Kişiliği, atalarının duygu yüklerini kendisine taşıyan “R.N.A” (D.N.A değil) hafızasına (bilinçaltının altı)...

Doğum saati ve yeri itibariyle aldığı kozmik tesirlerle açılım yapan beynine (astrolojik beyin açılımı)...

Anne karnından bugüne kadar gelen süreçte beynine yüklenen her türlü bilgi, görüntü, ses ve dokunsal-duygu kayıtlarına (bilinç ve bilinçaltı) 'göre oluşan'... Ve bunların etkisiyle burnu düzüne, toplum sözüne, bilinçaltı izine göre sürünüp giden midir evrensel tekâmül yolundaki insan?

Kendisi sadece fiziksel bir beden ve beş duyudan oluşan dolayısıyla tüm derdi fiziki ihtiyaçlarını tatmin, egosu, şartlanmaları ve hormonal dürtüleri peşinde hareket etmek olan bir varlık mıdır insan? 

Herhangi bir kâra yaklaşma güdüsüyle bir diğerine ilgi gösterip, işi bittiğinde dostluk, kardeşlik, ortaklık, arkadaşlık, vefa kelimelerinin anlamlarını unutup, her türlü etik değeri satarak uzaklaşabilen! (Psikolojide kâra yaklaşma-zarardan kaçma meselesi!) Menfaatine, işine gelene veya algıda seçiciliğine uygun bir şey görürse hemen meyil ederek yaklaşan, bunun tersi durumlara ise ilgisiz kalan, hemen uzaklaşan veya tepkiler geliştiren...

Sosyal ihtiyaçları ve kabul edilmek uğruna bin bir nevroza ve psikoza düşebilen! TV ve dizilerde gösterilen hedeflere göre mutluluk kavramı, beğeniler ve standartlar yaratıp, bunlara ulaşamazsa da mutsuz olan! Sizi gördüğünde dizi ve filmlerdeki birine benzemezseniz sıradan hükmü verip, benzerseniz ilgili biraz daha uzun bakan! O ne der, bu ne der, diyerek bin bir şekle girip, kendisini gereksiz yere baskılarken, gerçekte kendisinin ne istediğini, nasıl mutlu olacağını bilmeden ve belki de hiç düşünmeden yaşayıp giden...

Gördüğü bir yüzdeki altın orana kapılıp kilitlenebilen, biraz uzun bakarsa, enerji, elektrik alırsa, frekansı tutarsa, hormonlarınında etkisiyle kalbine ateş düşüp (!) âşık olan ve maşuku peşinde kırk gün mecnun gibi dolaşan... Aşkına karşılık gördüğünde ise bu rüyadan uyanıp-görsel, enerjetik ve kimyasal bağlardan kurtulup- hata kusur görmeye başlayan, en sonunda da yeter bu kadar diyerek, yeni aşk, yeni heyecan peşinde koşan romantik bir varlık mıdır sadece?

Karşı takımın oyuncu ve taraftarlarını “karşı taraf ilkel tepkisi” ile düşman askeri sanarak, sosyal paylaşım ve eğlence ortamını savaş alanına çeviren! Sadece kendisine benzeyene sempati duyup, farklı gördüğü şeyi dışlayan! "Bizden" duygusu eşliğinde mahalle mahalle, köy köy, kasaba kasaba dernekleşerek, “bölünen”!  Size paranız  kadar değer verip, ilgi gösterip, “Kaç paralık adamsın?” cümlesini kuran! (Bizde onlara: 'Kaç boyutlu adamsın. Kaç paralık bilinç düzeyin ve ruhsal gücün var' diye soruyoruz?)

