Ankara Konyalılar Derneği (ANKONDER) Başkanı Mehmet Erkoç, derneğin çalışmalarından gurbet sorunlarına kadar pek çok konuya açıklık getirdi. Erkoç’un söyleşisinin üçüncü bölümü:

Çalışma planlarınızdan bahseder misiniz?

Derneğimize ait bir web sitesi kurduk. Facebook, twitter gibi sosyal iletişim ağlarını derneğimiz yararına en iyi şekilde kullanmaya özen gösteriyoruz. Ayrıca mail ve mesaj grupları oluşturduk ve kayıtlı hemşerilerimize bu şekilde ulaşabiliyoruz.

“Ankara’daki Konyalı’lar Rehberi” gibi bir kaynak oluşturuyoruz. Mahalle ve İlçe Temsilcilikleri gibi daha küçük bölgelerde örgütlenerek daha geniş bir kitleye ulaşmak, yerel her türlü faaliyetleri takip edebilmek, özel ve önemli günlerin ve olayların takibini yaparak mümkün olduğunca hemşerilerimizin yanında olmak ve daha çok kişinin haberdar olmasını sağlamak üzere çalışıyoruz. Ankara’da hemşerilerimizin yoğun olarak yaşadığı yerel yönetimlerle irtibat halinde olmak, onlarla koordineli olarak etkinlikler ve programlar organize etmeye gayrete ediyoruz. Ankara’da faal olan Konyalı derneklerimizle sürekli irtibat halindeyiz ve Derneklerimizle Federasyon ve Konfederasyon şeklinde örgütlenerek daha organize, daha güçlü, ses getiren bir lobi oluşturmayı hedefledik.

Planlarımız arasında Konya’mıza hizmet etmiş kişilerin tespitinin yapılarak, hayatta olan ve ulaşılabilen kişilerle irtabata geçmek, Organize edilecek geniş katılımlı özel gecelere Konya’nın isim yapmış ünlü siyasetçi, sanatçı ve toplumda öne çıkmış kişilerin davet edilerek onurlandırıldığı, Konya’nın tanıtımına katkı sağlayacak organizasyonlar düzenlemek de var.

Hz. Mevlana’nın yanı sıra; Konya’ya mal olmuş iz bırakmış, milli ve manevi değerlerimize yön vermiş (Şeyh Sadreddin Konevi, Nasrettin Hoca ve Tarık Buğra gibi) kişilerin anma programlarını yerel yönetimlerle birlikte organize ederek tanıtımlarına katkı sağlamak ve gelecek nesillere bu değerlerimizin taşınmasını sağlamak istiyoruz.

Parlementerler ve üst düzey bürokratlarımızla bir araya gelerek, güncel ve ülkemizi ilgilendiren konularda fikir alışverişinde bulunabileceğimiz toplantılar yaparak çözüme yönelik çalışmalarda bulunmak amacındayız.

Konya Valiliğimizin, Büyükşehir ve İlçe Belediyelerimizin, Kaymakamlıklarımızın, Üniversitelerimizin, Sanayi Odamızın, Ticaret Odamızın, Ticaret Borsamızın, Müsiad ve diğer sivil toplum kuruluşlarımızın, ilin resmi kurum ve kuruluşlarının koordinasyonu ve desteği ile geleneksel hale gelmiş Tanıtım Günleri gibi bir organizasyon yapmak, hemşerilerimizin yoğun olduğu İstanbul, İzmir, Antalya ve Bursa gibi şehirlerde de bu etkinliğin yapılmasını sağlamak ümidindeyiz.

Ankara’da Konya’nın 200 yıl Selçuklu Devletine Başkentlik yaptığını öne çıkaracak, Selçuklu Mimarisine uygun bir mekânın oluşturmayı çok arzu ediyoruz. Konya’mızın ve Anadolu’muzun kültürünü bu günkü kuşaklara aktaracak; örf, adet, gelenek ve göreneklerimizin yaşanıp, tanıtılıp yaşatıldığı, Konya ve Yöresinin mutfağının ağırlıklı olarak yer aldığı bir yemek bölümünün de olduğu müze, tanıtım evinin olduğu bir çok etkinliğin yapılmasına uygun bir kompleksin oluşumunda öncülük etmek istiyoruz.

Gurbette Konyalı olmak nasıl bir duygu, artıları ve eksileri nelerdir?

