanında Yusufağa Kütüphanesi’nin bitişiğinde bulunan Saathane veya Muvakkithane adı verilen binanın küçük bir odasında kalmaya başlar.

Saathenenin yetkilisi Şükrü Özaydın Hoca Efendidir. O yıllarda Konya’nın vakitleri orada hesaplanır ve irtifa ayarı yapılırmış. Aynı zamanda muvakkit olan Şükrü Özaydın Hoca güneşin doğuşu ve batışına göre hesaplama yaparak orada bulunan saatleri ayarlar, Konya halkı da gelerek o saatlere göre kendi saatlerini ayarlarlarmış. Şükrü Özaydın hocada öğleye kadar hafızlığa çalışan Şükrü Bağrıaçık, öğleden sonra da zamanın Konya hocalarının uğrak yeri olan Muvakkithanede onlara hizmet eder. Bu arada pek çok din adamını tanıma fırsatı bulur. Hadimli Hoca, Akşehirli Hoca, Hacı İsa Efendi, Müftü Abdullah Efendi gibi hocalar burada çay içer ve tatlı sohbetlerde bulunurlarmış. Saathaneye uğramayan tek hoca, Hacı Veyiszade Mustafa Efendidir.

Dönemin siyasi yapısı nedeniyle manevi baskı vardır. Muvakkithaneye sık sık polisler gelir ve alelacele Kur’anlar saklanırmış. Şükrü hoca birçok defalar Kur’an sakladığından bahseder. Üstelik ekonomik sıkıntı da had safhadadır. Saathaneye alınan odun için taksimat yapılır ve Hafız Şükrü’nün payına 2,5 lira düşer. Ancak yokluk nedeniyle bir kaç ay bu parayı denkleyemez. Hocası Hacı Veyiszade zaman zaman hatimlere götürür ve oradan aldığı 25 kuruşları biriktirerek öder.

Hafızlığını, arkadaşı Hasan Hüseyin Varol ile 1949’un onuncu ayında tamamladıktan sonra Sultan Selim Camiinde yıllarca mukabele okur. Hafızlık merasimi Saathane’de yapılır. Daha sonra Biçyimez caddesinde bulunan Bandirin Camisinde imamlık yapar. Daha önceleri “Tanrı Uludur” şeklinde okuduğu ezanı ilk defa bu camide “Allahuekber” diye aslıyla okur. “Allahuekber” diyerek başladığı o ilk ezanı unutamaz. Zira ezan okunacak diye bütün insanlar kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla caddeyi doldururlar, bir kısmı da evlerinin pencerelerine çıkarak dinlerler.

Oradan sarraf Musa Efendi’nin (Kavaf) Köprübaşı civarındaki mescidine gelir. (1951) Bir süre burada görev yaptıktan sonra Hacı Veyiszade Efendinin evinin yanındaki mescitte görev alır ve ilk hatimle namazı burada kıldırır. İki yıla yakın burada görev yaptıktan sonra İşgalaman’daki büyük camide kadrolu olarak müezzin görevine başlar.

1953’ün son ayında askere gider. Önce Ankara’da, sonra Sarıkamış’ta sonra da Kars’ta askerliğini yapar. Askerde Ramazan’da kıldırdığı teravih namazı komutanlarca çok beğenilir ve rahat bir askerlik yapar. 1955’in son aylarında askerliğini tamamlayarak Konya’ya döner. Askerden sonra Tahtatepen Camii’ne müezzin olarak atanır. Burada Cami imamı Belviranlı Kaşıkçı Hacı İsmail Efendi’yle 11 yıl birlikte görev yapar. Kardeşi İbrahim Bağrıaçık Hoca ile birlikte Belviranlı’nın Kaşık Bahçesindeki küçük bir odada kalır. Aynı tarihlerde Konya’mızın en büyük fıkıh âlimlerinden Bozkırlı Mustafa Efendi de bu camide Pazar günleri uzun yıllar ders yapmıştır. Şükrü Hoca, Belviranlı Kaşıkçı İsmail Efendi’nin emekliliğinden sonra bu caminin imam-hatiplik görevine getirilir. Bu camide görev yaparken Türkan hanımla evlenir. Bu evlilikten 2 kızı, bir oğlu dünyaya gelir.

Bu arada askerden döndükten sonra aynı anda Mehmet Kadıoğlunda sarf okuduktan sonra Piri Paşa’da Hacı Veyiszade Mustafa Hocaefendide derslere başlar. Izhar, Merakı’l-Felah, Kafiye, Maksud, Emsile, Bina, Fıkıhtan Mülteka, Akaidden Cevherî ve Tefsirden Celaleyn okurlar. Hacıveyiszade Hocaefendi vefat edene kadar arkadaşları Ali Rıza Işın Hoca, Hüseyin Küçükkalay, Kadınhanlı Salih Çam, Nuzumlalı Sarı Mehmet ve Batmanzade Mustafa Efendi ile birlikte derslere devam eder. Celaleyn tefsininin 22. Cüzünde iken Hoca Efendi vefat eder.

