Bir toplum düşünelim, başkası teknoloji üretiyor o tüketiyor.

Üreticisi sadece başka toplumların üretimlerini kopya ediyor ya da taklit diyor.

Birileri fikir, düşünce, proje üretip bilimin ışığında keşif yapıyor, diğeri onları kullanıyor ya da tüketiyor.

Üretimi sürekli değiştirerek, dönüştürerek zenginleştiriyor.
Her seferinde daha fazla katma değer üretiyor.

İlgi alanları bilinenler değil, bilinmeyenleri bilmek, bulmak.

Feraset, keşif, buluş meslekleri olmuş.

Gelişen ve geliştiren bu toplum toplumların lokomotifi olmuş.  Farklılık meydana getiren bütün yenilikler bu toplumlardan çıkıyor.

Belki onlar da bir zamanlar gelişme trenin vagonuydular ama hızla lokomotife dönüştüler.

1980’li yıllarda Güney Kore ile yarışıyorduk, şimdi Polanya’nın gerisinde kaldık.
Neden acaba?

Bence lokomotif olması gereken iradeler gerekli fonksiyonu görmeyince toplumun geneli de lokomotif olabilecek davranışlar gösteremiyor.

Öncelikle  iktidar ve muhalefet partiler  gelişime ve geliştirmeye açık değiller.
Lokomotif iradelere sahip ekiplerle çalışmayı çok sevmiyorlar.

Genelde  tek adam ruhu ile hareket ediyorlar. Ya çürüyünceye kadar makamlarında kalıyorlar ya da kendileri gitmek durumunda arkasında enkaz bırakıyorlar…

İlkelere dayalı yönetim biçiminden korkuyorlar, genelde güven sağladıkları için kendi iradelerini ilkenin yerine koyuyorlar.

Odalar, federasyonlar, birçok sivil toplum örgütleri de kendi kurdukları düzeni, koydukları kuralları ilke imiş gibi uygulayarak biz gidersek burası batar ikliminde kendi makamlarını garantiliyorlar.

Dolayısıyla kendi yaşadığımız dönemde kullanılan teknolojinin, yaşam biçiminin   doğru olup olmadığından gelişmiş olup olmadığından çok onların makamlarını nasıl sürdürüleceği ile ilgili  politikalar daha çok öncelikli oluyor.

İktidarı ve muhalefeti ,sivil toplum örgütü özde   toplumu geliştirecek stratejik adımlardan çok kendi yerlerini sağlama alacak adımlar atıyorlar. Bu adımlar tesadüfen topluma faydalı ise toplum da fayda  sağlıyor. Ama  genelde öncelik   makamların sürekliliği.

Dünya değişiyor…

Mesela düşünün bir vatandaş Elon Musk  uzayı hayal etti. Uzayda küresel internet sağlayacağım, gökyüzünde hava yolarına internet hizmeti vereceğim dedi ve nihayetinde bugün dokuzuncu kez aynı araçla uydu göndererek, 30 000  uydunun 1300’nü uzaya gönderdi.

Elektrikli araçlarla sağladığı başarı ile dünyanın en zengin insanı arasına girdi.

Böyle bir insana karşılık biz hala tarımımızı düzeltemedik, çiftçimizin tarladan kaçmasını önleyemedik neden? Köylü milletin efendisidir diyen M. Kemal Atatürk’ten günümüze iktidar ve muhalefet bir türlü devleti ve teşkilatlarını tarlaları verimli kılacak şekilde örgütleyemediler.

Bugün binlerce ziraat mühendisi boşta ve tarlalarımız da hızla boşalmakta. Tarım, hayvancılıkla ilgili il teşkilatları hala ofislerinde az sayıda elemanları ile sorun çıkmasını bekliyorlar.
Çiftçi kayıt sistemine gerek yeterli bilgi olmaması gerekse miras ve diğer durumlar nedeni ile doğru dürüst kayıt olamıyor. Tarlaların büyük kısmı ekilemeyen arazi ya da kayıt altına alınamamış kullanılmaz durumda.

Bir ara Tarım Bakanı Sayın Pakdemirli teşkilata sizler tarlaya inmez çiftçinin yanında olmazsanız biz ne kadar karar alırsak alalım  etkili olamayız demişti.  Tam da o oluyor.

Bence  illerin lokomotif iradeleri ellerini başlarının arasına koyup   düşünmeliler. Bu toplum için neler yapabiliriz diye.
Kim bunlar?

Belediye başkanları, Sanayi Oda başkanları, Ticaret oda başkanları,ve diğer meslek kuruluşları ile sivil toplum örgütleri.

Tabii ki üniversiteler.

Özellikle üniversiteler : öğretim üyeleri ve bölüm başkanlıkları illerindeki kendi bölümleri ile ilgili sahaya daha yakın olmalılar.

Doçent, profesör olmak bir ödül değil sorumluluktur. Öğrenci yetiştirmek, bilim üretmek üretilen bilimi toplumun kullanımına sokmaktır.

Üniversiteler akvaryum değil okyanusun kapılarıdır.
Üniversite üzerinde oturulacak tabure değil, uzayın derinliklerine yolculuktur.

Toprağın derinliklerinde zenginleştirmedir.
Nebatatın özleridir

Keşiftir, buluştur, aydınlıktır,aydınlatmadır.

Üniversitelerin olduğu  kentler hala kendi kabuğunu kıramıyorsa, refaha ulaşamıyor, fasir daireden kurtulamıyorsa bu üniversitelerin kendi   akvaryumlarından çıkamamasındandır.

Eğer bugün üniversite öğrencisi sanayi , tarım,doğa, uzay,çevre, gerçek ekonomi ile iç içe eğitim alamıyorsa  bunun sorumluluğu o ilin Valisi, Sanayi odası, rektörleri, belediye başkanlarının  geleceğe lokomotif irade ile bakamamalarındandır. Hala vagon olmayı tercih edip kendi makamlarını düşünmelerindendir.

Eğer bir şehrin lokomotif iradeleri  harekete geçerse toplumun ekonomik ve sosyal, iradesi harekete geçer.  O zaman yeni neslin içinden daha çok Selçuk Bayratktar,Aziz Sancarlar,Uğur Şahinler, Özlem Türreciler, Haluk Bayraktarlar, Elon Musklar çıkar.

Hatta onların ötesine geçebilecek gençlerimiz belki de o lokomotif iradeyi temsil eden insanların  gölgesinde saklıdır.