Konya’nın ilk otellerinden biri olan Selçuk Otel’in üçüncü kuşak işletmecilerinden Mehmet Ercan Dolapoğlu, hayat hikayesini anlattı. Otelciliğin yanı sıra farklı meslek gruplarında da ticarete devam ettiğini belirten Dolapoğlu, “Çok hevesli ve öğrenmeye aç biriydim, bu yüzden çok farklı sektörlerde çalıştım. O dönemlerde prefabrik işinde ve kafesli tavukçuluk sisteminde Konya’da ilkleri başardık. Hayvanları o kadar çok seviyordum ki babamdan gizli, otel odasında buzağı besledim.” diye konuştu.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Mehmet Ercan Dolapoğlu. 1953 yılı Konya doğumluyum. Lise mezunuyum. Üniversitede mimarlık okuyordum, son sınıfta okulu bıraktım. Evliyim ve üç evlat sahibiyim.

Eğitim hayatına devam etmemenizin sebebi neydi?

Otelde beraber çalıştığım Ali İhsan adında bir arkadaşım vardı. O mimarlığı tercih etti diye tercih ettiğim bir bölümdü. Çok küçük yaşlarda ticari hayata atıldım. Benden bir büyük bir de küçük kardeşim vardı. Abimin Ankara’da eczacılık okuması, diğer kardeşimin de küçük olması sebebiyle otelde işleri yürütecek birine ihtiyaç vardı. Otelcilik anlayışı o yıllarda dönemin de şartlarından dolayı daha farklıydı. Müşteri geldiği zaman bizler tek tek ilgilenir, odalarda soba vardı onları yakardık. Bu yüzden okulu bırakmak durumunda kaldım. Oysa ki iyi bir öğrenciydim. Bizler elimizde kâğıt, kitap gezerdik. Tekrar başlarım diye dondurduğum okulu yıllar geçtikten sonra baktım ki bizler yeni teknolojiye ayak uyduramayacağız, öylelikle devam etmedim. Mimarlığa beraber başladığım arkadaşım okulu bitirdi. Daha sonra onunla da çok güzel işler yaptık. İlk önce ER-AL İnşaat’ı ve daha sonra ER-AL Prefabrik’i kurduk, beraber çalıştık.

Çalışmaya hayatına ilk hangi sektörde başladınız?

Çalışmaya çok meraklıydım. Çok hevesli ve öğrenmeye aç biriydim, bu yüzden çok farklı sektörlerde çalıştım. İlk olarak 13-14 yaşlarında dayım Nevzat Şahin’in yanında tezgahtarlık yaparak işe başladım. Dayım zücaciye işiyle uğraşıyordu. Okul olmadığı zamanlarda gidiyorduk ancak orası benim için de okul gibiydi. İnsanlarla iletişimi, pazarlık stratejilerini orada öğrendim. Ancak dediğim gibi öğrenmeyi seven biri olarak her işte çalıştım, her sektörün biraz tozunu yuttum.

KONYA’NIN İLK OTELLERİNDEN BİRİ!

Otelcilik sektörüne nasıl başladınız?

Aslında otelcilik, bize dedemizden kalma bir miras. Dedem 1930’lu yılların başında Nevşehir’den Konya’ya göç etmiş. Dedem Konya’ya geldiği zaman, eski Selçuk Otel’in olduğu yeri yani Alaaddin civarındaki adayı satın alıyor. Oraya küçük bir otel yaptırarak Selçuk Palas Otel ismini veriyorlar. Yanına da Konya’nın ilk üç katlı apartmanlarından Hayat apartmanını yaptırıyor.  Dolayısıyla Konya’da otelcilik anlamında ilklerden birini dedem yapmış. 6 kız çocuktan sonra babam İbrahim Dolapoğlu dünyaya gelmiş. Tabi babam ticarette o kadar aktif değilmiş. Ancak benim de işin başına geçmemle birlikte 1970 yılında o küçük Selçuk Palas Otel yıkılarak yerine daha büyük olan Selçuk Otel’i yapıyoruz. Daha o dönemlerde ben 17 yaşındayım. Eskiden iş hayatına başlamak içim okulu bitirmek beklenmezdi. Okulun tatil olduğu dönemlerde bir iş yerine girer çalışılırdı. Ben de kendi otelimizde çalışırdım.

