Liyakat;  layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk anlamı ile layık olmaya sebep olan yeterlilik ve yetenek anlamında kullanılmaktadır.

Toplumda liyakat için;  genelde layık olma, uygunluk örtülü olarak kullanılmakla beraber yetenek ve yeterlilik daha açık manası ile kullanılmaktadır.

Tabi i liyakat çok sığ anlamı ile sahip olduğu lisan, belge, diploma ile de liyakati tanımladığımız durumlar olduğu gibi, sadece okullu meslek sahiplerini liyakat sahibi saydığımız durumlar da bir hayli fazla…

Özellikle görev tanımının tam yapılmadığı durumlarda liyakati tanımlamak epeyce zorlaşıyor.

Liyakat dilimize pelesenk olmaktan öteye gitmiyor.

Liyakati öyle karıştırıyoruz ki; bazen ehliyet ve liyakatin yerine sadakati koyuveriyoruz.

Oysa sadakatsiz liyakat veya liyakatsiz sadakatin ikisi de tek başına bir organizasyonun doğru işletilmesi için yeterli değil.

Sadakatli ama liyakatsiz bir kaptan gemiyi yüzdüremez ise liyakatli ama sadakatsiz kaptan ile de gemi uzun rotalarda yol alamaz.

Her şeyden önce liyakati ne için, ne kadar nerde, nasıl istediğimize doğru karar vereceğiz. Yani doğru liyakat için doğru ihtiyacı tanımlayacağız.

Liyakatin kullanılabileceği görevi tanımlamak işin en önemli yanı… Çünkü günümüzde görev ve iş tanımı doğru yapılamadığı için, doğru liyakat talebi de oluşturulamıyor.

Görev tanımı, iş tanımı yapılamadığı için; en liyakatli insan o organizasyonun içinde başarısız hale geliyor. Yani organizasyon liyakat öğütücü hale geliyor. Liyakatli ve ehliyetli insanı yönetmek ayrı biz meziyet ister.

Ehliyet sahibi olmak güzel de o ehliyeti kullanabileceği ortamı hazırlayabilmek ayrı bir meziyet.  At verir meydan vermez, meydan verir at vermez konumunda bir ortamda liyakat çaresizleşir.

Liyakat denince sadece kurtarıcı yöneticiler, mühendisler anlamak işi hafife almak demek.

Organizasyonun her kademesindeki görevi doğru tanımlayıp oraya alınacak insanları işe en uygun yetenek ve beceride olan insanlardan seçmek demek.

Genel müdürden, hizmetliye kadar, mutfaktan güvenliğe kadar işinin ehli, işinin becerisine sahip insanları istihdam etmek liyakat talebi konusundaki samimiyetimizi gösterir.

Liyakatli insana ulaşabilmek için sadece hazır ehliyetli insanlara ulaşmanın yanında sahip olduğumuz insan kaynaklarının potansiyel beceri ve yeteneklerini ortaya çıkarabilecek ortamları hazırlamak ise iş sahibi ve yöneticilerin kendi liyakat seviyelerini gösterecektir.

İnsanların çoğu kendisinin bile bilmediği yeteneklere sahip olabilir. Yaşamları ve sahip oldukları imkânlar bu yetenek ve becerilerini keşfetmelerini ve kullanmalarını engellemiş, onları tanıma şansını yakalayamamış olabilirler…

Bugün birçok şirkette, organizasyonda devlette yaşanan başarısızlıklara bir de liyakate bu açıdan bakarak yaklaşalım.

Şirketlerde yönetim ve işçilerin istihdam devir hızının yüksekliği, o örgütlerde liyakat tanımının doğru yapılmadığına işarettir.

İşletme ve devlet politikalarının yanlış işleyişinde de liyakate verilmeyen önemin etkisini görürsünüz.

Sürekli değişen kanunlar, yönetmenliklere, verilen talimat ve emirlere rağmen düzelmeyen devlet veya organizasyon işleyişinin temelinde liyakatsizlik yatar.

Yani işe göre çalışan yerine adama göre iş uydurma yöntemi yatar.

Düşürülmeyen enflasyon, düzelmeyen tarım politikaları, gelişemeyen işletmeler, kontrol edilemeyen yönetim süreçleri, görevle liyakati buluşturamamamızın sonucudur.

Yani işi ehline verememişizdir.

Batan şirketler, şirketlerde kontrol edilemeyen süreçler,  yetişmeyen işler, hep liyakatsiz davranışların sonucudur.

Liyakatsizlik darboğazın anasıdır. Nerede liyakatsizlik sürece egemen ise orada liyakatsizlik krallığını ilan etmiştir.

Bu hafta sonu balık temizleyen işinin ehli bir ustayı zevkle seyrettim. Kullandığı bıçak jiletten keskindi adeta. Öncelikle çok temiz çalışıyordu. Acele etmiyordu ama hızlıydı. Fileto çıkarırken, o kadar güzel balığı kılçıklarından ayırıyordu ki hiç et ziyan etmiyordu.  Yine kafasını, kuyruğunu keserken parçalarken ürüne hiç zarar vermiyordu. İşine muhteşem konsantre olmuştu, adeta işi ile bütünleşmişti.

O balığı temizlerken bu konuları düşündüm.

İşin her aşamasında işinin ehli insanlarla çalışmayı becerebilmek bir kere liyakatli olmanın baş şartı diye düşündüm. Ustaları,operatörleri, şefleri hatta sıfatsız çalışan birçok beceri sahibi insanları düşündüm.

Hatta kendini yönetenden çok beceri sahibi olanları, dahası becerisine rağmen bir türlü istediği ücrete ve göreve gelemeyen insanları düşündüm.

Ya kendinden nemalanıp da bir türlü istediği  gelir ve unvanı alamayanlar…

Bunu izlerken işletmelerde sadece kendini önemli gören, kendi görevinden başka görevi ve iş gören insanları önemsiz gören, hatta önemsizleştiren sözüm ona liyakat sahibi tiranları düşündüm. Kendilerini önemli hale getirirken içinde bulundukları organizasyonlara ne kadar zarar veriyorlar.

Oysa zincirin kuvveti en zayıf halka ile ölçülür.

Eğer organizasyonun her kademesini önemli görür ve görevleri doğru tanımlar, onları yapacak kişileri ehil insanlardan seçersek veya ehil hale getirmek için çaba sarf edersek o zaman sürdürülebilir, tesadüfî olamayan başarıyı yakalayabiliriz.