Seçim sathına girdik gireli neler neler görüyoruz ve neler neler duyuyoruz sizlerde duyuyorsunuz değil mi?

--- 28 Şubat’ta bize 28 Şubat’ı yaşattılar. Mı acaba? Mağduriyet edebiyatı yaparak oy devşirme hesabı yapıyor olmayasınız!

Ben 28 Şubat’ı Belediyede Halkla İlişkiler Müdürlüğü yaparken, kızım Eğitim Fakültesinde Ülkücü Kızlarımızla birlikte yaşadılar. Şimdi size şovu bize çilesi kaldı.

Daha önce bu köşede bu hal ve gidişi emekli hocam tanımlamıştı. Ki, tekrar buraya aktarıyorum;

Adaylığı düşen hemşerimizi destekleyenler üzgünlükle birlikte mağdur olduklarını ifade etmeleri ise enteresandır. Dükkânda bulunan emekli öğretmen arkadaş;

--- Ortada mağduriyet falan yoktur. Cenge giderken tüfeği alıp kurşunu mermiyi almayacaksın sonra da bu eksikliğini yanlışını başkalarına mağduriyet olarak açıklayamaz öyle değil mi Ahmet Başkan?

--- Muhakkak saygıdeğer Hocam ortada bir yanlış varsa bu yanlışın muhakkak karşılığı olacaktır.

--- Ahmet Başkan bu mağduriyet edebiyatı yapmak bir nevi hastalık işaretidir. Buna psikolojide “YANSITMA” diye adlandırılır.

İstenmeyen duyguları ve arzuları kabullenmek yerine başkasına YANSITMAK olarak tanımlanır.

Kişi kendi beceriksizliği ve eksikliği yüzünden çıkan aksaklıkları başkasına yüklemektir.  Başka deyişle genel olarak onaylanamayan istenmeyen duygu, istek ve davranışları başkalarına yakıştırması.

Hoca devam ediyor. Olumsuz bir duyguyu veya toplum tarafından kabul görmeyecek bir arzuyu kabul etmek yerine onun varlığından kaçmaktır bunun adı. Zaman zaman herkes böylesi YANSITMA (PROJEKSİYON) yapabilir.

Ancak, bu tutumu bir hayat düsturu haline getirmek veya başkalarını ezmek, sindirmek, küçültmek için kullanmak PSİKOLOJİDE bir davranış bozukluğu, ruhsal sorun olarak görülür ve yorumlanır Bilmem anlatabildim mi Ahmet Başkan? Demişti tekrar aktarma durumunda kaldık.

**

          Evet, Çumra’ya sahip çıkmak yeri ve zamanı geldiğinde Çumralılara hem bugün hem de yarın faydalı olan hizmetler yapmakla olur. Böylesi hizmet yapanların amel defterleri kıyamete kadar kapanmaz öyle değil mi?

     Tabi bunun yanında dün bize hizmet edenleri hayırla yâd etmek, teşekkür etmek erdemdir, insani vazifemizdir. Geçmiş ile bağı kaybetmemek yaşama sevinci... Yahya KEMAL’İN bir sözü geldi aklıma:

----Ben tarih okuyorum. Tarihî devrelerini öğrendikçe yaşım,200, 300, 500, 800 oluyor... yaş hatıralardan ibaret değil mi? Bizde bunu teyit edelim.

      Geçenlerde Hüseyin OĞUZ’UN “KONYA DELİBAŞ MEHMED HADİSESİ” ’Kitabını okuyordum. Çumra Baskını bölümünü okuyorken 64. sayfasında dikkatimi çeken ve Çumralıları yakından ilgilendiren yerleri sizlerle paylaşayım dedim.

      Delibaş, avenesi ile birlikte 2 Teşrinievvel 1920 (Yani 2Ekim 1920) sabahı Çumra üzerine yürümüş. Çumra Jandarma Karakolunda, Hakkı Çavuş emrinde ancak 5 jandarma bulunuyordu. Bu beş kişilik müfreze Çumra’nın basılacağını haber almış ve cesaretle karşı koymaya çalışmış ise de. Ne yazık ki bu cesur atılış çok uzun sürmemiş, hepsi de küfür, dipçik altında esir olarak bağlanmış, erlerden Hüseyin Cahit Hoca ağır biçimde yaralanmıştı.

      O gün Çumra İstasyonunda bulunan Sulama Müdürü Nadir Bey, Çumra’nın Delibaş tarafından basıldığını telle Vilayete bildirmişti. Fakat o günün gecesi Çumra Sulama Dairesi de basılmış, Sulama Müdürü Nadir, Sevkiyat Memuru Hakkârili Ethem Fahdi, Garp (Batı) Cephesi zahire sevkiyatına memur Yüzbaşı Mehmet Nuri ve Sulama Dairesinden üç memur derdest edilerek merkez nahiyeye gönderilmiş ve hapsedilmişlerdi. Aç susuz bir odada inleyen memurları BATUMLU CEMİL EFENDİ kurtarmış ve Hacı Bekir’in dalaletiyle de kaçırılmışlardı.

      BATUMLU CEMİL EFENDİ: Bugün çarşı esnafımızdan Osman Nuri Batumlunun babasıydı o gün gücü yettiğince görevli memurların telef olmasını önlemiş Batı Cephesine zahire yani buğday, yiyecek sevkinin aksamasını da önlemiştir. Cemil Efendinin Torunları Adnan, Cemil’in aynı şuur ve idrakte olmalarından şüphem yok. Ben burada yeri gelmişken Cemil Efendi’yi ve diğer adsız kahramanları rahmetle, hürmetle, himmetle, şükranla anıyor Fatihalar yolluyorum.

Şimdiki nesile bunları aktarırken ibretle bakıp muhakkak Dinimize, Vatanımıza, Devletimize, Milletimize, Bayrağımıza hülasa bizi biz yapan bütün değerlerimize sahip çıkmalıyız!

**

Yahya Kemal, Kadıköy vapuruna binmişti. Elinde bir kitap vardı. Mazhar Osman’a (Mazhar Osman Bakırköy Aklı Hastanesi Başhekimi) rastladı selamlaştılar. Mazhar Osman, Yahya Kemal’in elindeki kitabı işaret ederek sordu:

----Üstadım o kitap ne?

----Şiir kitabı Orhan Veli’nin

----Ya çok mu meşhur ben tanıyamadım da!

----Tanırsın canım, dedi. Dur, şiirini okuyayım da.

     Kitabı büyük bir itina ile açtı. Bir defa öksürdü. Üstadı tanıyan bazı meraklılar etrafına toplandılar. Yahya Kemal’in bu kadar arzu ile okuyacağı şiiri dinleme merakına düştüler. Üstat bir daha öksürdü. Başladı okumaya.

      Yarısı balık,

      Yarısı insan,

      İn miyim?

      Cin miyim?

      Ben neyim?

    Mazhar Osman da gülümsedi.

----Bana gelsin de, dedi, ne olduğunu söyleyeyim!

          Evet, sevgili gençler biz neyiz derken atalarımızı ve bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkalım. Yoksa bize de deli muamelesi yapıp Milletler ve devletler çöplüğüne atıverirler. Allah’a (cc)emanet olun efendim!