Bilindiği gibi Yüce Rabbimiz Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu buyurmuştur. Peygamber Efendimiz, Kadir gecesinin Ramazan’ın son on günü içinde olduğunu haber vermiştir. Bir başka Hadis-i Şerif’e dayanarak her yıl Ramazan’ın 27. Gecesi Kadir Gecesi olarak kutlanır. 
Bugün Ramazan’ın 27 si olduğuna göre 27. Gece geçtiğimiz gece idi. Yani 27. Geceyi Kadir Gecesi kabul edersek o gece geçmiş oluyor. Ancak Ramazan henüz bitmediğine göre önümüzdeki Ramazan gecelerinin birisi de Kadir Gecesi olabilir. 
Kadir Gecesi geçse de geçmese de biz mü’min olarak Rabbimize yapacağımız ibadeti sona erdirecek değiliz. Ölüm gelinceye kadar Rabbimize ibadet etmekle mükellefiz. Kadir Gecesi geçse bile faziletli gün ve geceler henüz sona ermiş değildir.   
Kadir Gecesi geçtikten sonra dikkat etmemiz gereken bir husus var ki, o da, Ramazan’ın son günleri geldi, Kadir Gecesi geçti diye gaflete düşmemektir. Zira Kadir Gecesi geçse, Ramazan’ın son günü gelse de, faziletli gün ve geceler bitmedi.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramının ve Kurban bayramının birinci geceleri.”
Başka Hadis-i Şeriflerde de, Cuma günü ile Arefe günü ve iftar anında yapılan duaların kabul edileceği bildirilmiştir. Yani Kadir Gecesinden sonra da, duaların kabul edileceği faziletli gün ve geceler var demektir.
Ayrıca, 27. geceden sonra dört iftar vakti daha kalıyor. İftar vakitleri de duaların kabul edileceği faziletli ve bereketli zamanlardır. Bu vakitleri de iyi değerlendirmek ve yüce Allah’a dileklerimizi samimiyetle iletmek gerekir.  
Ramazan’ın son Cuma’sı da var. Efendimiz; “Ramazan ayındaki Cuma gününün diğer Cumalardan üstünlüğü, Ramazan ayının diğer aylara olan üstünlüğü gibidir” buyurmuştur. Onun için Ramazan’ın son Cuma gününü ve gecesini de, verimli geçirmek, kârımıza yeni kârlar katacaktır.  
Bayramdan bir önceki gün olan Arefe günü ile Bayramın birinci gecesi de faziletli gün ve gecelerdir. Bu gün ve gecelerde de yapılan duaların kabul göreceğini Efendimiz haber vermiştir.  
Artık Ramazan bitti, ertesi gün bayram, arefe akşamı teravih de yok diye insanlar gaflete düşebilirler. Son gün teravih de yok, sahur da yok diye gafletle vakit geçirmeyelim. Arefe gününü ve Bayramın birinci gecesini de güzel değerlendirmek gerekir.
Tabii bir de bayram günü var. Müslümanlar için iki büyük bayram var. Birisi Ramazan ayından sonraki Ramazan Bayramı, diğeri de Kurban Bayramı… Bayramlarımızı da Rabbimin isteği doğrultusunda en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.
 RAMAZAN’A ELVEDA, BAYRAMA MERHABA
Ayların sultanı Ramazan’ı ve bin aydan daha hayırlı olan af ve bağışlanma gecesini ihya ettikten sonra artık bu mübarek günlere elveda diyeceğiz. İnşallah, Ramazan ayı ve Kadir gecesi bizlere şefaatçi olur. İnşallah, bu Kutsal ayı bizlerden memnun olmuş olarak uğurlarız. İnşallah oruçlarımız, teravihlerimiz, fitre ve zekâtlarımız, yüce Rabbimizin huzurunda makbul, sahipleri de mesrur olur. İnşallah, Ramazan’da affedilen, bağışlanan ve ebedi saadete eren kulların zümresine iltihak edenlerden oluruz. 
Oruçlarımızı elbette Allah’ın rızasını kazanmak için tutarız. Bunun yanında da Cenab-ı Hak, biz kullarına çokça lütuf ve ihsanlarda bulunur. Ramazan sayesinde; birlik ve bütünlüğümüzün zirveye ulaşması, diğer insanların halleriyle hallenme, bazı kötü alışkanlıklarımızı terk etme, ihtiyaç sahiplerini görüp gözetme, güzel ahlâk, iyi huy, yardımlaşma, kaynaşma, kardeşlik, sabır, şükür, merhamet gibi maddi, manevi kazanımlar sağlarız ve pek çok güzellikler, iyilikler elde ederiz.
