Konya’nın önemli ilim adamı ve alimlerinden Kadınhanılı Topbaşzade Ahmet Kudsi Efendi, ilmini Konya ve İstanbul’un büyük alimlerinde tamamladı. Babası bir nakşi şeyhi olan Kudsi, İlmini tamamladıktan sonra Mekke’ye gider. Mekke’de de fıkıh, hadis ve tefsir dersleri alan Kudsi, gördüğü rüya üzerine Konya’ya döner. İşte Kadınhanılı Topbaşzade Ahmed Kudsi Efendi’nin hayatı;

KADINHANILI TOPBAŞZADE AHMED KUDSİ EFENDİ

Seyyidil-Muhaddisîn, şeyh, müderris, Seyyid Ahmed Kudsi Efendi, Hicri 1235/miladi 1819’de Konya’nın Kadınhanı (eski adı ile Saidili) ilçesinde doğdu. Bazı kaynaklarda doğum tarihi olarak 1817 yılı verilmektedir. Babası Nakşi şeyhlerinden Mustafa Efendi’dir.

Konya ve İstanbul’un büyük âlimlerinde ilmini tamamladıktan sonra Mekke’ye gitti.

Mekke’de Mekke müftüsü Seyyid Muhammed b. Hüseyin el-Kutbi’den fıkıh, hadis ve tefsir dersleri aldı.

Seyyid Muhammed b. Ali es-Senüsi’den de hadis ve tasavvuf dersleri aldı. Daha sonra memleketine dönerek Konya-Kadınhanı’na yerleşti. Tedris ve irşatla meşgul oldu.

Halidiyye tarikatı Şeyhi Muhammed Kudsi Bozkırî (Memiş Efendi)’den tasavvufi icazeti alarak halifesi oldu.

KONYA’YA GELİŞİ

Konya’ya gelişiyle ilgili olarak şunlar anlatılır: Şeyh Ahmed Kudsi, rüyasında Hz. Mevlana’yı görür. Mevlana Hazretleri: “Civarımıza gel” diye çağırır. Kadınhanı'nda evli ve çoluk-çocuk sahibi iken Konya’ya gelerek Mevlana türbesi civarında Tamtam sokağında oturan bir kadının kızı ile evlenir ve o eve yerleşir.

YEĞENOĞLU MEDRESESİ MÜDERRİSLİĞİ

Hicri 1291/1874 tarihli Konya Vilayet Salnamesi’ne göre Sultan Selim Camii’nde 48 öğrenciye hafta içi İmam Buhari’nin Camiu’s-Sahih ve Kadı İyaz’ın Şifay-ı şerif adlı eserini okutmaktaydı.

27 Aralık 1875’de Tahtatepen Karakurt mahallesinde bulunan Yeğenoğlu Medresesi’ne müderris olarak atanır. Aynı zamanda medresenin mescidinde imamlık görevi de tevdi edilir.

Atama beratında “Bizzat nizama uygun ve kusursuz hizmet vermesi, kayıtsızlık, üşengeçlik göstermemesi” özellikle istenilir.  Ücret olarak değirmen gelirlerinin yarısını alacaktır.

O’nun bu göreve atanma sebebi sadece eğitim öğretim amaçlı olmayıp Ahmed Kudsi Efendi’nin sosyal nüfusundan yararlanılarak ihya amacı güdülmüştür. Bir ara harap olan Yeğenoğlu medresesi tamir görür. Bu yüzden 1300-1301 tarihli Konya salnamelerinde ismi görülmez.

Ahmed Kudsi Efendi, on yılı aşkın süre devam ettiği Yeğenoğlu Medresesi müderrisliğini kendi isteği ile bırakmıştır. Yerine atama, 23 Cemaziyelahir 1304/19 Mart I 887'de yapılmıştır.

Şeyh Memiş Efendi’nin oğlu Muhammed Bahaeddin Efendi’nin de hocası olan alim, fadıl, muttaki ve muhaddis (hadis ilimleri alimi) olan Topbaşzade Ahmed Kudsi Efendi, aynı zamanda  ehl-i keşif, keramet  ve istikamet sahibiydi. Zamanının Kutbu idi.

HATTATLIĞI

Ahmed Kudsi Efendi hattatlığıyla da bilinir. Alanyalı Hacı Abdülkadir’den öğrendiği hatta maharet kazanmıştı. Sülüs, nesih, talik ve hatt-ı celiyi büyük bir maharetle yazardı.

Konya hattatlarını yazan Veli Sabri Uyar yazı dizisinde: “Birçok risale ve beş ayrı Mushaf (Kur’an) yazmıştır. Kur’an-ı Kerim’lerden biri torunu Ahmed Hamdi Efendi oğullarında, iki tanesi Kadınhanı Camii’nde, bir tanesi de Kadınhanı’nda Hacı Bakizadeler’dedir.” demektedir.

