Simizar Aslan Özcan kimdir?

İstanbul doğumlu, Klasik Arkeoloji lisan eğitimi üzerine Müzecilik mastır programını tamamlamış, 2001 yılından günümüze Milli Saraylar Başkanlığını idaresine bulunan Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Resim Müzesinde çalışmış ve şimdi de Küçüksu Kasrı’nda görev yapan biriyim. Müzelerin toplumların kültür alanlarını örgütlerken kullandıkları iletişim yöntemlerini ele aldığım bir tezim ve Milli Saraylar Dergisi’nde sarayların müze olarak kullanımı sırasındaki iletişim yöntemleri ve Türkiye’de batılı anlamda resim sanatı gelişimi üzerine makalelerim var.

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde Türk Devlet Geleneğine ve mimari yapısına uygun eserler bulunuyor. Özellikle Osmanlı Devleti’ne Başkentlik yapmış ve şuanda da dünyanın gözde şehirlerinden olan İstanbul, bu alanda da Türkiye’nin gözde şehri.

Birçok Osmanlı Padişahı gören İstanbul’da padişahların yaşamlarını sürdüğü saraylar veya padişahların zamanlarını geçirdiği, misafirlerini ağırladığı önemli yapılar bulunuyor. Bunlardan biri de Küçüksu Kasrı. Sultan I. Mahmud dönemine uzanan geçmişiyle ve görkemiyle birçok tarihi olaya şahitlik eden Küçüksu Kasrı, bugün Milli Saraylar Başkanlığı bünyesinde bir müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Padişahların çeşitli dönemlerde misafirlerini ağırladığı bir alan olarak bilinen Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet döneminde de Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar gibi devlet adamlarının kullandığı bir alan oldu. Konuya ilişkin önemli bilgiler veren Küçüksu Kasrı Sorumlusu Simizar Aslan Özcan, “Padişahların has bahçe olarak kullandığı bu kasır ve çevresinin doğal güzelliği pek çok yabancı ressamı buraya çekmiş, onların gravürleri ve resimlerine yansımıştır” dedi.

Tarihî bir binada görev yapmak nasıl bir duygu?

Milli Saraylar Başkanlığı altındaki tüm Saray, Köşk, Kasır, Fabrika ve Müzelerde görev yapmak oldukça kapsamlı ve azami dikkat gerektiren bir adanmışlık duygusu gerektiriyor; tarihi anıtlar, mekanlar, objeler aynı şekilde onlarla ilgilenen çalışanların tutumlarında da bu hassasiyetlere dikkat etmeye çalışıyoruz. Mesai başlangıç ya da bitişi diye bir kavram olmadan sanki bir uzvum gibi işim ve bundan onur duyuyorum. Sorumluluğuma emanet edilmiş kültür hazinelerimizi sonraki nesillere olabilecek en iyi haliyle teslim etmek için çalışıyorum.

Küçüksu Kasrı’nın tarihçesinden bahsedebilir misiniz?

Kasrın tarihçesi Sultan I. Mahmud dönemine uzanıyor. Sultan saray dışı gezileri seven bir padişah. Onun döneminin sadrazamı Divitdar Mehmet Paşa, padişahın kısa süreli gezilerinde kullanması için 1751-1752 yıllarında Göksu ve Küçüksu Nehri’nin yanına ahşap bir kasır inşa ettiriyor. Kasır binası kadar konumuyla da meşhur. Boğazın en dar olduğu noktalardan birine, Anadolu ve Rumeli Hisarı’na bakan bir noktaya inşa ediliyor. Kasrın tam yanında III.Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan için inşa ettirdiği görkemli bir çeşme bulunuyor. Sultan III. Selim ve II.Mahmud tarafından da kullanılan bu ahşap kasır daha sonra Tanzimat ve Islahat’ın padişahı olan Sultan Abdülmecid tarafından yıktırılıyor. Ahşap yapılar yangına ve yıpranmaya açık oluyor. Bu ahşap kasrın yerine bugünkü kârgir yapı olan Küçüksu Kasrı’nı inşa ettiriyor. 1856-1857 yıllarında yeniden yapılan bu kasır padişahlarımızın dinlenmek, misafir ağırlamak, şehrin kalabalığından uzaklaşmak için günübirlik gezilerinde uğradığı bir yapı olarak düşünülmüş. Çeşitli ülkelerden yabancı misafirler burada ağırlanmış. Padişahların has bahçe olarak kullandığı bu kasır ve çevresinin doğal güzelliği pek çok yabancı ressamı buraya çekmiş, onların gravürleri ve resimlerine yansımıştır. Cumhuriyet döneminde devlet konukevi olarak kullanılan bu yapı 1983’te müze haline getirilmiştir.

