Yaşanan depremlerde evi ağır hasar alan Aydın ailesi, 3 gün boyunca Hatay’da dışarıda kalmak zorunda kaldı. Deprem anını ve sonrasında yaşadıklarını anlatan Fulya Aydın, “Annem vestiyerin altında kaldı ve sonrasında yaşananlarla annemi kaybedeceğimi sandım. Tekrar Hatay’a gittiğimde yollar yabancı, evim hiç tanıdık değildi ama çok şükür Konya, bize kucak açtı. Marmara depremini yaşayan bir yeminli mali müşavir abi, sağ olsun, bize evini daha düşük bir ücrette verdi.” ifadelerini kullandı.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Fulya Aydın. Serbest muhasebeci mali müşavirim. Hatay’da kendi iş yerim vardı. Depremden sonra Konya’ya geldik.

Deprem anında evde miydiniz, o anları anlatır mısınız?

Deprem günü Antakya’da 5 katlı evin en üstünde oturuyorduk. Yeni bir yapıydı ancak sağlam bir yapıydı. Depremin şiddetine o bina bile dayanamadı. Deprem anında da annem ve babamla birlikteydik. Babam yatsı namazını biraz geç kılmış, uyanıkmış. Onun sesine uyandık. Bu depremden önceki günlerde de birkaç kez sarsıntı yaşadık, onun gibi geçeceğini düşündüm ama bitmedi. Yıkılma, kırılma sesleri gelmeye başladı. Bir odamız tamamen ahşaptı, odamdaki dolapların da yıkılmasından korktuğum içim kendimi o odaya attım.

Gökyüzünden öyle bir aydınlık geldi ki yerin altına giriyoruz sandım. Şimşek değildi, gözleri kamaştıracak bir aydınlıktı. Babam ‘hadi çık, gidelim’ dedi ancak o durumda yürümek bile zordu. Zaten her şey yere düşmüş, elektrikler gitti. Herkes binadan çıktı, bizim giriş kapısının orada sabit olmayan vestiyer yere düşmüştü, çıkamadık. O esnada annemin vestiyerin altında kaldığını fark ettik. Onu kurtarmaya çalıştık. Zaten kolunda rahatsızlığı vardı, neresine dokunsak çığlık atıyordu. Sonradan zaten kırıklarının da olduğunu öğrendik. Babam, annemi sırtına aldı. Tabi o soğukta pijamalarla, ayağımızda terlik, çorap bile olmadan çıktık.

Tekrar eve girdiniz mi, o gece neler yaptınız?

Yok, kendimizi dışarı atarken komşumuzun kanlar içinde yerde yattığını görmüştüm. O zaten beni çok etkiledi. Tekrar da giremedik. Girmeye çalıştık ancak duvarlar yıkılmış, çatı çökmüştü. Dışarıdan sağlam görünen binanın heybetini girmeye çalıştığımızda görüyorduk ve korkudan giremiyorduk. Aşırı yağmur var, üzerimde tişört vardı ancak sadece annemi düşünüyordum. Annemin üstüne örtü aradım. Komşumuzun biri ceket verdi, onu annemin üstüne örttüm. Aracı olanlar araçlarında kaldı. Bizim 3 arabamız vardı ancak o an ki panikle ne telefon ne araç anahtarı alabilmiştik. O geceyi dışarıda geçirdik.

Bir yandan soğuk, bir yandan da annemin canı yanıyor; ayağı şişmiş. Bizim oturduğumuz yere yakın 2 hastane vardı. İkisine de gittik, ikisinin de birinci katı çökmüştü. Karanlığın etkisiyle yıkımın büyüklüğünü bilemiyorsun ama gün ağarınca şiddetin farkına vardık.

‘ANNEMİ KAYBEDECEĞİMİ DÜŞÜNDÜM’

Bölgede ne kadar kaldınız; bölgeden ayrılırken ilk olarak nereye gittiniz?

Bölgede 3 gün kaldık. Hiç öyle bir soğuk hissetmemiştim. Ayağıma dokunuyorum, ayağım sanki bir buz parçası. Bir çorabın kıymetini o an anladım. O an ihtiyacım olan bir çorap ve bir ceketti. Soğuktan yalnızca baş ağrısı hissini ve kustuğumu hatırlıyorum. Başımın ağrısı o kadar şiddetliydi ki, yerden bir parça bez buldum, onu başıma bağladım. Üç gün boyunca ölüler yollarda, bazılarının üstüne yalnızca poşet örtülmüştü. Kardeşlerim İstanbul’daydı. Bizim telefonumuz da evde kalınca bir başkasında kardeşlerime ulaştık ve 3 günün sonunda eniştem gelip bizi aldı. Hastaneye Ankara’ya gittik, benim bacağımda da hafif bir yara vardı ancak önceliğin anneme verilmesini istedim. Annem hastanede bile çok kötüydü ve annemi kaybedeceğimi düşündüm. Annemde astım, bronşit, şeker, bacaklarında kırıklar tespit edildi. Doktor, bu durumda ameliyat olamayacağını söyledi ve toplanmasını bekledik. Artık hastanede yer kalmamıştı. Ambulanslarda dolu olduğu için özel ambulansla İstanbul’daki bir hastaneye gittik.

‘EVİMİ BULAMADIM’

Tekrar Hatay’a gittiniz mi?

Hatay’a gittim, belki bir şeyler alabilirim diye çünkü telefon dahil hiçbir eşyamız yoktu. Geçmişe dair bütün anılarımız oradaydı ve enkazda kaybolacaktı. Hastaneden sonra nereye gidip ne yapacağımız belli değildi. Gittiğimde evimi, yolları bile bulamadım. Enkazı kalkmayan binalar vardı. Hala kayıp, bulunamayan insanlar var.

Depremden önceki gece meslektaşım ve çok sevdiğim Merve’yle konuşmuştuk ve sabah işe geçmeden önce benim ofisime gelecekti ve kahve içmek üzere sözleşmiştik. Merve’yle o gün buluşamadık ve Merve’nin vefatını depremin beşinci günü ailesinden öğrendim.

‘KONYA’DAN İYİLİK GÖRDÜM’

Konya’da tanıdık var mıydı, Konya’ya gelmeye nasıl karar verdiniz?

Bu düşünceyle oradan Mersin’e geçtim. Ev kiralarının çok yüksek olduğunu gördüm. Bir de esnafa ‘ben Hatay’dan geldim, bu ürün şu fiyata olmaz mı’ dediğimde bile ‘maalesef’ diyorlardı. Bu beni çok üzmüştü. Konya’da arkadaşlarım vardı, onlar sağ olsun ‘Buraya gel, biz yardımcı oluruz’ dediler. ‘Ev bulabilir miyiz acaba’ dedim ve saatler içinde bana ev bulup ‘gel’ dediler. Var olsunlar onlar sayesinde Konya’ya geldim. 99 depremini yaşayan bir yeminli mali müşavir abi, sağ olsun, bana evini daha düşük bir ücrette verdi. Allah razı olsun Konya’da tanıdığım herkesten iyilik gördüm; insanlarda merhamet gördüm. Allah kimseyi çaresiz bırakmasın. Çok iyi imkanlardan bu duruma düştük ve bunun da bir mükafatı olacağını düşünüyorum.

İnşallah, teşekkür ederim.

HACER CEYLAN 

                                                                                                                          

Editör: TE Bilişim