Tüm kâinatın,Zât-ı Ahmediye’si ve Nûr-u Muhammed’isin!

Bütün insanların bilcümle tek Efendisisin.

Hz. Allah şanını yüceltti, alemlerin en şereflisi olduğunu duyurdu cihana!

“Zâtıma mir’ât edindim zâtını

 Bile yazdım adım ile adını,” diye buyurdu her bir tarafa..

Allah-u Teâlâ’nın yüce Resulü, biricik Habibisin,

Bütün peygamberlerin sonu ve reisisin.

Mübarek yüzünün parlaklığı, misli benzer

güneş ve aya!

Cenâb-ı Hâk’kın zatının nûrundan feyz aldığı için parıldamakta.

Alınlarda nûrunu taşıdı her bir nebi, senin için,

Aydınlandı nûrunla yüzleri, hem izzet hem şerefleri çin.

Aslın nûr, cismen nûr, görünüşün beşerî âdem,

İnsanların en mükerremi, marifetin nûrusun sen.

Yaratılmadı hiç bir beşer senin gibi,

Ahlâkın ve güzelliğin, Hz.Yusuf’tan dahi üstün idi!

Hilal kaşların vechine yakışır, yay gibi,

Sana aşık gönüllerin mihrabı olsun, umut gibi.

Siyahi nûr, uzun kirpikli sürmeli gözlerin, vahyi gözler,

O cazip bakışlarını muhibbilerin görmeyi pek çok ister.

Yüzündeki tebessümle, güneş doğar sanki cihana,

Katmerli yediveren gülü benzer, nûr dolu  yanağına.

Allah-ü Teâlânın yarattıkları içinde,

Hiç senden tatlı sözlü olmadı bir kimse.

Senin kutlu ağzından tek bir söz işitmesekte,

Her sözünü doğruladık tasdik ettik, iman ettik kesinlikle!

Mübarek dişlerin güheri incidir,

Konuşmaya başladığın zaman, dökülür inci mercan, yakut, elmas, zebercet pek çok cevherler ağzından.

Güzel huylarla, iyi ahlakın cemisi,

Resûl-ü Zişân, efendimde toplanmıştı hep cümlesi .

Ev içinde dahi yumuşak huylusun,

Yardımcılarına dahi merhamet dolusun.

Her isteyene yardım edersin,

Gani gönüllü, cömertlikte hep öncüsün.

Meftundur gül sana, terinden dökülür yeryüzüne,

Kokuların mest eder cihanı, yansın güller de sana.

Rahmeten-lil âleminsin Ey Resulü Ekrem!

Sebeb-i mevcudatın, ekmel-i saâdetisin.

Geleceğin yegâne  tek mimarısın,

İlelebet devam edecek huzur çağı senindir.

Bu toprağa, senin gözyaşından daha bereketli, tek damla inmedi,

Ve bu gökler, senin tebessümünden, daha güzelini görmedi.

Hatem-ül Enbiya’sın, zâtına indi Kur’an rehberimiz, apaçık bir nûr,

Allah’a çağıran, bunca sünnetlerin de nûr saçan kandiller.

Bu nûr saçan kandillerin olmasaydı bizlere,

Doğruya, hidayete erişemezdi hiç bir kimse!.

Önce sen kalkacaksın kabirden kıyamette,

Senin şefaatin kabul olacak elbette.

Livâ-ül Hamd sancağı senindir o günde,

Topla bizleri altında, mahşer gününde.

Rabbim Efendimizi, Makam-ı Mahmuda kavuştur,

Şefaât-i Kübra’sıyla hepimizin yüzünü güldür.

Tüm cennetlerin kapıları açılacak sonsuz nimetlerle sana,

Kapımızın anahtarı da sende, şefaat eyle bizlere.

Muhibbin meftun oldu, acil kılasın himmet,

Dönüp bakmaz isen, kalmaz halimde tâkat.

Senin Ravza-i Mutahhara’n, misli cennettir, yâ Habîbi,

Bu makâm-ı şerifin içinde namaz kılan mümin bulur, vuslat-ı ilâhî.

Ümmetini seversin, bir sözün ki tüm hayatımızı etkiler götürür,

Allah’u Teâlâ, bir sözünle tüm günahlarımızı siler bitirir.

İmdat eyle bize, seyyiatımız çok, yüzümüz kara,

Hasene için sen yetersin tartı kefemize bizden yana.

Hâkkın Hâbîbisin reddolunmaz Hâk katında duan,

Padişahlar padişahısın, risâlet-penâh’ısın kabul olunan.

Hz.Allah verdi sana, üstün olan Kevser’i,

Duamız, nûr elinden doya doya içmektir Havz-ı Kevseri.

Ağacın çiçeğinde, arının balında sen varsın,

Yaratılan her mü’min kulun muradında, sen varsın.

Zikrimde sen, fikrimde sen, yâ Hak’kın kapısı,

İşimde sen, şükrümde sen, ey şükrün kapısı.

Gözümün nûru, yüzümün akı, başımın tacı,

Övgüler senin, sevgiler senin, duamın başı.

Besmele her kapının anahtarı,

Resûle salâvatta ilâhi rahmetin anahtarı.

Manevi sofraya davet edilir ümmeti,

Çekip salâtu selamları, Resûle tanıtmalı kendimizi,

İlâhi bir sofradır bu, ayırtmalı yerimizi.

Kâinatın gül Efendisine ve Ashabına salât ve selâm olsun,

Vuslata senle ermek, tez muradımız olsun.

Kâinat ne kadar büyük ve sonsuz, zerreler ne kadar çoksa,

Cenâb-ı Hâk’ta onlardan daha çok, salât ve selâmlarla seni erdirecek nimetlere, haddi hesabı yok.

Ey sonsuz saadete kavuşmayı dileyenler!

Ona, tâbi ümmetiz, bize bu yeter.

Görünen ve dahi görünmeyen nimetler,

Yüce Peygamberimi sevmekle ele geçer.

O Hâkk’ın nûrudur,  ilim-irfan kaynağıdır,

Hâkk’tır onun özü, Hâkk’tan gelir onun sözü!

Ümmet aciz ve bîçare, ey Hâbîb-i Hâkk Kerim’üş Şah Yâ Muhammed Mustafa!

Mahşer günü, Ferda kuluna, bizlere şefaat kıl aman,

Hâkk için Yâ Muhammed Mustafa!