Araştırmacı-Yazar Salih Sedat Ersöz, eski milletvekili merhum Abdullah Gencer’i anlattı. Gencer’in İslami hassasiyeti yüksek bir isim olduğuna dikkat çeken Ersöz, “Abdullah Gencer, İslâm’a, İslâmi yaşantıya, İslâm ahlâk ve faziletinin, İslâm ilkelerinin topluma hâkim olmasına çok önem veriyordu. Bütün gayreti ve mücadelesi de bu yönde idi. Hep bu yolda yürüdü, bu yolda ömrünü verdi, bu yolda iken ölüme yürüdü. Bir kere daha Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun İnşaallah…” dedi.

ABDULLAH GENCER

İlahiyatçı, eğitimci, siyasetçi, eski milletvekili Abdullah Gencer; 1953 yılında Konya, Üçkuyu’da dünyaya geldi. Baba adı Ali, anne adı Havva.

Eğitimlerini Konya’da tamamlayan Abdullah Gencer son olarak Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra ilk olarak Konya Karapınar’a meslek dersleri öğretmeni olarak atanan Abdullah Gencer daha sonra sırasıyla, Taşkent İmam Hatip Lisesi Müdürü, Cihanbeyli Lisesi ve Beyşehir İmam Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmeni, Sultandağı Millî Eğitim Şube Müdürü olarak görevler yaptı.

Bir süre de tercüman ve rehber olarak görev yapan Abdullah Gencer daha sonra siyasete atıldı. 1995 yılında yapılan genel seçimlerde Refah Partisi milletvekili adayı olan Abdullah Gencer bu seçimlerde Refah Partisi’nden 20. Dönem Konya milletvekili olarak seçildi ve Meclise girdi.

1995 – 1999 yılları arasında TBMM’de Konya milletvekili olarak görev yapan Abdullah Gencer yasama ve komisyon çalışmalarına katıldı. 28 Şubat döneminde Refah Partisi’nin kapatılması üzerine, arkadaşları ile birlikte bu partinin yerine kurulan Fazilet Partisi’ne geçti.

Geçirdiği kalp krizi sonucu 4 Eylül 2019 günü hayatını kaybeden merhum Abdullah Gencer, evli ve 3 çocuk babasıydı. Fransızca, Arapça ve Almanca dillerini biliyordu. 66 yaşında ebedi hayata irtihal eden Abdullah Gencer'in naaşı Mürşit Pınar Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Musalla Mezarlığında toprağa verildi.

Benim de yakından tanıdığım ve güler yüzlülüğü, sıcak kanlılığı, davasına bağlılığı, samimiyeti, insanlara değer veren yapısı ile herkesin dikkatini çeken Abdullah Gencer, ilmi ve dini sohbetleri hiç kaçırmaz nerede faydalı, verimli bir toplantı olsa mutlaka katılırdı. Vefatından kısa bir süre önce Koyunoğlu Müzesi’nde yapılan bir programda beraber olmuştuk.

Programdan sonra bana, “Salihciğim benim arabam yok, trenle Ankara’ya gideceğim. Senin ev o tarafta, ben de seninle tren garına kadar geleyim” demişti. “Memnuniyetle” demiştim ve istasyona kadar arabada sohbet ederek gelmiştik. Bundan kısa süre sonra vefatını işitince, yakından tanıdığım, her zaman sevgi ve hürmet duyduğum bir ağabeyi kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşadım. Allah rahmet eylesin.

Fahri bir Konya tanıtım gönüllüsü olan Abdullah Gencer, dışardan Konya’ya gelen misafirlere ve yabancılara Konya’yı, Konya tarihini ve Mevlâna’yı doğru tanıtmanın gayreti içindeydi.  Verdiği konferanslar ve yaptığı rehberlikle Konya tarihini, Mevlana’yı yeni nesillerimize anlatmanın ve sevdirmenin gayreti içindeydi.

Katıldığı bir TV programında Konya tarihi ile ilgili şu bilgileri vermişti:

“Konya’mız muhteşem bir şehir. Konya tarih itibariyle de geçmişi çok zengin bir şehir. Anadolu’da kurulan medeniyetlerin bir çoğu Konya’da yaşamıştır. Bunların en önde gelenlerinden birisi Hititlerdir. Hitilerin diğer adı Etilerdir. Konya’mızda Etiler’e ait çok eserler var. Mesela Beyşehir’deki Eflatun Pınarı Hititlerin ibadethanelerinden bir tanesidir. Onlar ibadethanelerini özellikle su kaynaklarının yakınına yaparlardı. Beyşehir’in Fasıllar mahallesinde de 70 tonluk taş abide yatıyor. Bu da Kadeş Savaşı anısına yapılmış olan bir eserdir. Etiler, Mısırlılara karşı nasıl olsa biz galip geleceğiz diyerek zaferi kutlamak için bunu hazırlamışlar. Bu eser orada kalmayacak, Eflatun Pınarına getirilecekti ama savaşta galibiyet söz konusu olmayınca orada kaldı. Dünyanın en adil anlaşması Kadeş Savaşından sonra Etiler ile Mısırlılar arasında yapılmış. Bu anlaşmanın metinleri bulunmuş. Şu anda Birleşmiş Milletlerde, İstanbul Arkeoloji Müzesinde ve Mısır Pramitlerinde sergileniyor.