Hafız Şükrü Hoca, Hacı Veyiszade Hoca Efendiyi şöyle anlatır: “Hoca efendi çok çalışkandı. Her gün sabah namazından sonra işrak vaktine kadar cemaate konuşur, işrak namazını kıldıktan sonra evine uğrar, sonra bize ders verir, sonra da İmam Hatip Okuluna ders vermeye giderdi. Ben Hoca Efendi saathaneye niye gelmez diye çok merak ederdim. Hoca Efendi de derse başladıktan sonra gördüm ki meğer Hoca Efendinin hiç vakti yokmuş. Bu arada ekini kurtlanan, ineği hastalanan veya buzağısını yaklaştırmayan, meyveleri kurtlanan kişiler gelir, hoca efendi onların hepsine bir şeyler yazar verirdi. Bazıları mevlide veya nişana davet eder, uzak yakın demez oraya giderdi. At arabasıyla götürürler dönüşünde de bazen ‘hadi hocam güle güle’ diyerek kapıdan uğurlarlardı. Hoca Efendinin ‘ben gelemem’ dediğini hiç duymadım. Yolda yürürken herkese selam verir, herkes hoca efendinin elini öperdi. Hoca Efendinin evi fakülte gibiydi. Herkesi orada eğitirdi. Fakir, zengin ayırımı yapmazdı. Çok Hoca Efendi gördüm. Bir Hacı Veyiszade Hocamız ikincisi de Bozkırlı Mustafa Efendi Hoca Efendi diğerlerinden çok farklıydı. İkisi de ahlak numunesiydi.”

1956, Hafız Şükrü Hoca için önemli bir senedir. Zira bu yılda Kapu Camii baş hafızlığına getirilmiştir. Şükrü Özaydın Hoca Efendi, “Oğlum bu memlekette sahur mukabelesini ben başlattım. Mukabeleyi bundan sonra siz okuyacaksınız” dermiş. Kapu Camii baş hafızlık görevlendirmesini de zamanın müftüsü Abdullah Ulubay Hoca yapmış. Bütün camilerde mukabeleleri dinleyen baş hafızlar, hıfzı en güçlü hafızlar arasından seçilirmiş.

Şükrü Bağrıaçık hocamız 59 yıl boyunca Kapı Camii’nde mukabele baş hafızlığını yapmıştır. Hiç ara vermeden böyle bir hizmette bulunmak Allah’ın büyük bir lütfudur. Herkese nasip olmaz. Şükrü Hoca böylece 59 yıl boyunca Konya’mızda yetişen en meşhur hafızlarımızı dinleme fırsatı bulmuştur.

Aynı zamanda Türk Anadolu Vakfında da Kur’an’a hizmet etmiş ve Uluırmak Kuran Kursu’nda Ali Can Hocayla birlikte 1965’den 1980’e kadar yüzlerce talebe yetiştirmiştir. Bu talebelerin çoğu hafızlıklarını Şükrü Hoca’da tamamlamışlardır.

1997’de 42 yıl görev yaptığı Tahtatepen Camisinden emekli olur. Emekliliğinden sonra Mamuriye mahallesine taşınır. Burada merhum Ali Galip Samur Hoca’nın gayretleriyle yaptırılan Mamuriye Camisinde sabah namazlarını kesintisiz tam 20 yıl hatimle teberrüken kıldırır. 25 hatim yapılır. 26. Hatim maalesef yarım kalmıştır. Zira Şükrü hocamız önce rahatsızlanmış bir süre sonra da dünya sürgününü tamamlayarak asli vatanına irtihal eylemiştir. Mamuriye Camiinin şimdiki müezzini Hafız Hasan Hüseyin Hoca, Şükrü Hocamızın kaldığı yerden hatimli sabah namazlarına devam etmektedir.

Merhum Şükrü hocamın oğlu Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mustafa Ziya Bağrıaçık, babası hakkında bu bilgileri verdikten sonra onunla ilgili şunları söyler:

“Babam Hafız Şükrü bizlere, dostlarına ve öğrencilerine sürekli anlattığı hocası HacıVeyiszade’nin adeta bir numunesi gibiydi. Tıpkı hocası gibi herkesin yardımına koşar asla “hayır” demezdi. Zaten birlikte oldukları uzun dönemi: “Onun evi bir ekoldü. Fakülteydi” sözleriyle ifade etmiştir. Hocasının Ali Rıza Işın Beyefendiyle birlikte en sadık öğrencisiydi.

O, Hz. Peygamberin tavsiyesiyle hep orta yolda ilerledi. Alçalmadı ama kibirlenmedi de… Mâsivayı kararınca tuttu. Zira Onun gönlünde sadece Hz. Kuran yatıyordu. Hani kelâm-ı kibardandır, derler ki: “bildiğiyle amel etmeyen câhildir.” İşte bu minval üzere babam Hafız Şükrü Hoca tam bir ârifti. Feraset ve asaletini engin tevazusuyla çevrelerdi. Bir dostumuzun deyimiyle adeta 21. Yüzyılın dervişiydi. Hatasını kabul eder ve; “Mustafa Ziyam, falan yerde falan şeyde hata ettik.” derdi. Konuşmasına gülümseyerek başlardı. Ve bizler o nurlu simasındaki tebessümü çok ama çok özleyeceğiz. Hülasa, böyle bir babanın evladı olmam hasebiyle Allah’a ne kadar şükretsem azdır. Beni inanılmaz bir muhitte yetiştirdi. Daha çocuk yaşlarda şehrin en saygın, en asil, en samimi ve bilge kişileriyle tanıştırdı. Bu kazanımı yeryüzünde tanımlayabilen bir lisans ya da lisansüstü program yoktur. Ben binlerce kez razıyım. Beni ayakta tutan her şeyi ondan öğrendim. (akademik hayatım dâhil) Allah ondan razı olsun. Binlerce kez, binlerce kez…”