‘BİR ÇİFT GÜVERCİNİ ARABAYLA TAKAS ETMİŞTİM’

Çalıştığınız o sektörlerden, yaptığınız işlerden bahseder misiniz?

İlk tezgahtarlık yaptım. Sonraki yıllarda oto galericilik, prefabrik işi, yurt dışına ticaret yaptım. Yurt dışından çok araç getirip sattığım oldu. Prefabrik noktasında Konya’da güzel işlere imza attık. Suudi Arabistan’a gidip ‘ne yapabilirim’ diye bakarken o ülkede mobilya noktasında bir açığın olduğunu fark ettim. İnsanlar yere oturuyorlardı, bende bir mobilya mağazası açarak ülkemizin mobilyalarını götürüp orada sattım. Tabi o dönemlerde herkes ihracat yapamıyordu. Hatta o dönemlerde yalnızca mobilya değil, orada eksik gördüğüm her şeyi pazarlıyordum. Mesela orada güvercin bulunmadığı için bir çift güvercin götürmüştüm. Bir arabayla bir çift güvercini takas etmiştim.

‘FARKLI SEKTÖRLERDE İLKLERİ BAŞARDIK’

Konuşmanın başında Er-Al Prefabrik ’ten bahsetmiştiniz. Biraz da o yılları anlatır mısınız?

1988 yılında oteldeki o arkadaşım Ali İhsan ile birlikte baş harflerimizden oluşan Er-Al İnşaatı kurduk. Hava Lojmanlarının orada 4-5 inşaat yaptık. Daha sonra prefabrik işi de yaptık ancak şu anda devam etmiyoruz. Ali İhsan’la hala görüşüyoruz. Hayvanları çok seviyorum, bu yüzden hobi olarak 1990 yılında bir çiftlik kurdum. Daha sonra talebin olması ve çiftlikteki işlerin de artmasıyla bu işin de ticaretini yapmış olduk. Bu kapsamda Konya’ya tavukçuluk anlamında ilk kafesli sistem çiftlik kurucularından biri benim. Daha sonra oğlum üniversiteyi bitirdikten sonra onun isteğiyle 3’üncü Organize Sanayi Bölgesi’nde 2000 yılında bir kauçuk geri dönüşüm işine başladık. Eski lastiklerin geri dönüşümle tekrar kazandırıldığı bir fabrika kurduk. Ben 2014 yılında emekli oldum. Oğlum Ali Rıza işlerin başına geçti ve geliştirerek büyütüyor.  Turizm, geri dönüşüm, hayvancılık, tarım ve enerji alanlarında çalışmalarımızı sürdürerek istihdam sağlamaya ve üreten güç olmaya devam ediyoruz.

Bu yıllara gelirken pek çok mücadele verilmiş, sıkıntılar atlatılmış. Biraz da dönemin o sıkıntılı sürecinden bahseder misiniz?

2013 yılında ani bir rahatsızlıkla beyin kanaması geçirdim, 3 ay boyunca komada kaldım. Yüzde 2’lik bir şans dedikleri o olay gerçekleşti. Yüksek seviyede bir kanama olmasına rağmen çok şükür herhangi bir fiziksel engel olmadan Rabbim yeniden bir hayat lütfetti. Bugün baktığımızda benimle aynı süreci yaşayan çoğu insan felç ya da çeşitli rahatsızlıkla boğuşuyor. Tabi bunun biz duayla olduğuna inanıyoruz. Aynı zamanda akvaryumdaki balıkların ve klasik müziğin beni tedavi ettiğini düşünüyorum. Eşim, oğlum ve kızlarım sağ olsunlar, o dönemlerde ve daha sonrasında çok yardımcım oldular. Her zaman benim en iyi destekçilerimdir.

