Oysa güzel yol almaya başlamıştık seninle bu hayat yolunun ince uzun sokaklarında… Dünlerin avukatlığını bugün yapıyordu fakat yarınlar hep şikâyetçi idi geçmiş zamandan… Biz seninle mazinin en güzel sahnesinde birbirini tanımayan iki yol arkadaşı olarak tanışmıştık. Zaman yolu bu tatsız günlere kadar getirdi bizi…

Okula mavi önlüklerimizle gittiğimiz, beyaz dantel yakalar taktığımız günlerdi o vakitler… Hani hafta sonu çıkacak olan tom ve jerry beklerdik ya heyecanla… Sabahın erken saatinde alarmsız erkene kurulmuş olan günlerimize açardık gözlerimizi…

Bir saat çıkan çizgi film, sınırsız dışarıda oynamak bizler için uykudan değerliydi. Su savaşlarımız vardı Pazar günlerinin kavurucu sıcağını serinleten… Biz seninle çocukluğun son demlerini yaşadığı vakitlerde o güzel sokak oyunlarında tanıştık.

Şivlilik poşetine saklardık koca koca sevinçlerimizi, bisikletlerimizle geleceklere uğurlardık umutlarımızı, hüznümüz yakan top kadar acıtmazdı canımızı, yere çizilen mektup oyunuyla o zamanların anısını bugünlere yolladığımızı bilmezdik. 

Biz kirli, güneş ışığından teni yanmış çocuklardık. Tabletlerimizle, telefonlarımızla birbirimize övünmez, fenomenleri izleyip de ekranlara kilitlenmezdik. Bizim meşhur olma hayallerimiz yoktu. Anı yaşardık.

Çamurdan oluşturduğumuz koca bir dünyamız vardı. Kulaklıklarımız yoktu belki iletişimimizi engelleyen fakat teyplerimiz vardı hep beraber bağırarak şarkılar söylediğimiz… Parklarımız çok nadirdi ama hayallerimizi inşa edeceğimiz kocaman, boş tarlalarımız vardı.

Biz seninle bayramdan önce alınan kıyafetlerimizi giymeyi dört gözle bekleyen çocukluk zamanlarında tanıştık. Bayramlıklarımızı giydiğimizde tüm bedenimizi heyecan kaplar, kıyafetlerimizle odamızdan çıkmaya utanırdık. Çünkü o zamanlar “çok güzel olmuşsun” kelimesini sadece bayramdan bayrama aldığımız giysilerimizi giydikten sonra duyardık…

İlk bayramlaşmaya heyecanımızın ellerini öperek başlardık. Oda cömert davranır yüklü miktar mutluluk harçlığı verirdi bize… Cümbür cemaat en büyüğün evinde yapılırdı kahvaltılar… Sabırsızlanırdık sevdiklerimizle buluşmak için… 

Ellerden öpen küçükler, gözlerden öpen büyükler... Bir liralık kocaman harçlıklarımız vardı. Bozdur bozdur bitiremezdik o parayı… Çocukluğumuz değerliydi, para hep ikinci planda… Şeker dolu tabaklardan birer ikramı utana sıkala alırdık. O zamanlar her şey o kadar azdı ki bizler aza tamah eden çocuklardık.

Bu sene buruk bir mutlulukla anılarımızda yaşayacağız bayramı… Gerçi şöyle bir yakın zamana gittiğimizde; uzun zamandır bayramın değerinin yavaş yavaş yok olmaya başladığını fark ediyoruz. Her geçen sene bir öncekini aratıyor. Hele de bu seneden sonra çok daha açık bir şekilde hepimiz fark edeceğiz geçmişin güzelliğini sanırım...

Hey gibi dünler hey…

Elimizden kayıp giden her şeyin değerini sonradan anladığımız gibi eskilerin değerini de anı defterlerimize girdiğinde anlıyoruz. Belki de şu zamanları daha dolu dolu yaşayıp geçmişe hayıflanmamalıyız. Kim bilir bugünleri aratacak bir gelecek bekliyordur belki de bizi…

Ramazan Bayramı’nızı en içten dileklerimle kutlarım.  Sevdiklerimizle görüntülü bayramlaşacak olsak da gönül bağınızın daim olmasını dilerim. Beraber olacağımız nice günlerin hatırına bugünlerdeki yasaklara uyalım. Sağlık olsun, gerisi olur. Selametle…