Ben Şükrü Bağrıaçık hocamı Mamuriye mahallesinde iken yakından tanıdım. Kendisinin hatimli kıldırdığı sabah namazlarının tamamına eksiksiz devam ettim. Yıllarca birinci rekatta iki sayfa, ikinci rekatta da bir sayfa olmak üzere toplam 3 sayfa okurdu. Son iki yıl “artık yaşlandım, kafamı toparlayamıyorum” diyerek toplam iki sayfa okumaya başladı. Namazdan sonra cemaat gider biz 3 -5 kişi kalır, işrak vaktine kadar camide kitap okurduk. Genellikle Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarını bazen de Evrad-ı Şerif okur, işrak namazlarını da kılar ayrılırdık. Cumartesi günleri de çorba içmeye giderdik.

Camimize müezzin ataması henüz yapılmayan dönemde Mamuriye Cami imamı değerli Necati hocamız, izinli olduğu günlerde namazları benim kıldırmamı isterdi. Ben de namaza durmadan önce özellikle Şükrü hocamın olup olmadığına bakar, varsa cüppeyi ona giydirirdim. Bir gün baktığım halde Şükrü hocamı göremedim. Namazı kıldırdım, tesbihat için döndüğümde Şükrü hocamı gördüm. Büyük bir mahcubiyet duymuştum. Şükrü hocamın olduğu bir yerde imamlık yapmanın hicabı ile duadan sonra yanına gittim, elini öptüm, özür diledim. Beni mahcubiyetten kurtarmak için büyük bir nezaketle, “namazı güzelce kıldırdın, ben de arkanda huzurla kıldım” diyerek rahatlamamı sağladı.

Bir gün gözlerinden rahatsız olduğunu gözünün önünde bir perde olduğunu net göremediğini söyledi. “Hocam göz doktoru tanıdığım var isterseniz ona götüreyim” dedim. Kabul etti. Hastaneye götürdüm, Yapılan kontrolde katarakt ameliyatı olması gerektiği söylendi. Hocam ameliyatı kabul etti. Ameliyatı sırasında odasında bekledim. Ameliyat başarıyla tamamlanmış olduğu halde hocamı getirdiler. Gözü kapalı idi ve bir süre kalkmaması gerekiyordu. 4 – 5 saat Şükrü hocamın hizmetini yaptım. Yemeğini yedirdim. Şükrü hocama hizmet benim için çok büyük bir şeref olmuştu. O günlerde Konya Müftüsü olan damadı Şükrü Özbuğday hocam oğlu ile birlikte gelince nöbeti onlara devrettim.

O günlerde Kanal 42 TV’de program yapıyordum. Şükrü hocama, hocası Hacı Veyiszade Mustafa Hoca Efendinin vefat yıldönümünün yaklaştığı günlerde TV’de bir anma programı yapma teklifinde bulundum. Kabul etti ve TV’de Şükrü Hocamla, çok sevdiği merhum hocasını anma programı yaptık. Bu da benim için ayrı bir güzellik olmuştu. Bu programa Yotube’den ulaşılarak izlenebilir.

Şükrü hocam, hocası Hacıveyiszade’nin ahlakı ile ahlaklanmış, hiç kimseyi kırmayan, güzel huylu, nur yüzlü, yüzüne bakınca Allah’ı hatırlatan melek gibi inanıyorum ki velî bir insandı. Onunla yıllarca hem komşu olmak hem her sabah cemaati olup arkasında hatimle namaz kılmak, camide ve evlerde onunla hoş sohbetler yapmak, kış günlerinde aynı sofrada arabaşı yemek, benim için unutulmaz güzelliklerdendir.

01 Şubat 2017’de rahatsızlanan Şükrü Bağrıaçık hocam, 16 Şubat 2017 Perşembe günü Hakka yürüdü. Cuma günü, Hacıveyis Cami'inde Cuma Namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, dualarla Üçler Mezarlığı'na defnedildi.

Şükrü hocam vefatı ile içimize acı bırakarak ebedi âleme göçmüş, vuslata ermiştir. Oğlu Mustafa Bağrıaçık hocama sonsuz teşekkürlerimi iletiyor, kendisine ve aileye bir kere daha taziyelerimi iletiyorum. Allah, Şükrü hocama gani gani rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Rabbimden niyazım cennette beraber olmaktır.

YARIN: ADEM BÜYÜKSIRIT, İHSAN KAYSERİ

SALİH SEDAT ERSÖZ 

Editör: TE Bilişim