Cenab-ı Hak’tan, bizlere Ramazan’dan sonra da bu güzellikleri devam ettirme alışkanlığını vermesini diliyorum. Temenni ediyorum ki, Ramazan’da kazandığımız bu güzellikler, geçici olmasın ve bizimle birlikte bir ömür devam etsin.
Ramazan’a artık veda etme zamanı... Gelecek yıl tekrar, güzelliklerle dolu bu mübarek aya kavuşabilir miyiz bilmiyoruz. Geçen yıl, beraber oruçlarımızı tuttuğumuz ve iftarlarımızı beraber yaptığımız bazı sevdiklerimiz ve dostlarımız bu yıl aramızda olamadı. Gelecek yıla kadar kimlerin bu dünyadan, ebedi âleme yolcu olacağını ancak Allah biliyor.
Onun için, Oruç ve Ramazan sayesinde kazandığımız güzel alışkanlıklarımızı devam ettirelim. Mübarek Ramazan’da elde ettiğimiz kazanımlarımızı bırakıp yeniden olumsuz hallerimize dönmek Müslüman’a yakışmaz. İyilikleri bırakıp kötülüklere rücu etmek, güzellikleri terk edip çirkinliklere dönmek, sevaplar dururken günahlara dalmak mü’minin şiarı olamaz.
Rahmet Ay’ına elveda derken Ramazan Bayramına merhaba diyeceğiz.
Ramazan Bayramı inananların bayramı...
Bu bayram Allah’a teslim olanların bayramı…
Bu bayram sabırla, namazla ve oruçla Yaratıcının emrine âmâde olanların bayramı…
Güçlüklere sabredenlerin bayramı…
Oruçlarını, bir ay boyunca her türlü zorluğa rağmen sadece Allah’ın emri olduğu için tutanların bayramı…
Bezm-i Elest’te, Rab’lerine verdikleri sözü yerine getiren ve Ahde vefa gösterenlerin bayramı…
Bu bayram “lebbeyk Allah’ım lebbeyk” diye yürekten haykıranların bayramı… 
Bir ay boyunca Rablerinin emrine büyük bir itaatle râm olan mü’minler, şimdi yine Rabbimizin isteği doğrultusunda bayram yapacaklar. Oruç gibi bayram da, Allah’ın, inanan kullarına bir lütfu ve ikramı… 
Şerlerden, haramlardan, kötülüklerden uzak, günahlardan arınmış, hayırlarla dolu, paklık içinde, iyilikler ve güzellikler içeren, cennete alıp götüren bir Ramazan ve bayram ve aynı şekilde hayırlı ve güzel bir ömür geçirmemizi nasip etmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Oruçlarımız ve bayramımız bizi ateşten uzaklaştırsın, cennete ulaştırsın, Ramazanımız, Kadir gecemiz ve Bayramımız kutlu olsun, şefaatçi olsun İnşallah…  
İçinde bulunduğumuz zor günlerde, Müslümanların acı içinde kıvrandığı bu günlerde, İslâm diyarlarında Müslümanların canlarını verdiği, kanlarını döktüğü şu günlerde bayramımızı hakkıyla nasıl kutlayabileceğiz?  
Evet oruçlarımızı tuttuk ama bayramı hak ediyor muyuz? Akan Müslüman kanını durdurmak için ne yaptık? Onların acılarını yüreğimizde hissettik mi? Maddi imkânlarımızla, dualarımızla ve dilhun olan yaralı gönüllerimizle onların yanında olabildik mi? Bayram kutlamayı asıl, İslâm diyarlarında akan Müslüman kanı durduğu zaman hak etmiş olacağız. 
Zalimlerin kahrı, mazlumların necatı için gönülden bol bol dua etmek, Allah’a vereceğimiz hesap anında, kardeşlerimiz için yaptığımız güzel bir amel olarak yanımızda olur İnşallah…  Ellerimiz o kardeşlerimizin elleri ile dualarımız onların duaları ile birleşsin ve ötelerin ötesine ulaşarak, o mazlum ve mağdur kardeşlerimizin üzerine rahmet olarak insin İnşaAllah.  