Konya; Anadolu Selçuklu Devletine Başkentlik yapmış, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, coğrafi konum olarak ta birçok avantajı olan çok özel bir şehir. Peki bu kadar artısı olan bir şehir hak ettiği yerde mi? Bence değil. Payitahtlık yapmış bir şehir önem ve sıralama bakımından ilk üç şehirden biri iken ilerleyen zaman ve teknolojik gelişmelerle beraber niye diğer şehirler gibi gelişme sıralamasını ilerletememiş de geri sıralara düşmüştür? Bu benim kabullendiğim bir durum değil. Bunda biraz kusuru kendimizde de aramak gerekiyor. Şehrimiz gibi insanımızda çok özel. Payitahtlık yapmış bir şehrin mensubu olmanın gereği olarak hep vermiş, istememiş, kendisine sunulana razı olmuş hiç bir zaman itiraz etmemiş. Niye diye sormamış. Hep tok gözlü olmuşuz. Hep büyük biz olmuşuz, hep abi rolü bize verilmiş. Bir sefer de evin en küçüğü biz olalım da rahat rahat ağlayabilelim dememişiz. Hep kendi işimizi kendimiz çözmüşüz. Bu da bizim davranışlarımıza yansımış bireyselleşmişiz. Başkaları pireyi deve yapıp abartarak ortalığı ayağa kaldırırken biz varımızı yoğumuzu ortaya koyup sesimizi çıkarmamışız. Birçok şeyi bildiğimiz halde susmuşuz. Bu da bize verilen rolü benimsememize ve davranış olarak sürekli aynı rolü oynamamıza neden olmuş. Bu yüzden hep vermemize rağmen belki adaletli paylaşmayı verdiğimiz kadarını da almayı becerememişiz. Dışarıdan ve sonradan içimize giren insanları kendimizden bir parça gibi görüp madem bizimlesin artık bizden birisin diye görüp kendimizden olanları önceleyip kendimizden olanları ötelemişiz. Biraz mesafeli gibi davranınca da onların ‘bizi kabullenmediler’ gibi algılamalarına neden olup yanlış anlaşılmış ve yanlış anlatılmışız. Zamanla gerçek niyetimiz ve davranışımız anlaşılmış ömür boyu dostluklara ve arkadaşlıklara dönüşen bir ortama gelmişiz ama çok zaman kaybetmiş. Çok fedakârlıklar da bulunmuşuz ve çok ağır bedeller ödemişiz. Deyim yerindeyse de biz kendimizi anlatana kadar atı alan Üsküdar’ı geçmiş, biz arkalarından bakmak zorunda kalmışız. Belki sizler stabil kalmış, yerinden pek ayrılmamış, sıla hasreti çekmemiş kişiler olarak kabullenmiyor olabilirsiniz ama ben hem içinde yaşamış hem dışarıya çıkıp bir Konyalı olarak gurbeti yaşamış biri olarak, diğer insanların bizim hakkımızdaki ön yargılarını da bilen ve gözlemleyen biri olarak Konyalı olmanın zor bir iş olduğunu düşünüyorum. Doğduğumuz yerden ayrılıp zamanla doyduğumuz yere adapte olan bizler; Konya da taşralı, dışarıda Konyalı olmanın zorluğunu yaşıyoruz. Biz ne zaman bir elin beş parmağının da bir olmadığını kabullenir ve aynı elin bir parçası olduğumuzu bilir, birimizin eksikliğinde hep eksik görüneceğimizi anlar ve ona göre davranırsak o zaman daha hızlı mesafe alır ve hak ettiğimiz yere daha kısa sürede ulaşırız. Yaşadıklarımızı ve yaşanmışlıklarımızı suya sabuna dokunmadan ancak bu kadar anlatabiliyorum.

Ben hala Konya’mız ve ülkemiz için çok daha güzel günlerin yakında olduğunu düşünüyor ve ümit ediyorum. Derneğimizin durumu da aynı bizim gibi. Geçtiğimiz süreçte yola çıktıklarımızın hangileri ile yola devam edeceğiz, hangilerinden uzak duracağız, neleri yapmalıyız, neleri yapmamalıyız, kimlerle neyi ne kadar paylaşmalıyız veya paylaşmamalıyız; tecrübelerle gördük yaşadık. Bizim yapmak istediğimiz bir şeyi bizden daha iyi yapanlar varsa onlarla birlikte onlara katkı ve katılım sağlayarak yapmanın daha doğru olduğunu, bizim birlikte bir şeyler yapmak istediğimiz kişilerin de bizlerle olmak istememeleri veya nazlanmaları durumunda bize elini uzatanlarla yola devam etmek gerektiğini öğrendik. Şimdi ona göre davranıyoruz. Hala kendi hemşerilerimizle ve kendi yöneticilerimizle istediğimiz seviyede birlikte olamıyorken tipik bir Türkiye mozaiği olan Ankara’mızda en üst seviyede yapılanan ve temsil edilen sivil toplum örgütlerinin içinde olan ve önemli bir parçası olarak değerlendirilirken, farklı ulusal ve uluslararası teşkilatlanmış 17 Sivil Toplum Kuruluşu’nun temel direklerinden biri olarak görülüp ona göre ağırlanıyorken, en yakınlarımız olarak gördüğümüz kesimden gerekli ilgi ve alakayı göremememizin nedenini de anlamıyorum.

Sessiz, sakin davranmamızın yokluğumuz gibi algılanmasını da istemiyorum. Çünkü biz konuşulması gereken yerde fikrimizi rahatlıkla paylaşıyor, kendimizin iletemeyeceğini gördüğümüz durumda bile iletenlerle her şeyi paylaşarak gitmesi gereken yerlere gereken mesajları verebiliyoruz. Zaten bu yüzden o kadar ilgisizliğe ve engellemelere rağmen olduğumuzdan daha büyük işlerin altından başarı ile çıkabiliyor ve gün geçtikçe daha da büyüyoruz. Tabi ki bunları hemşerilerimizle ve desteği ile yapmayı, Konyalıların bir eseri olarak paylaşmayı arzu ediyoruz. Ama en azından içinde yer aldığımız grupların başarıları ile de övünmeyi biliyoruz.

YARIN: EGE BÖLGESİ KONYALILAR DERNEĞİ VE KONYALILARA KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA VAKFI

MUSTAFA GÜDEN

Editör: TE Bilişim