Daha önce bu köşede “Lokantacılık Oyunu” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazımızda ana tema hesap meselesi idi. Şimdi genel arzu üzere tekrar yazma durumunda kaldım. Ne demişti bizden önce yaşayan büyüklerimiz?;

“Ettekrarı hasen velev kane yüzseksen” Güzel olanın tekrarı da güzeldir. Velev ki bu tekrar yüz seksen kere bile olsa. Demişler..

Bir dostumuz sosyal paylaşım sitesinde Cuma gününü kutlarken not düşmüş.

“Vicdanlı ve dürüst olmak “hesaplı” olmaktan iyidir.

Hesap insanı makam sahibi yapar da “VİCDAN” daha önemli bir işe yarar ki, insanı insan yapar.

Bende bu paylaşımın altına not düşmüşüm.

Herkesin kendi çapında yaptığı hesabı olabilir. Kendince en mükemmel hesap onun hesabıdır. Hâlbuki en büyük hesap sahibi Cenabı Allah’tır. Zira “KUN VE YEKUN” ol der olur.

Dolayısıyla hep kendine yontarak sadece kendini düşünerek önce ben sonra ben en sonra yine ben diyerek hesap yapanların muhakkak hesabını Allah bozacağına inancımız tamdır.

*

Evet, böylesi girizgâhtan sonra gelelim herkesin hesabı var yazımıza;

Elbette ol dediği zaman olduran Cenabı Allah’ın hesabı da vardır.

Beni, seni, onu, bizi, sizi, onları kandırabilirsin.

Ancak, her şeyin aslını bilen Cenabı Allah’ı kandıramazsınız.

Elbette bu konuda ümit varız.

Bu halde nereye kadar gidilir. Bir gün muhakkak karpuz çatlayacak ve içinin ham mı, olmuş mu yani kırmızı mı olduğu görülecektir.

Buna inancımız tamdır.

Bu dünya başıboş başına buyruk yaşama alanı değildir.

Sahibi ve denetleyeni vardır.

Bunun hesabını yani esas hesap sahibini unutanlar, unutulmaya mahkûm olacaklardır.

Her zaman kedi balı yemez değil mi?

Nenelerimiz; Dağlarda keler var, ellerde neler var. Derlerdi. Daha görmediğimiz neler var, neler?

Bu kadar sonsuz güven, avans kontrolsüzlük olmamalıydı. Güven işini yanlışa anladık ve yanlış yorumladık.

Sonunda hüsran varsa bunun adı güven olmaz böylelikle güveni öldürdünüz.

Elbette güven esastır. Ancak, kontrol ondan daha esastır.

Güven deyince benim yaşıtlarımın çok iyi bildiğin şehrimizde Köfteci Temelin Güven vardı ya onu çağrışım yaptı. Sevgili Çumralı hemşerilerim de çok iyi bilir Meyhaneci Temel vardı. En son istasyonun Hükümet Caddesine bakan şimdi dolmuş durağına dayalı kulübeye taşındı burada köfte ekmek yaptı. Aramızdan ayrıldı. Oğlu Güven bu civarda bulunan evlerinin yakınlarında köpeklerle resmigeçit yapardı akıl sağlığını kaybetti zaman zaman topluma zarar verirdi. Ki böylesi bir zamanda Adana’ya gönderildi ve orada vefat etti Cenazesini belediye kaldırdı. Evet, öyle veya böyle Çumra meşhur Güvenini kaybetti. Beraberinde güven ve güvenlik anlayışımızda da bitti?

Söyler misiniz biz birbirimize olan güveni öldürmedik mi?

**

Hiç unutmuyorum. Çocukken komşunun oğlunun çetnevirine gitmiştik. Arkadaşları öyle oyunlar oynadılar ki, gülmeden karnımız yarıldı.

Hele lokantacılık oyunu unutulur gibi değildi. Önce garson bütün odalarda oturanların yemek siparişlerini elindeki kâğıda not tutarak aldı.

Sonra zayıfça bir arkadaşını sırtına hopuç edip ellerini ve ayaklarını bağlanmış şekilde içeriye girdi. Bir elinde oklava ve sipariş kâğıdı olduğu halde yemek sipariş edenlere sormaya başladı;

--- Siz ne yemiştiniz?

--- Tas kebap, salata, pilav, tatlı…….vs…

--- 300 lira tutuyor. Pamuk eller cebe! Müşteri;

--- Param yok ödemeyeceğim. Sonra veririm. Deyince adam bağırmaya başlıyor;

--- Eğer ben senden bu parayı, hesabı almazsam (üzerinde bağlı olan arkadaşın kafasına vurarak) bu kafayı kırarım. Kendi kafasına değil arkadaşının kafasına oklava hızlıca vuruyor. Arkadaş sırtından inecek ama el ayak bağlı çare yok. El mahkûm bir şey anlamadan elin hesabı için dayak yiyor.

Şükür etsin ki, ödemem diyen müşteri azdı. Çok olsa zavallı beyin kanamasında ölebilirdi.

Hesap deyince ta o günleri hatırladım. Şimdi ne böyle nişan, ağız dadımız var ne de ağız dadımız kaldı. Değil mi?

Her ne olursa herkesin bir hesabı varsa Cenabı Allah’ın da hesabı mutlaka vardır.. Buna inancımız tamdır..