Gazze’de yaşayan iki milyon insan, direnişleriyle tüm dünyaya unutulmaz bir ders verdi. Tarihe geçen bu örnek mücadele sonunda, terör devleti İsrail işgale son vermek zorunda kaldı.

Gazze’deki bu savaş, 2 milyar Müslüman için aynı zamanda bir sınav ve turnusol kâğıdı işlevi gördü. Bu durum, dağınık, parçalanmış ve zayıf bir görüntü çizen İslam ümmetinin çaresizliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Hepimiz bu fotoğrafı görüyoruz ve “kral çıplak” diyoruz. Tespit doğru, ama sonrası?

Bu utanç verici durumdan ve etkisiz eleman konumundan kurtulmak için miting, gösteri, yardım kampanyaları ve boykot gibi yöntemler bizi başrole taşır mı? İşte asıl soru bu.

Elbette bu çalışmalar değerlidir. Ancak yeterli değildir.

Eğer dünya kamuoyunda sözü dinlenen, güvenilen ve tepkisi merak edilen bir konuma gelmek istiyorsak, Müslümanların birbirinin hem umudu hem de yurdu haline gelmesi gerekmektedir.

Peki, bu nasıl olacak?

İmam Gazali şöyle der: “Uzak mesafelere ulaşmak, yakın mesafeleri aşmak ile mümkündür.” Biz de, “Bölünürsek yok, bölüşürsek tok oluruz” anlayışıyla aramızdaki birliği güçlendirecek adımlar atmalıyız.

Sürekli en zor ve en son atılması gereken adımlara odaklanmak, bizi umutsuzluğa sürükler. Örneğin, tüm İslam ülkelerinin Avrupa Birliği benzeri bir yapı kurması güzel bir temennidir, ancak şu an için gerçekçi değildir. Aynı şekilde, hilafet konusunu altyapısı olmadan gündeme getirmek de Müslüman toplumlar arasındaki mesafeyi artırır.

Neler Yapılabilir?

İslami Şuur ve Ümmet Bilincini Canlı Tutmak:

İki dünya savaşı geçirmiş Avrupa, birlik bilincini oluşturmayı başardı. Aralarında büyük düşmanlıklar olmayan Müslüman dünyası bu bilinci daha kolay kazanabilir.

Eğitimde İşbirliği:

Tarihte bilimin merkezi olan İslam dünyası, bu konumunu yeniden kazanabilir. Nasıl Avrupa Birliği, dünyanın en kaliteli öğrencilerini çekerek eğitiyorsa, İslam dünyası da benzer bir sistem oluşturabilir. Bu alanda ülkemizde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) belirli bir ilerleme kaydetmiş olsa da, ABD ve diğer ülkelerle kıyaslandığında çalışmalarımız yetersiz kalmaktadır.

Hareketlilik ve Değişim Programları:

Geçmişte İslam dünyasında “rıhle” adıyla bilinen ilim yolculukları yapılırdı. Bugün Avrupa’nın Erasmus programı, bunun modern bir örneğidir. İslam dünyası da benzer şekilde Farabi gibi değişim programlarını yaygınlaştırmalı ve etkin hale getirmelidir. TİKA, Diyanet Vakfı ve YTB gibi kuruluşlar bu alana daha fazla odaklanmalıdır.

Ekonomik ve Ticari İşbirliğini Artırmak:

Aramızdaki sevgi ve bağı güçlendirmek için ticaret önemli bir araçtır. Bu konuda somut adımlar atılmalıdır.

İslam Ülkelerini Sığınılacak Yerler Haline Getirmek:

Bugün, kendi ülkesindeki yönetimle ters düşen bir bilim insanı veya muhalif kişi genellikle Batı ülkelerine ya da ABD’ye sığınıyor. Bu üzücü durumun önüne geçmek için güvenlik, adalet, özgürlük ve hoşgörü alanlarında iyileştirmeler yapmamız gerekiyor. Geçmişte Osmanlı, en zayıf dönemlerinde bile Leh, Beyaz Rus, Macar ve Alman mülteciler için güvenli bir liman olmuştur.

Yukarıda dile getirilenler, konuyla ilgili sadece birkaç öneridir.

Yazımızı, müminlerin birliğini emreden bir ayet ve bir hadisle noktalıyorum:

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat Suresi, 10)

“Mü’minler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulur.” (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)

Selam ve dua ile.