Kasrın, Millî Saraylar Başkanlığı’na bağlı olmasının ne gibi faydaları var?

Millî Saraylar Başkanlığı bünyesinde çok sayıda deneyimli personel barındıran bir kurum. Tecrübeli personeli, deneyimli çalışanları ile birlikte kurumsal hafızası olan bir devlet kurumu. Bu bilgi birikiminin sürdürülebilirliği çok önemli. Müzelerin görünen kısmının ardında emeği bulunan pek çok personel mevcut. Halı, koltuk, avize, tablo gibi eşyaların her birinin ayrı koleksiyonları ve uzmanları var. Bunların muhafazası ve tanıtımı için çalışan ayrı birimlerimiz mevcut. Tarihi binalar ve eşyaların en uygun biçimde sergilenmesi titiz bir çalışma gerektiriyor. Başkanlığımızın merkezi Dolmabahçe Sarayı’dır. Bu merkezimiz İstanbul’daki birimlere kolaylıkla ulaşım sağlamaktadır. Kurumumuz bu personel kadrosuna sahip olmakla Küçüksu Kasrı da dâhil olmak üzere tüm yapıları en güzel şekilde yarınlara taşımaktadır.

Kasır gerçekten çok görkemli bir bina, biraz da binanın mimari özelliklerinden ve süslemelerinden bahsedebilir misiniz?

Tarihî binaların denize bakan yüzü çok daha süslü olur. Küçüksu Kasrı’nın da dış süslemeleri özellikle deniz kısmında yoğunlaşıyor. En yukarıda madalyon içerisinde padişahımız Abdülmecid’in tuğrası görünür. Cam kenarlarındaki oyuklarda pek çok bitkisel motif, üzüm yaprakları ve deniz kabukları rokoko mimarinin özelliklerindendir. Üç katlı olan bu kasrın ortada bir sofa ve yana açılan dört odasıyla sekiz odası ve iki sofası mevcuttur. Bodrum katı personel kullanımına ayrılmıştır. Yine kasrın iç süslemesinde çoğunlukla rokoko mimarinin özellikleri olan C ve S şeklinde kıvrımlar, sarmaşık biçiminde süslemeler, barok kalem işlemeleri mevcuttur. Çoğu aynanın üzerinde Abdülmecid’in tuğrası işlidir. Bu mimarinin özelliği olarak iç süslemelerde de küçülme, parlaklık ve hafif tonlar öne çıkar.

Binanın mimarlığını yapan “Balyan Ailesi” hakkında neler söylemek istersiniz?

Balyanlar Osmanlı yenileşme döneminde yaptıkları ile öne çıkmış bir ailedir. 19. Yüzyıldaki yapıtları ve onarımlarıyla İstanbul mimarisine katkıda bulunan bu aile şehrin kültürel dokusuna büyük etki etmiştir. Küçüksu Kasrı başta olmak üzere Boğaziçi’ni süsleyen binalarda Balyan ailesinin izi görülür. Sultan Abdülmecid’in 1856-1857’de yıllarında yeniden inşa ettirdiği Küçüksu’da da bu ailenin mensuplarından Nikoğos Balyan’ın düzenlemesidir. Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz döneminde oldukça öne çıkmışlardır. Nikoğos’un babası olan Garabet Balyan ise Dolmabahçe Sarayı’nın mimarı, kardeşi Sarkis Balyan da Beylerbeyi Sarayı’nın mimarıdır.

Bu binada zaman içerisinde hangi ünlüler kalmış?