BAYRAMI TATİLE DÖNÜŞTÜRMEYELİM VE RAMAZAN’I YAŞAMAYA DEVAM EDELİM
Sadece Yaratanın emri olduğu için oruç ibadetini severek, isteyerek, benimseyerek yerine getiren imanlı insanlar, yine Rabbimizin emri gereğince bayramı da bir ibadet zevki ve anlayışı ile geçireceklerdir. Bayramın sıradan bir tatil gibi değerlendirilmesi, bu iman anlayışı ile bağdaşmaz.
İmanları gereği her türlü zorluklara göğüs gererek, Allah’a ibadeti kul borcu olarak gören ve hayat programlarını Yaratıcının isteği doğrultusunda düzenleyen inanan insanlar, bayramı da aynı şekilde sadece O’nun rızasına uygun olarak yaşamak zorundadırlar.    
Bayramın ilk günü evlatlarımızla birlikte sabah ve bayram namazlarını camide eda ettikten sonra ana baba, kardeş ve akrabalar başta olmak üzere daha 3 gün boyunca komşu, akraba ve tanıdıklarımızı ziyaret etmek, evlerimize gelen ziyaretçilerimizi güler yüzle karşılayarak ikramlarda bulunmak, varsa kırgınlıkları sona erdirmek, çocukları sevindirmek, yetim ve öksüzlerin başını okşamak, kabirleri ziyaret edip geçmişlerimize fatihalar göndermek, ayrıca garip ve kimsesizlerin yüzlerini güldürmek Rab’bimizin hoşnut olacağı davranışlar zümresindendir. 
Yılda sadece iki defa kapımızı çalan bu mübarek bayram günlerini sıradan bir tatil anlayışından uzakta diğer mü’minlerle birlikte kutlanması ve yaşanması gereken özel günler olarak görüp, Allah’ın rızasına uygun şekilde davranmakla bayramların derûnî zevkini de tatmış oluruz.
Tabi ziyaretleri yaparken pandemi sürecinin henüz bitmediğini unutmadan gerekli tedbirleri alarak, kucaklaşma veya öpüşme yapmadan dikkatli davranırsak virüsü tekrar yaymamış oluruz.  
Diğer yandan Ramazan’ın bize kazandırdığı olumlu, güzel ve iyi ahlâkı, Ramazan’dan sonra da devam ettirmek bir mü’min için vazgeçilmez zorunluluktur. Ramazan ayı boyunca, Rabbimizin emri gereğince her türlü haramdan uzak duran müminler, bayramlarını da ve bayramdan sonraki yaşantılarını da yine haramlardan uzak kalarak devam ettirmelidirler.
Zira Rabbimizin bildirdiği, helal ve haram sınırları sadece Ramazan ayına mahsus değildir. 
Bu yıl ki, oruç sınavımız nihayete erse de,  kulluk sınavımız aralıksız sürüyor ve yaşadığımız müddetçe sürecek.
Bayramda da, bayramdan sonra da yaşadığımız sürece her an imtihanımız devam ediyor, edecek.
Onun için Ramazan ayı bitse de, nefsimizde bütün güzelliği ile Ramazan’ı yaşamaya devam edelim. Oruçla birlikte namaza da başlayan mü’minin, Ramazan bitti diye namazını terk etmesi ancak şeytanı sevindirir. Zira namaz sadece Ramazan ayına mahsus değil, bir ömür boyu Yaratıcımızın bizden edasını istediği bir ibadettir. Can bedende kaldığı müddetçe namaz ibadetini aksatmadan yerine getirmek, Rabbimizin emrine boyun bükmek ve O’nun emrine râm olmak bize ebedi saadeti kazandırır.
Oruç sayesinde namaza başlayan, fakire yardım eden, muhtaca el uzatan, mazlumların dertlerine derman olmaya çalışan, güzel ahlâk sahibi olan, kardeşliğe önem veren ve sabretmeyi öğrenen bir mü’minin, bu güzel hasletleri Rabbimizin istediği şekilde ömrü boyunca aksatmadan devam ettirmesi gerekir.
Cenab-ı Hak, Ramazan’da kazandığımız güzel hasletleri ömür boyu devam ettirerek, ebedi âlemde Cennet nimeti ile şereflenen ve gerçek bayramı hak eden bahtiyar kullarından eylesin.      
Ramazan Bayramı; Yüce Allah’ın, bir ay boyunca tepeden tırnağa kadar bütün vücut azalarına oruç tutturarak, bu rahmet, mağfiret ve cehennemden kurutuluş ayını en iyi şekilde hakkıyla değerlendiren ve Allah’ın rızasını kazanmaya çalışan inanan kullarına, mükâfat olarak bahşetmiş olduğu özel günlerdir.