Etilerden sonra Frigler geliyor. Frigler batıdan Anadolu’ya gelmişler. Konya Frig şehirlerinden birisi olmuş. Alaaddin Tepesinin tam ortasından kazı yapılmıştı. Bu kazı sonunda sıfır noktada Friglerden kalma çanak ve çömlekler bulundu.  Dolayısı ile biz Konya merkez tarihini Friglerle değerlendirebiliriz. Bütün dünyayı fethetmek üzere sefere çıkan Büyük İskender, İranlıları yenerek Anadolu’ya geldi. 12 yılda dünyayı fetheden ve 32 yaşında ölen Büyük İskender’in ölümünden sonra onun komutanı Seleukos bu yörelere hâkim olmuş. Daha sonra da Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Konya’mızın tarihinde var olan devletlerdir.

Bunların içinde en önemlisi Selçuklulardır. Çünkü Konya’mız 239 yıl Selçuklunun payitahtlığını yani Başkentliğini yapmıştır. Bu 239 yıl içinde Konya’da Mevlâna hazretlerinin hayatı söz konusu. Mevlâna ailesi Belh’ten yola çıkarak 10 yıl devam eden yolculuktan sonra Karaman’ın bir şehri olan Larende’ye geliyorlar. Burada 7 yıl kaldıktan sonra Konya’yı ilim merkezi haline getiren Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın daveti ile 3 Mayıs 1228’de Konya’ya geliyorlar. Konya o dönemde çok büyük ilim merkezleri, medreseler, camiler, imarethaneler kazanmış. Daha sonra da Osmanlılar döneminde Konya’ya yeni eserler kazandırılmış.

Alaeddin Keykubat, Mevlâna ailesini karşılıyor ve saraya davet ediyor. Bu davete Muhammed Celaleddin’in babası Sultanül Ülema Bahaeddin Veled teşekkür ederek şu muhteşem cevabı veriyor:

“Saraylar sultanlara, kervansaraylar yolculara, hanlar tüccarlara, hânıkâhlar şeyhlere, camiler ve medreselerde imamlara, âlimlere yakışır.”

(Osmanlıda Enderun neyse Selçukluda Hânıkâh odur, yani devleti yönetecek olanların yetiştirildiği ve ilmik ilmik dokunduğu eğitim merkezidir.)

Bundan sonra Bahaeddin Veled İplikçi Camiinde vaizlik görevi ve Caminin kıble duvarında bulunan medresede müderrislik yani öğretim üyeliği görevi yapıyor. Oğlu Muhammed Celaleddin’de Karaman’da ve Konya’da babasının talebesi olmuştur. Bahaeddin Veled 3 yıl sonra 1231’de Hakk’ın rahmetine kavuşuyor ve o zaman Gül Bahçesi olan bugünkü Mevlâna Müzesinin olduğu yere defnediliyor. Yerine artık yetişen ve Mevlâna olan Muhammed Celaleddin geçiyor. Mevlâna Celaleddin 7 yıl hariç Konya’da yaşıyor ve 17 Aralık 1273’de vefat ediyor. Bu geceye düğün gecesi Şeb-i Arus diyoruz. Peki ölümden düğün olur mu? Mevlâna cevap veriyor. “Eğer kalbinde Allah varsa ömür de güzel, ölüm de güzeldir.” Bu söz sadece kalbi ifade etmiyor, hayat merkezimizi, ifade ediyor. Ne demektir hayat merkezi? Sokakta, okulda, kışlada, ticarette, sanayide, tarımda aklınıza neresi gelirse gelsin her yerde eğer O varsa yani Allah varsa ve O’nun insanlığın saadeti için koymuş olduğu sistem, O’nun nizamı varsa ömür de güzel, ölüm de güzeldir. Hesaptan korkma. Mevlâna’nın söylediği budur. Cenab-ı Hak bizim ömrümüzü de ölümümüzü de güzelleştirsin. Mevlâna vefat ettiği zaman cenazesi sabah eski rektörlük binasının doğusunda bulunan evinden alınıyor, akşam gül bahçesine getiriliyor. Çok yoğun bir katılım var. Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar cenazesine katılıyor. Müslümanlar onlara “sizin ne işiniz var” dedikleri zaman onlar “biz Musa’yı ve İsa’yı ondan öğrendik. Mevlâna bir ekmek gibidir. Kimin ekmeğe ihtiyacı olmaz ki.”

Abdullah Gencer, Mevlana'nın oğluna şu tavsiyelerde bulunduğunu aktardı:

"Bahaeddin, eğer daima cennette olmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma. Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma. Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma. Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen fena söyleyici ve düşünceli olma çünkü bir adamı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun, iste o sevinç cennetin ta kendisidir. Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan, daima üzüntü içinde olursun, işte bu gam da cehennemin ta kendisidir."

Abdullah Gencer, toplumun sosyal yaşantısı, insanın kendisi ve çevresiyle ilişkileri konusunda da tavsiyelerde bulunduğunu belirterek, Hazreti Mevlana'nın vasiyetini şöyle açıklıyor:

'Ben size, gizli ve aleni Allah'tan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, daima şehvetten kaçınmanızı vasiyet ederim. Halkın eziyet ve cefasına dayanmanızı, avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd yalnız tek olan Allah'a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun."

Bu konuşmalarında da görüldüğü gibi Abdullah Gencer, İslâm’a, İslâmi yaşantıya, İslâm ahlâk ve faziletinin, İslâm ilkelerinin topluma hâkim olmasına çok önem veriyordu. Bütün gayreti ve mücadelesi de bu yönde idi. Hep bu yolda yürüdü, bu yolda ömrünü verdi, bu yolda iken ölüme yürüdü. Bir kere daha Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun İnşaallah…

SALİH SEDAT ERSÖZ 

Editör: TE Bilişim