Bu günle birlikte asrın felaketi olan ve 10 ilimizi her yönüyle etkileyen depremin,  18. günündeyiz.

Hala deprem bölgelerindeki enkazlardan çıkarılan ölü ve yaralı sayılarının yükselişi de hepimizi üzüyor.  

Bölgenin yaşadığı yıkımın altından kalmak ve üstesinden gelmekte çok zor bir iştir.

Depremde yakınlarını kaybeden milyonlarca insanımız acı çekiyor. Evlerini, barklarını, iş yerlerini ve birikimlerini kaybettiler.

Yani, manevi ve maddi zararı ağır olan depremin travması halen sürürken, hepimizi psikolojik olarak etkiledi.  

Ülkemizde daha önceki yıllarda yaşanılan depremler gibi, umarım bu depremde acısıyla, manevi ve maddi kayıplarımızla bir süre sonra unutmayız ve unutturulmasına da izin vermeyiz.

Gereken dersi alarak, depreme dayanıklı şehirler imar ederek, deprem bölgelerindeki şehirlerimizde depreme karşı alınacak her türlü tedbirler konusunda hiçbir şekilde taviz vermeyiz.

Olası bir depremde de daha az can ve mal kayıpları yaşarız. Böylesine acıları bir daha yaşamayız.   

Gelelim ülkemizi derinden üzen ve başta ekonomi olmak üzere her alanda olumsuz etkiyen depremin hasarına bakarsak, durum oldukça vahimdir.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu(TÜRKONFED) Deprem Raporunda, Kahramanmaraş depremlerinin 84,1 milyar dolarlık mali hasar oluşturacağı hesaplandı.

1999 Marmara ve 2023 Kahramanmaraş depremleri kıyaslandığında, Marmara Depreminde can kaybı 18.373 kişi, mali hasar 1999 dolar verisiyle 17,1 milyar dolar hesap ediliyor.

Marmara Depremi, 2021 yılında gerçekleşseydi, can kaybı 26.451 kişi ve 51,1 milyar dolar mali hasar yaratacağı tahmin edilmiştir.

 Şu aşamada Kahramanmaraş merkezli depremlerde, 193 bin 399 kişi yaralanırken, 72 bin 663 kişinin can kaybına uğrayacağı tahmin edilmiştir.

Bu depremin neden olacağı bütçe açığı da 1 Trilyonun üzerine çıkabilir. 

Ayrıca Raporda Kahramanmaraş depreminin etkilerine ilişkin şu öngörülere de yer veriliyor.

 2023 Kahramanmaraş Depremi'nin 70,75 milyar doları konut zararı, 10,4 milyar doları milli gelir kaybı ve 2,91 milyar doları işgünü kaybı olmak üzere toplamda 84,06 milyar dolar hasara neden olması beklenmektedir.

İllerin milli gelire katkılarındaki azalmaya paralel olarak afete maruz kalan 10 ilin ihracatının, ihracatı göğüsleyen liman altyapısının bozulmasının da etkisiyle, 15 milyar dolar düzeyinin altına düşebileceği tahmin edilebilir.

Depremin doğal bir sonucu olarak büyük bir göç dalgasının Adana'dan, İstanbul'a, Konya’dan diğer şehirlere kadar geniş coğrafyaya doğru gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

 Şu an için herhangi bir veri veya resmî açıklama mevcut olmasa da önümüzdeki süreçte illerin demografik yapısının değişmiş olacağına dair görüşlerde yer alıyor.

2023 yılı bütçe açığı 659,6 milyar TL olarak hedefleniyordu. Depreme ilişkin kamu harcamalarının GSYH'nin yüzde 5,5’ine eşdeğer olabileceğini tahmin etmektedir.

 Mevcut şartlar altında bütçe açığının en azından 1 trilyon TL'nin üzerine çıkması beklenebilir.

 2023'te nominal milli gelirin 18 trilyon TL'yi aşması beklendiğini düşündüğümüzde, bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 5,4'ün üzerinde gerçekleşmesi oldukça mümkün gözükmektedir.