Onun için Ramazan Bayramının adını basitleştirerek ve amacından saptırarak şeker bayramı olarak lanse etmeye çalışanlara da itibar etmememiz gerekmektedir.
Ramazan’da kazandığımız güzel hasletleri ömür boyunca sürdürelim İnşallah…   
BAYRAMLARIMIZI, BAYRAM GİBİ YAŞAYABİLİYOR MUYUZ? 
Ramazan Bayramı Allah için oruç tutanların, Kurban Bayramı Allah için kurban kesenlerin bayramı, bizim bayramlarımız…Bize Allah’ın hediyesi olan bu bayramlarımızı, bayram gibi yaşayabiliyor muyuz?
Oruç tutan mü’minlere Allah’ın lütfu olan Ramazan Bayramını, kalbimizden gelen bir neşe, gönlümüzden kopup gelen bir sürur ve sevinç içinde kutlayabiliyor muyuz?
Rahmet ve mağfirete ulaşmış, sonunda da cehennemden azad olmuş olarak girdiğimiz Ramazan Bayramlarımızı, içimiz burkulmadan, burnumuzun direği sızlamadan, boğazımız düğümlenmeden, gönül rahatlığı içinde idrak edebiliyor muyuz?    
Halbuki, Allah’ın Müslümanlara bahşettiği bayramlarımızı sevinçle, neşeyle, coşkuyla kutlamamız ve yaşamamız gerekirdi.
Ancak ne var ki, mazlumlar, zalimlerin zulmü altında inim inim inlerken, suçsuz günahsız küçücük bedenler bombalar altında can verirken ve bizler bu kan dondurucu fecaatleri film izler gibi izlerken bayram yapmamız, bayramımızı bayram gibi yaşamamız mümkün mü?
Yüzbinlerce mazlumun evsiz barksız kaldığı, milyonlarca insanın yiyecek ekmeğe, içecek suya muhtaç hale geldiği, toplu ölümlerin yanında, yaralıların gerekli ilaçlar bulunmadığı için gözler önünde yavaş yavaş ölüme gittiği, bizlerin de bu manzaraları çaresizlik içinde, acıyla kıvranarak sadece seyretmekle yetindiğimiz bir ortamda,  Allah’ın ihsan ettiği bayramımızı heyecan duyarak, içten, gönülden hissetmek ve yaşamak ne mümkün?
Yakınlarımızın bayramlarını tebrik ederken, kelimeler boğazımızda düğümlenip kalıveriyor. Kendimizi ne kadar bayramın havasına kaptırmaya çabalasak da, gözümüzün önüne dizilip kalan acı ve ızdırap dolu manzaralar buna imkân vermiyor.
Bayrama kavuşmanın sevinci ve mutluluğu içinde olmamız gerekirken, kumsalda ve parkta oynadığı esnada bir anda bombaların altında cansız kalıveren, atılan füzelerle veya kimyasal silahlarla bedenleri parçalanan masum çocukları, kadınları, yaşlıları kafamızdan, beynimizden ve gönlümüzden çıkarmamız mümkün olmuyor.
Ailelerimizle, yakınlarımızla iştiyak içinde bayramlarımızı kutlamamız gerekirken, 60 yıldır kan ağlayan Filistinli bir mü’minin gözyaşları içinde arşı alayı titreten “dünya nerede, Müslümanlar nerede? Dünyada Müslüman kalsaydı bunları yaşamazdık, dünyada Müslüman kalmamış galiba” feryadını duymamak, bu haykırışa duyarsız kalmak mümkün olamıyor.
İçimiz yanıyor, gözyaşlarımız sessiz sessiz akıyor, bayramlarımızdan zevk alamıyoruz, kelimelerle beraber lokmalarımız da düğümlenip kalıyor boğazımızda… Büyük bir çaresizlik içinde sadece dualarımızı ulaştırabiliyoruz onlara… Bu hasletleri de taşımıyor olsaydık, bu acıları, bu yürek yangınlarını duymamış olsaydık, imanımızı sorgulamamız gerekirdi.
Küçücük çocuklarla beraber insanlık onuru da öldürülüyor. Ve gökten yağmur değil, durmadan bombalar yağıyor. Su değil, oluk oluk kan akıyor caddelerde…  Ve biz bayram yapıyoruz buruk bir şekilde, içimiz kan ağlayarak…  Acı, ızdırap, ölüm, kan, gözyaşı, feryat, figan olmadan nice bayramlara ulaşmak niyazıyla bayramsa bayramınız mübarek olsun. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.