Aldığı dini öğretiyi, içinde geçen kavramları bile tam olarak anlamadan beynine yükleyip, üzerinde derinlemesine düşünmeden, şartlanma ve toplumsal genel kabuller içinde taklitle ömrünü tüketen... "Namaz kılıyormuşsun, süper! Bu durumda köprüyü kotardın, başka bir şeye ihtiyacın yok, aman derine gidip kafayı yeme, orta yolda ol” telkinlerine uyup, daha işin en başında çok az bilgiyle yetinerek, çevir sayfa aynı şeyleri robot gibi tekrarlayan! Henüz imanın şartlarını doğru dürüst anlamadan, içselleştirmeden namaz kılmaya başlayıp-namaz'ın içeri doğru Yaratıcıyla birlenmek ve birleşmek için kılındığından bîhaber- Yaratıcısına evren kullanma kirası olarak yetmiş yıl taksitle borç ödeyen... 

Dört büyük kitabın âlimleri, dört bin yıldır kutsal kitaplardan  aldıkları tüyolarla astroloji konusunda yüzlerce eser vermiş; Yaratıcı, Vakıa Suresinde yıldızların mevkiini vurgulayarak, biz onları oraya mertek diye koymadık anlamında âyet inzal etmiş ve devamındaki ayette bunun önemini vurgulayarak büyük yemin vermişken, bu yemini; “Bak, Allah ne kadar büyük, kocaman yıldızlar yaratmış hatta onlara yörünge de tayin etmiş, helal olsun.” şeklinde yorumlayıp, Allah'ın yaratma ve yönetme sisteminden habersiz bir ömür geçirip, kitabî bilgiyi katleden!

İyiliği sadece yaratıcısının gözüne girerek 'köprüyü kotarmak' amacıyla yapan ve buna rağmen istediği olmazsa “Ben bunu, ben şunu yaptım, neden?” diyerek isyan eden ve bu anlamda 'yaratıcısıyla ilişkisi pek duygusal ve tamamen psikolojik olan'!

Her Dolunayda ya gerilip ya ağlayıp ya gülme krizi geçirdiği ve “Ne oluyor bana böyle?” dediği halde; her gece gözünün önünde duran Ay'ı, sadece gelgit işlevinden sorumlu ve kullandığı Hicri takvimi de atasından kalma gelenek sanan!

Dünyanın birçok yerinde bulunan parapsikoloji merkezlerinde deneylerle kanıtlanmış metafizik konuları, bilim dışı diyerek reddeden bilimsel inat (!) yüzünden nazara uğradığında eczaneye gidip "bir ağrı kesici ver", karnı ağrıdığında ise cinciye gidip "hocam herhalde cin girdi bir üfürüver" diyerek çözüm arayan; hoca ile Dr. arasında kalıp, neyi nereye koyacağı öğretilmemiş, saf, tertemiz kalbiyle Fatma teyze! 

Bu durumda size, yukarıda mevzu bahis olan konulardan hangisinin peşinde, ne tür bir hedefe ulaşmanız için Koçluk veya Danışmanlık yapmamı istersiniz?  Sizi bu halinizle hoş görüp, hiçbir acı gerçeği ve sizi yönlendiren ilkel mekanizmaları fark ettirmeden bütün ruhum ve kalbimle empati kurup, uyum sağlayıp, istediğiniz amaçta yapılandırıp, cesaret verip, pohpohlayıp, üstüne bir de yetmezmiş gibi taahhüt mü alayım? 

Kendinizi yüksek bilgilerle donatmadığınız, birtakım disiplinlerden geçmediğiniz müddetçe 'duygusal tepkiler vermeye temayüllü yapınızın' sizi, nasıl robot gibi yönlendirmeye devam edeceğini söylemeyip birde bu durumdan rant mı sağlayayım?

Mekanizmasını çözdüğüm bu yapılar ne isterlerse verip, memnun edeyim, paralarını alayım, gerisi beni ilgilendirmez mi diyeyim?

Sorunlarınızı oluşturan bilinç düzeyinde mi kalmak istersiniz, yoksa bilinç ve bilinçaltınızı evrensel hakikatlere göre yeniden programlamak ve birtakım disiplinlerle beyin, kalp ve ruh gibi mekanizmalarınızı aktive ederek çok yönlü ve boyutlu olarak yapılanmak mı?

Yoksa sadece...

 

Muhammed Sadi

www.muhammedsadi.com