Yakın politik tarihe askeri vesayet tarafından “Post modern Darbe “olarak nitelenen 28 Şubat 1997 kararlarının arkasından 25 yıl geçti.

28 Şubat post modern darbesi, Cumhuriyet tarihinde yaşanan darbelerin hiçbiri ile mukayese edilemez.

960-71-80 darbelerinden hem biçim hem hedef hem de amaç olarak tamamen farklıydı.

Ülkemizdeki darbelerin tamamının arkasında ABD vardı. 1960-71 ve 80 darbeleri seçimle gelen hükûmetleri devirip yönetimi tamamen ABD’nin emrine sokma operasyonlarıydı.

Ya da ABD açısından bir yenilenme ihtiyacıydı.

Bu darbelerin hiçbiri ne toplumsal bir değişimi ne de küresel bir projeyi içermiyordu. 28 Şubat darbesi ise “bin yıl sürme” hedefli ve toplumu dönüştürme projesi veya darbesiydi.

Org. Çevik Bir gibi 28 Şubat’ın önemli aktörlerinden Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’da 28 Şubat 1997 kararlarından 4 gün önce, “dinci akımlar, PKK’dan daha tehlikeli” diyordu. Genelkurmay Karargâhı, sivil iktidara psikolojik savaş operasyonları yapıyordu.

Tekelci sermaye ve oligarşik güçler, Refah-Yol hükümetinin yıkılması için kampanyalar başlattılar. “Sivil ihtilal kuvvetleri” çalışmaya başladı.

Refah-Yol Hükümetin ekonomide kısa dönemdeki başarıları ve izlemiş olduğu bazı doğru siyasetler, çıkar çevrelerinin işine gelmedi.

Yüksek faiz lobisi ve dış odaklar, Refah-Yol hükümetinin yıkılması için Atina’da bir araya gelerek düğmeye bastılar.

Ardından hükümeti sarsmak için tarikatlar, Aczimendiler, Kalkancılar, Türban, Kudüs gecesi, İran gezisi vb… gibi önceden hazırlanan senaryolar uygulanmaya konuldu.

Bazı servisler tarafından özel olarak hazırlanan senaryolar, piyasaya sürüldü, Medyada manipülatif şekilde kullanıldı.

Refah-Yol hükümetine karşı çıkan ordu, merkez medya, burjuvazi, dört koldan antidemokratik girişimlerde bulundular. TSK, “İrtica, PKK’dan daha tehlikeli” dedi.

28 Şubat post modern darbesiyle birlikte ABD’nin öngördüğü biçimde bir dönüşüm süreci başlatılmış, FETÖ palazlandırılmıştı.

28 Şubat, FETÖ’yü var etme, büyütme ve geleceğe hazırlama projesiydi. Tam 10 yıla yakın bir süre bir nesil biçildi.

Aynı sürede FETÖ satılmışları yetiştirildi ve köşe başlarına yerleştirildi.

Türkiye, 28 Şubat’la birlikte tarihinin en ağır kültür ve irfan saldırısına uğradı. 28 Şubat’la birlikte meşrulaştırılan ve “ılımlı İslâm” projesi adı altında, “Dinler arası diyalog” projesi üretildi.

Yeni bir din oluşturma sürecine girildi. Camilerden “Allah indinde tek din İslâm’dır!” ayeti kaldırıldı. Hristiyan ve Yahudileri de cennete götürecek fetvalar üretildi! Artık adım adım FETÖ devletine gidiliyordu.

Demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyen çevrelerin destekçisi “sivil ihtilal kuvvetleri”, darbe simsarcısı 5’li çetenin (TÜSİAD, TOBB, TESK, DİSK, TÜRK-İŞ) çalışmaları, laikçi, jakoben, sivil üniformalıların faaliyetleri, garnizon demokratlarının gayretleri, bürokratik statükocu güçlerin temsilcilerinin baskıları, şantajları neticesinde Refah-Yol hükümeti yıkılacaktı.