Kasrımız padişahların çeşitli dönemlerde misafirlerini ağırlamış. Sultan Abdülmecid, 1858 yılında Rus İmparatoru’nun kardeşi Grandük Nikola ile burada aynı sofrada kahvaltı etmiştir. Sultan Abdülaziz gelecekte Britanya Kralı olacak dönemin Galler Prensi VII.Edward’ı 1862’de kasırda bir yemekte ağırlamıştır. 1864’te dönemin Eflak-Boğdan Prensi Cuza Bey için kasra konaklamaya uygun biçimde yatak ilave edilmiş. İlk Romanya Kralı I. Carol da padişahımız Abdülaziz ile görüşmek için İstanbul’a geldiğinde burada misafir edilmiş. Özellikle Sultan Abdülhamid döneminde bina misafirhane olarak kullanılmış, çeşitli ülkelerden yabancı misafirler burada ağırlanmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri de Osmanlı Devleti’ne ilk kez gelen Japon heyetinin başı Prens Komatsu ve eşidir. İstanbul’da kaldıkları süre boyunca kasırda konaklayan bu heyetin Türk-Japon ilişkilerinin kurulmasında önemli rol oynadığı görülmüş. Cumhuriyet döneminde de Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar gibi devlet adamlarımız kasrı kullanmışlardır.

Kasrın binası kadar bahçesi de dikkat çekiyor. Bahçe düzenlemesi hakkında bize ne tür bilgiler verebilirsiniz?

Kasrın bahçesi de kurumumuzca düzenleniyor. Peyzaj ekibi ve anlaşmalı bahçıvanlarımız mevcut. Rutin aralıklarla bahçemiz dört mevsim yeşil kalacak biçimde düzenleniyor. Zamanında Sultan Abdülaziz kasrın çevresini pek sade bulmuş ki çevresine mermer ve dökme dört demir kapıyı çevreleyen süslü çitler ekletmiş. Bugün de bahçemizde çeşitli çiçekler ve meyve dahi veren ağaçlar mevcut. Mesire bahçemiz yaklaşık yirmi dönüm içinde küçük bir kafeterya, tenteli oturma gurupları, otopark ve çocukların oyun oynayabileceği bir alan da bulunuyor

Küçüksu Kasrı ne tür etkinliklere ev sahipliği yapıyor?

Ziyaretçi grupları gün içinde kasrımıza gelebilmekteler. En sevimli olanları okul turu ile gelen miniklerimiz oluyor. Kasrın gözalıcı mimarisi sebebiyle manzarada anılarını ölümsüzleştirmek isteyen gelin/damat çiftlerimiz fotoğraf çekimleri yapıyor. Kasrın rıhtım alanı da düğün, nişan, taziye, kutlama gibi etkinlikler için kiralanıyor. Müze kısmımız mühürlendikten sonra dış kısımda etkinlikler gerçekleşiyor. Yalnızca bahçede oturmak için ya da kendi hazırladıkları kahvaltılarıyla güzel bir manzarada yemek için mesire alanına gelen ziyaretçilerimiz de mevcut.

Küçüksu Kasrı ziyaretçilerine bir mesajınız olur mu? Neler söylemek isterseniz?

Genel olarak ziyaretçilerimize verebileceğim en önemli mesajım, neredeyse her şeyin sanal ortamda izlendiği günümüz dünyasında sanat eserleri ve kültür mirasımızın “gerçekliğini” deneyimleme fırsatı bulduklarında mutlaka değerlendirmeleridir. Her şeyi uzaktan okuyup, görüp dinleyebilirsiniz ama tüm duyularınızla tarihi alan ve nesneleri bütüncül algılamayı sadece o anda orada bulunup yaşayarak içselleştirebilirsiniz, tek ve biricik yol budur. Müze ziyaretleriniz sonucu sadece tarihsel kültürünüzü geliştirmez aynı zamanda kendi hayatınıza da paha biçilmez bir değer/farklılık/bakış katarsınız ve bunu size biz anlatamayız sadece sizin eşsiz kavrayışınız, öznel duygu ve düşünceniz yapabilir. Küçüksu Kasrımız özelinde ise şunları söyleyebilirim; Kasrımız İstanbul’un en güzide noktalarından birinde bulunuyor. Müzenin tasarımı Fransız tarzı dekorasyonuyla göz kamaştırıyor. Anadolu Yakası’na yolu düşen kişilerin Küçüksu Kasrı ve çevresini görmeden geçmemelerini öneririm. Sesli rehberlik cihazı eşliğinde Osmanlı Sultanlarının müze haline getirilmiş bu paha biçilmez ikametgahını gezip, kasrın çevresinde fotoğraf çekilebilir, ardından sahilde oturup boğaz manzarasının keyfini çıkarabilirler.

ALAADDİN ALADAĞ 

Editör: TE Bilişim