“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat.”( SÂBİT)
(En uzun geceyi; işi, onu hesaplamak olan müneccime, muvakkite sorma; onlar bilmez. Gecelerin kaç saat olduğunu gama tutulmuş olana sor.)
Şairimizin dediği gibi deprem sonucunda oluşan matem ve travmayı depremzedelere veya tanıklık edenlere sormak gerekir.
“ Travma ya da örselenme, canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan ağrı, bir doku ya da organın yapısını ya da biçimini bozan ve dıştan mekanik bir etki sonucu oluşan yerel yara olarak tanımlanmaktadır.”(Wikipedia)
Depremin ardından bölgeden binlerce kişi başka illere göç etti. Yetkililerin açıklamalarına göre Konya’ya da yaklaşık 40 bin civarında depremzede geldi.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in açıklamasına göre 11 bin 366 öğrencinin nakli de Konya’ya yapılmıştır.
Millet olarak deprem bölgesine ve depremzedelere yardım konusunda elhamdülillah üzerimize düşeni yapma konusunda üstümüze yoktur.
Depremi bire bir yaşayan kişilere özellikle çocuklara, gençlere nasıl yaklaşılmalı? Maddi hasarlar belki kısa zamanda giderilir, ruhlarda ve gönüllerdeki manevi hasarları neler yaparak ortadan kaldıracağız.
İlk olarak depremle karşılaşanlar süreç içinde hangi duyguları yaşar, öğrenmemiz gereklidir.Önce teşhis sonra tedavi.
Usulsüz vusul olmaz..
Depremzedeler, felakete karşı tepki verirken hangi aşamaları izler? Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda şu aşamaları izlediği ortaya çıkmış:
- “Kahramanlık aşaması” . Adrenalinin tavan yaptığı aşama. Kurtarma ve yardım. Yorgunluk hissetmeme.
- “Hayal Kırıklığı Aşaması”. Bu aşamada öfke, acı, suçluluk, yalnızlık gibi duygular ortaya çıkabildiği gibi, minnet, değerbilirlik, sükûnet ve kabullenme de ortaya çıkıyor.
Eğer, sevgi, iyilik, barış, dayanışma, birlik, berberlik ve kardeşlik teşvik edilirse acıların daha kolay üstesinden gelinir.
İnsan, deprem ile rutinlerini, yaşantılarını ve şehri kaybetmenin üzüntüsünü de yaşar. Dünyanın da güvenilir bir yer olmadığını ta yüreğinden hisseder.
Hazan rüzgârlarının önünde uçuşan yapraklar olan felaketler, insanın ne kadar aciz, muhtaç bir varlık olduğunu göstererek, gurur ve kibir dağlarının nasıl paramparça olduğunu ortaya koyar.
Yavuz Sultan Selim bunu ne güzel ifade etmiş:
"Gamına gamlanıp olma mahzun,
Demine demlenip olma mağrur,
Ne dem baki, ne gam baki, ya Hu!"
- “Yeniden İnşa ve Restorasyon Aşaması”.İnsanların tekrar yaralarını sarıp, ayağa kalktıkları nerede kalmıştık dedikleri dönem.
- “Daha Bilgece Yaşamalıyız Aşaması”. Artık bu dönemde neyi iyi yaptık, neyi eksik yaptık, neler yapmalıyız, fert ve toplum olarak kusurlarımız nelerdir sorularını cevabını vermek gerekiyor.
Bu arada depremzedelerle irtibatı olan kişilere de düşen görevler var.”Kaş yapayım derken göz çıkarmamak”gerek. En önemlisi matem yaşayan birisinin iç âlemine izinsiz girmemek, ona saygı göstermek, yarasını deşmemek ve de güven vermek.
Deprem bölgesinden nakil gelen öğrencilerimize ve çocuklarımıza karşı da; Çocuklara duygusal olarak dokunmak ve duygusal ihtiyaçlarına yönelik destek vermek, onlara değer verildiğini hissettirmek, yaşadıkları ruhi sarsıntıları anlatarak rahatlamaları için müsaade etmeyi konunun uzmanları öneriyor.
Çocuklara gülümsemek, onların güvenliğini sağladıktan sonra kısa zamanda sosyal aktivitelerle normalleşmelerini sağlamak da en başta yapılması gerekenlerden.
Allah’tan bütün hastalarımıza ve travma yaşayan depremzede kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.
Selam ve dua ile..