HADİSÇİLİĞİ

Hadis ve Tefsir okutarak Konya’da şöhret kazanan Ahmed Kudsi Efendi, 40.000 hadisi şerifi ezberlediğinden dolayı “Seyyidi’l-muhaddisin/Hadisçilerin Efendisi” diye adlandırılmıştır.

Hidayetü’l-Mürtab fi Fezailü’l-Ashab (Ashabın Fazileti Hakkında Şüpheye Düşenlere Hidayet) adlı eseri İstanbul 1292/1875’de Matbaa-ı Amire’de basılmıştır.

Eseri yazma sebebi olarak Ahmed Kudsi Efendi şunları söylemektedir: “Bir gün bazı değerli ve yüksek kişilerle birlikte bir sohbette bulunuyordum. Derken ashabı kiramın başkalarından daha üstün ve onların faziletlerinin kusur ve eksiklikten hali olduğuna dair söz açıldı. Esasen ulemanın ekseriyeti ve tasavvuf ehlinin ileri gelenleri sahabenin faziletine ve bu faziletin kusur ve eksiklerden hali olduğu görüşüne sahipti. Sadece muhaddis Şeyh İbni Abdülber, bazı hadisler dolayısı ile bunun aksini caiz görüyordu. Hâlbuki ashabın bu mevzudaki delileri parlak, dayanakları kuvvetli ve apaçık meydanda, kerametleri kâmil ve devamlı, hüccetleri sapa sağlam ortada duruyordu. Bu yüzden içime ve gönlüme şu doğdu: bir kitap yazayım ki tertibi güzel olsun; bir eser vücuda getireyim ki intizamı hoşa gitsin; eski âlimlerin kitaplarını süsledikleri mühim meseleleri içine alsın, yazdıkları eserleri şereflendirdikleri delilleri o da göstersin. Böylece çok geçmeden bu mevzuda yazmak için niyet ve kararım kesinleşti. İlim ve irfan parıltıları etrafı aydınlatınca bendeki başka şeylere karşı olan heves uçup gitti. Eseri telifi sona erince ona Hidayetül Mürtab fi Fezaili’l-Ashab adını verdim Bu arada şunu da söylemeliyim ki bu eseri çok sıkıntı ve meşgaleler içinde yazdım. Dert ve mihnetlerden ve hayat yükünden dolayı duygu ve düşüncelerim kırık, kalp gözüm bulanıktı…”  (s.11-13)

Çeşitli kaynaklardan seçilmiş nakillerden oluşan ve 20 fasıldan meydana gelen eser, ashab hakkında yanlış düşünce ve değerlendirmeleri düzeltmek amacıyla, sahabe ile ilgili hadislerden deliller getirerek yazılmış olup konuya ait Ehl-i sünnetin anlayışını ortaya koymaktadır.

Eser ilk defa 1934 yılında Elmalılı Mahmud Bedreddin Yazır tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Ancak bu tercüme basılmamıştır.

Eserin Mustafa Ayyıldız tarafından Arapça aslından yapılan çevirisi “Peygamberimiz ve Ashabı” adıyla İstanbul 1985’de Erkam yayınları tarafından yayınlanmıştır.

Ahmed Kudsi Efendi “Peygamberimiz ve Ashabı” adıyla tercüme edilen eserinde şöyle demektedir: “Allah’tan hakkıyla korkmak Allah’ı hakkıyla tanımak sureti ile olur. Allah’ı hakkıyla tanımak ve bilmek ise her şeyden tamamıyla vazgeçmekle meydana gelir. Bu hal ise devamlı zikir ile elde edilir. Bu hakikat yolunu tutan kişi her şeyden vazgeçme (fena-i tam) mertebesine ulaşınca kalpteki hikmet kaynakları da diline geçer. Nitekim Gavs-ı Azam  (Abdülkadir Geylani) (kudduse sırruh) şöyle demiştir: “Hükm-ü ilahi ile halktan geç. Emr-i ilahi ile heva ve hevesinden geç. Fiil-i ilahi ile iradenden geç; işte bu taktirde ilm-i ilahiyi içine almaya uygun bir zarf ve kalb haline gelirsin.” (sayfa 144)