Devlet içerisinde oluşturulan, hukuk dışı BÇG’ler (Batı Çalışma Grubu), ardından düzenlenen Genelkurmay brifingleri ve Meclis iradesine de yansıyan baskılar neticesinde Refah-Yol hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan istifa etmek zorunda kaldı.

Genelkurmay ve onunla paralel “sivil ihtilal kuvvetlerinin baskıları, entrikaları ve Meclis’te kurulan mebus pazarı, transfer borsaları, kirli ve derin pazarlıklar ve çeşitli küresel kuşatmalarla 18 Haziran 1997’de yıkılan Refah-Yol hükümeti için Org. Çevik Bir, “bu bir post modern darbe” diyordu.

Sivil hükümeti, operasyonlarla düşüren silahlı gücün bir numarası olan Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ise, hükümet düştükten sonra; “Nizamiye kapısından döndük” diyordu, yani “Başbakan Erbakan istifa etmeseydi, hükümeti de askeri darbeyle yıkacaktık” demek istiyordu.

***

İşte bu süreçte, herkesin sus pus olduğu, köşe bucak saklandığı, sessiz kaldığı bir zamanda Merhum Şehit Muhsin Yazıcıoğlu “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak. Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz!” diyerek karşı çıkıyordu.

Ordu içindeki mezhepçi cuntalar, 1997 Haziran’ında darbeyi yapmayı planlarken, birtakım siyasiler ve bürokratlar, ‘darbe olacak’ diye yurt dışına çıkma hazırlıkları yaparken, Muhsin Başkan’ın ülkeye ve demokrasiye sahip çıkan tarihi çıkışı, darbeyi tersine çevirecekti.

Muhsin Başkan, ilkeli siyaseti, dik duruşu ve yiğit tavrıyla 28 Şubat aktörlerinin, küresel baronların, karanlık, oyununu bozmuş, ordu içindeki cuntalara geri adım attırmış, birçok çevreye göre ise; 28 Şubat sürecinde Türkiye’yi mezhepçi, Sol, BAAS zihniyetli bir askeri darbeden kurtarmıştı.

Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü iş birlikçilerine şunları söylüyordu: “Ben 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat bunun moderni, bunun post moderni hangisi olursa olsun hepsine karşıyım. Türkiye artık darbeler ülkesi olmayacak. Cuntalar ülkesi olmayacak. Mafya ülkesi olmayacak. Buna karşı hep beraber demokrasinin, temel insan haklarının yanında yer almak zorundayız.”

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu; BAAS rejimi peşinde koşan Laikçi Faşistlere, kartel medyasına, askeri darbeye çağıran sivil ihtilal kuvvetlerine meydan okuyan tek liderdi.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve yakın tarihimizde yapılan 15 Temmuz kalkışması her ne kadar milletin hayatında ve vicdanında derin yaralar açmışsa da bu coğrafyada ayakta kalabilmenin yolu güçlü ordu, güçlü devlet ile olacağı inancındayız. Çünkü “biz çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurmuş” bir neslin emanetçisi evlatlarıyız.

Geçmişte yapılan bütün hatalara, demokrasi dışı girimlere, eksikliklere ve zaman zaman yapılan hatalara rağmen, Merhum Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ifadesiyle “Ordu gözbebeğimizdir; ancak namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmayacağız!”

Çünkü Ulu Hakan Metehan’dan günümüze kadar yerli, milli, çağın şartlarına göre donanımlı bir ordu Türk milletinin teminatıdır.

Ünlü düşünür İbn-i Haldun’a göre devletler, güçlü ordu, güçlü ekonomiler ile ayakta kalır. Bu böyle biline, böyle kabul edile.

28 Şubat sürecinin cesur liderlerinden başta merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Hasan Celal Güzel’e ve ahirete intikal etmiş adı şanı unutulmuş gerçek dava adamlarına Cenabı Allahtan gani gani rahmet diliyorum.

Baki selamlar.