Diğer taraftan İnşaat Mühendisleri Odasının(İMO) Depremi Değerlendirme Raporunda, “Her şeyden önce yitirdiğimiz canlar ülkemiz için büyük bir kayıptır. Son 30 yılda yaşanan depremlerin yarattığı maddi ve manevi hasarlar birbirinin nerdeyse aynısıdır. 6 Şubat depremleri yarattığı hasarlar nedeniyle büyük bir afete dönüşmüştür. Ülkemizin en doğusundan en batısına en kuzeyinden en güneyine kadar her aileyi yakın veya uzak ölçüde etkileyecek, ciddi travmalar yaratacaktır” ifadesinin yer alması da oldukça önem arz ediyor.

İMO’nun raporundaki dikkatimi çeken diğer kısımları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Raporda, Bölgenin büyük bir kısmı zayıf zemin yapısına sahiptir ve bu sebeple özel (özenli) mühendislik hizmetleri görmüş olması gerekmektedir.

Bu deprem ile konunun tüm paydaşları tarafından, unutulan, görmezden gelinen, ihmal edilen, bilime rağmen kabul edilmeyen tüm konular hatırlanmalı, ele alınmalı, hukuki eksikler giderilmeli, yapı üretim sürecinin tüm aşamalarının uygun şekilde işlemesini sağlayacak kanunlar, yönetmelikler bir an evvel çıkarılmalı, var olanların eksikleri tespit edilmeli ve yenilenmelidir. Çözümün tüm tarafları bir araya gelmelidir. Liyakat, yetkinlik bir an evvel yapı üretim sürecinin bir parçası haline getirilmelidir.

Yetkin Mühendislik için 3458 sayılı kanun bir an önce değiştirilmelidir. Yetkinlik şarttır.

Arama kurtarma çalışmaları için organize olmakta çok geç kalınmış, arama kurtarma çalışmaları çok kısıtlı bölgelerde, yetersiz kadro ve ekipmanla yürütülmüştür. Birçok depremzede günlerce hiçbir arama kurtarma ekibi bölgeye ulaşmadan göçük altında beklemiştir.

16 Afet yönetiminde ciddi bir koordinasyonsuzluk tüm deprem bölgelerinde gözlenmiş, arama kurtarma ekipleri doğru yönlendirilememiş, yardımlar ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırılamamıştır.

Barınma ve gıda konusunda insani kriz yaşanmıştır. Yaşanan kriz, tüm Türkiye’den yurttaşların dayanışma seferberliği sayesinde kısmen hafifletilse de deprem bölgelerinde yardımların dağıtılması konusunda da kaos yaşanmıştır.

 Afet yönetimi açısından son derece önemli olan deprem bölgelerindeki temel ihtiyaçların giderilmesine yönelik örgütlü ve deneyimli yapısıyla askeri birliklerin ve demokratik kitle örgütlerinin görev alması sağlanamamıştır.

Öte yandan çeşitli şehirlere nakledilen depremzedelerin, yine meslektaşlarımızın da dahil olduğu TMMOB dayanışma organizasyonları üzerinden konaklama dahil olmak üzere tüm ihtiyaçlarının giderilmeye çalışılması, toplumsal dayanışmanın yaralarımızı sarmada önemi ve etkililiği konusunda, bu depremin unutulmayacakları arasında yer almıştır.

Yani böylesi bir krizin yeniden yaşanmaması için neyi değiştirmeliyiz sorusuna yanıt vermek ve uygulamaya geçmek gerekir.

Şimdi hepimiz bu evreleri anlamak, kendimizi, şirketlerimizi, markalarımızı “proaktif ” olarak kriz yönetimi uygulamalarına adapte etmek zorundayız” denilmesi oldukça dikkat çekicidir.

Gelinen süreçte, TÜRKONFED ve İMO’nun Hasar Raporları bizlere depremle ilgili alınacak tedbirler konusunda hiçbir şekilde taviz verilmemesi gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor.

Depremlerin hasarlarının oldukça en aza indirilmesi konusunda öncelikle vatandaşlar olarak bizlere, devlete, devleti yönetenlere, siyasilere ve ilgili kurumlara çok önemli görevler düşüyor.

Depremlerin bizleri can ve mal kayıplarıyla üzdüğünü unutmamalı ve unutturmamalıyız.

Yine unutmamalıyız ki, “Deprem değil, tedbirsizlik öldürür.”

Şimdiden yaşadığımız bu depremden bir ders alırız. Gerekenleri yaparız.

Ne dersiniz sizce de öyle yapılması gerekmez mi?