VEFATI

Ahmed Kudsi Efendi yetmiş yaşlarında Mevlana Türbesi’ne yakın evinde prostat hastalığından vefat ederek Mevlana Dergâhı bahçesine gömülmüştür. Vefatı münasebeti ile mahalli bir gazetede çıkan yazıda, Kadınhanılı Ahmed Kudsi Efendi şu şekilde tanıtılmaktaydı: “… Konyamızın vesile-i tefeyyüz ve mübahatı sayılan ulemâ-i benâm ve fuzalâ-i izâmdan, şerafyâb-ı intisabi bulunduğu Tarikat-i Aliye-i Nakşibendiyye’nin mertebe-i hilâfetini ihraz etmiş aşk-ı Mevlâ ve zühd ile muttasıf olmuş meşâyih-i zevi’l-ihtiramdan Tobbaşzade Hac Ahmed Kudsi, sinn-i muazzezleri yetmişi mütecaviz bulunduğu halde mübtela oldukları habs-ı bevl keyfiyetsizliğinden şifayâb olamayarak şehr-i halin 14. Salı günü akşama karib saat 11 raddelerinde tir-i ruhu, cihân-ı fani, lâne-i mihnet firâşını terk ile bûy-i gülşen-i Kudsiyâna teyarân ve makam-ı illiyyîni kendine aşiyan etmiştir.

Yevm-i mezbûrun ferdası Çarşamba günü şehrimizin ulemây-ı kiram ve meşayîh-i fihâmı ve saadetli Mektubi Beyefendi vesair eşraf ve memurîni vilâyet hazır bulundukları halde cenazeleri Çadırçeşme Meydanı’na getirilerek ihtiramât-ı kesîre ve cemaat-ı vefire ile namazı kılındıktan sonra civar-ı Mevlana’da tehyie edilen medfeni mahsusta vedia-ı rehmet-i rahman olmuştur.

Merhum müşarun ileyh ahlak-ı hamide ve hısal-i bergüzide ashabından, harikülade bir hafızaya malik, her fende bahusus fenn-i hadiste mahareti kâmile kesb etmiş ilim ve kemal erbabındandır.

Çiharyar-i Güzin efendilerimiz ile sair ashâb-ı kirâm hazeratının fezâil ve menakıpları hakkında kütüb-ü mu’tebere ve mu’temeden cem ve tertib ederek telif buyurmuş oldukları ”Hidayetül Mürtab” nam eser-i matbuları fadl-u kemallerinin şahid-i kafisidir. Rahmetullahi aleyhi rahmeten vasia…”

Mezar taşında;

“Hüve’l-baki. Sultanu’l-aşıkîn Seyyidü’l-Muhaddisin Sadat-ı Meşayih-i Nakişibendiyyeden es-Seyyid el-Hac Ahmed Kudsi el-Halidi rahimehullahu rahmeten vasia. Sene: 1306, Zi(lhicce)” yazılıdır.

Hayırseverliğiyle örnek oldu Hayırseverliğiyle örnek oldu

Bu tarih miladi olarak Temmuz-Ağustos 1889 yılına işaret etmektedir. Fakat Vefatı münasebetiyle o günün gazetelerinden birinde çıkan yazı Kadınhanılı Ahmed Kudsi Efendi’nin vefatını “şehr-i halin 14. Salı günü” olarak belirtmektedir. Mezar taşındaki Zilhicce ayının 14. günü Pazar’a denk gelmektedir.

Bu durumu şöyle izah etmek mümkündür. Hicri 1306 yılında 14. gün olan Salı’ya denk gelen iki tarih vardır: 14 Rebiülahir/18 Aralık 1888 ile 14 Ramazan/16 Mayıs 1889’dir. Kanaatimizce mezar taşındaki Zilhicce tarihi ise aynı yıl içinde mezar taşının yapılıp dikildiği tarih olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

Kadınhanılı Topbaşzade Ahmed Kudsi Efendi’nin kabir taşı Cumhuriyet devrinde, Mevlana Türbesi bahçesindeki düzenlemeden dolayı mezar taşı, Sırçalı Medrese’ne kaldırılmıştı. Sırçalı Medrese’nin avlusundaki Kadınhanılı Ahmed Kudsi Efendi’ye (ait 2 no’lu) Mezar taşı 2010 yılında Muhammed Kudsi Memiş Efendi’nin torunlarından Zeynelabidin Erenmemiş’in girişimleri sonucunda Mevlana Müzesi’nde ait olduğu yere nakledilmiştir.

ÇOCUKLARI

Ahmed Kudsi Efendi’nin dört çocuğu vardır. Çocukları Mehmet Hulusi Efendi, Mustafa İsmet Efendi, Musa İzzet Efendi ve Ümmühan Afife Hanım’dır. Mehmet Hulusi Efendi’nin soyu Topbaş soyadını, Mustafa İsmet Efendi’nin soyu ise Büyüktopbaş soyadını almıştır.

Kadınhanılı Topbaşzade Ahmed Kudsi Efendi, Nakşî-Halidi tarikatı şeyhlerinden Merhum Musa Topbaş Efendi’nin (1917-1999) dedelerindendir.

Allah rahmet eylesin.

AHMET ÇELİK 

Editör: TE Bilişim