‘KIZ ÇOCUKLARINI ÇOK SEVİYORUM’

Geçmiş yıllardan bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Dönemin Jandarma Alay Komutanı Tahsin Bey samimi arkadaşımdı. O yıllarda bir tane oğlum vardı. Eşim de hamileydi. Bir gün Tahsin Bey’le yemekteyken Samsun Valisi’de bizimle beraberdi. Yemek sonrası vali ellerini açıp, ‘Rabbim inşallah sana bir kız çocuk nasip eder’ dedi. O gün çok sinirlendim. O yıllarda kimse kız çocuğu olsun istemezdi. Ben de kız çocuklarını çok sevmezdim. 2 kızım oldu ve artık kız çocuklarını öyle çok seviyorum ki, Allah herkese nasip etsin.

‘OTELDE BUZAĞI BESLEDİM’

Hayvanları çok sevdiğimi söylemiştim. Bununla ilgili de bir anımı anlatmak gerekirse, 20’li yaşlarda eski Selçuk Otel’e babamdan habersiz yavru bir inek alıp getirmiştim. Artık olarak çıkan marulla, yeşillikle besleyecektim ancak buzağıyı koyacak yer bulamayınca otelin en üst katındaki boş odaya götürdüm. Tabi inek aylar içerisinde o kadar büyüdü ki kocaman bir sığır oldu. Bir gün birisinin ‘Bu inek zincirini kırıp aşağı düşer, birine zarar verirse seni içeri alırlar’ demesi üzerine ineği indirmeyi düşündük ancak indiremedik. Kendi ellerimle büyüttüğüm bir hayvandı ve kesmek de istemiyordum ancak son çare olarak orada kesmek zorunda kaldık.

‘HELAL PARA İÇİN ÇOK TEKLİF REDDETTİK’

Aslında çok başarılı ve girişken bir yapınız varmış, turizmin daha canlı olduğu noktalarda otel açma girişiminiz olmadı mı?

Çok farklı sektörlerde iş yapsam da her zaman temkinli ilerledim. Çok büyümeyi değil, helali haramı bilerek ilerlemeyi tercih ettim. Bizim için paranın önünde tuttuğumuz şeyler var. Paraya tapmadık, yaptığımız işi dürüst yaptık. Bugün hala gelen müşterilerimizden aile cüzdanı istiyoruz. Dede mesleğimiz otelcilik olduğu için zaman zaman sahil kenarlarından da teklifler geldi. Ancak alkollü işletme istemediğim için o civarlarda başlamadım. Hala o prensipleri devam ettiriyoruz. Hiçbir zaman faizle işimiz olmadı.

Sizin yanınızda yetişip kendi işini kuran insanlar oldu mu?

Elbette ki her sektörde yanımızda çalışan ve daha sonra kendini geliştiren çok kişi oldu. Mesela inşaatta çalışırken 12-13 yaşlarında bir çocuğu çalışsın diye yanıma verdiler. Çocuğa bir baktım, kıyamadım. Şimdi o çocuk bir yerde şef olarak çalışıyor. Turizm sektöründe şehrimizde belirli konuma gelmiş bir çok arkadaş benim eğitimimden geçmiştir.

Sosyal hayatta neler yapıyorsunuz?

Babam 1990 yılında vefat etti. Onun isteğiyle üzerine kardeşimle birlikte 1992 yılında Dolapoğlu Cami ve Konya’nın dördüncü Anadolu lisesi olan Dolapoğlu Anadolu Lisesi’ni yaptırdık. Milli eğitime katkıdan dolayı o yıllarda Süleyman Demirel’den de şükran plaketi almıştık. Geçirdiğim rahatsızlık dolayısıyla spor ve sosyal aktivitelerde biraz pasif olsam da at binmeyi çok seviyorum. Balıkları çok seviyorum. Gezmeyi çok severdim. Güzel saz çalarım.

Vakit ayırdığınız ve vermiş olduğunuz bilgilerden dolayı teşekkür ederiz.

HACER CEYLAN

Editör: TE Bilişim