Karanlık bir akşamın, karalar bağladığı bir geceydi. Önünde duran hava ile bir sağa bir sola hareket edip cilveleşen mumun ateşine gözleri dalmış, düşünceleri onu kolundan tuttuğu gibi başka diyarlara gitmeye mecbur bırakmıştı.

Bu gece olabildiğinden daha çok karanlığa boğulmuştu. Aydınlık can çekişerek son çırpınışlarını da yitirmiş, kendini çaresizce bu ölümün kollarına bırakmıştı. İşte öyle bir geceye benzeyen düşünceleri ile dalıp gitmişti uzaklara...

İçinde şiddetli bir zelzele tüm sarsıntısı ile onu ele geçirmişti. Gözlerinin önündeki sahnenin dehşeti onun içinde koca bir od olmuş, yüreğinin yangınını söndürmek için gözyaşları birbiri ardına durmaksızın damlıyordu. Elini uzatıp çekip almak ve yok etmek istedi gördüklerini... Ama vücuduna felç inmiş gibi olduğu yere çakılı kaldı.

Yiğitler er meydanında vatanı için kolları sıvamış ve birbiri ardına tereddüt etmeden canlarını feda ediyorlardı. Taburlar tarumar oluyor. En yüksek mertebeye ulaşan askerler çoğalıyordu. Bir can bir anne, bir baba, bir eş, bir evlat… Koca bir aileye ve o çatı altına ateş düşüyordu.

Her gördüğü sahne yüreğinden bir parçayı koparıp ateşin içine atıyordu. “Vatan uğruna ya Rab ne güneşler batıyordu.” Bir güneş batınca her şey bitmiyor. Güneşin ışığından beslenen ay (anne-baba-eş) ve onlarca yıldızda (sevdikleri) sönüyordu.

Bir dakikalık haberde sadece şehit sayıları söyleniyor. Ardında olan sahneden, bıraktıklarından kimsenin haberi olmuyordu. Dakikalar içinde farklı bir konuda sohbet edilebiliyor. Ah’ların, vah’ların bıraktığı üzüntü yerini hilal olan dudaklardaki mutluluğa bırakıyordu.

Unutuluyordu! Her şey bir haber süresi kadar üzüntüden sonra yok sayılıyor, hayatlara devam ediliyordu. Acılarımız da meşrulaşıyordu. Eğer ok bizim kalbimizi teğet geçtiyse azıcık endişeden sonra yok sayıyorduk yaşananları…

Bir mum ateşinde neler neler görmüştü de gözleri bile gördüklerinden utanmıştı. Dalıp gittiği yerden geri dönmesi çok zor olacaktı. Bugünden sıyrılıp geçmişe doğru yol aldı.

Sarıkamış şehitlerini düşündü. Ve yakın zamanda çığ altında kalan askerlerimizi… Kurtuluş savaşını hatırladı. Ve şimdiki mücadelemizi… On beşliler aklına gelince gözleri buğulandı. Ve şuan bedelli askerlik yapan, gitmekten kaçan gençleri düşününce çatılan kaşlarının arasındaki çizgilere öfkesini sığdırmakta güçlük çekti.

Bazı şeyler değişiyordu. Güzel meziyetlerden kaçıyorduk. Unutuyorduk! Sıyrılıyorduk! Başkalaşıyorduk!

Öfkesi yerini daha büyük bir üzüntüye bıraktı. Dua etmekten, Yaratandan yardım istemekten başka hiçbir şey aklına gelmiyordu. Bedenen yardım edemeyen insanların tek yaptıkları şey de buydu sanırım.

Nefes alışverişi hızlanmış, gözlerinden gördüklerine şahit olmak istemeyen gözyaşları kaçmak istercesine kendilerini damla damla dışarı bırakıyorlardı. Ve son bir iç çekiş ile mumun ateşinde canlanan görüntülerden sıyrıldı. Mumun od’u, sıcak lavlarını onun içine akıtıp hiçbir şeyden sorumlu değilmiş gibi kayboluverdi.

Zor zamanlardan geçiyoruz. Vatanımız için bolca duaya ihtiyacımız var. Şehitlerimiz haberlerde izlediğimiz sürede kalmasın. Gönlümüzün bir köşesinde onları daim hatırlayacağımız bir sızı ve minnet kalsın.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine bol sabır diliyorum. Acınızı paylaşıyoruz.