Hayatın içinde bir ağırlığı nasıl ölçeriz?

Bir insanın, makamın, kurumun, şirketin, devletin hayatın içinde ağırlığını nasıl bilebiliriz?

Elbette bunu birebir tartarak, ölçerek bilmemiz mümkün değil, gözlemlerimizle, muhakeme ve kıyaslamalarımızla hayatın değişimine bakarak bir karar verebiliriz.

Bir insanın yaşamın içindeki ağırlığına bir bakalım;

Bir insanla karşılaştığımızda ruhumuzun olumlu ya da olumsuz etkilendiği anlar muhakkak olmuştur. Onun varlığı ile rahatlamışızdır. Hatta onun geleceği anlar bizi heyecanlandırmış da olabilir. Hatta onun varlığında ruhsal olarak kendimizi güçlenmiş hisseder, içimizdeki güven duygusu güçlenir rahatlarız. Bu tip insanların hayatımızdan uzaklaşması veya çıkması büyük boşluklar meydana getirir. Çünkü bir enerji kaynağından yoksun kalmışızdır. Gelişi ne kadar enerji yüklü ise gidişi o kadar boşluk doğurur. Kesinlikle insanların yaşamlarında ölmeyecek bakiyeler bırakarak.
Tam tersi de olabilir, bazı insanlar bulundukları ortamın negatif enerji kaynaklarıdır. İçinde bulunduğu ortamın ruh bükücüleri onlardır. Onların yokluğu hayatın normale dönmesi, varlığı kaosun kaynağıdır.

Yani bir taşı  su dolu bir tasa attığımızda ne kadar su taşmışsa ya da tasta ne kadar su boşluğu olmuşsa o kadar bir ağırlığı olduğu gibi…

Toplumun mahalleden devletin en üst mevkiine kadar; insanlar işgal ettikleri makamlarda negatif ve pozitif enerji kaynaklı ağırlıklar oluştururlar.

Adam bilmem kaç dönem bir sivil toplum örgütünün başında olur, temsil ettiği organizasyon, oda bir türlü toplum için etkili ve stratejik adımlar atamaz, projeler üretemez.  Yapılanlar da kendiliğinden ya da çevrenin olumlu şartlarından kaynaklanır.  İlerleme vardır ama içinde bulunduğu ulusal ve küresel değişimleri dikkate aldığımızda o ilerleme zannettiğimiz faaliyetin aslında gerileme olduğunu fark ederiz.

Mesela Türkiye’de taksicilerin içinde bulunduğu durum gibi.  Uber taksi sistemi ile ayağa kalkan Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu, Taksiciler odası Uber’in siyasi baskılarla çalışma alanın daralması ile tekrar eski haline döndü. Kısa mesafe yolcu almayan, insanları aptal yerine koyarak müşteri seçmek amacı ile değişimdeyim, son işim yalanı ile durduğu halde yoluna devam eden taksicilerin temsilcileri olarak maalesef bir şey yapamıyorlar.  Çözüm yok, proje yok, etik değerler yok, yabancı yerli ayırımı, taksimetre açmama, fahiş fiyat ile yine gündemdeler… Yani toplumdaki negatif ağırlıkları devam ediyor… Eminim bu yöneticilerin görevi bırakması toplumu rahatlatma adına olumlu bir ağırlık merkezi meydana getireceklerdir.

Ülkemizin birçok belediyesi dünyadaki birçok devletten daha güçlü potansiyele sahip il ve ilçe iken maalesef ülkemiz ve küresel dünya değişirken  bir türlü potansiyeline uygun gelişme yoluna girememekteler, sebebi  negatif ağırlığı olan güce sahip yöneticileri. Hatta bunlar bazı göz boyama yatırımları ile başarılı bile gözükebilirler. Şehirleri stratejik bir güç olabilecek, doğru proje ve imar ile inana ve insanlığa ilham olabilecek iken maalesef makyaj yatırımlarla ilin ve ilçenin sosyal ekonomik gücü bir türlü hak ettiği konuma gelememekteler.

Neden?

Çünkü pozitif ağırlığı olan yöneticiler tarafından yönetilememekten.

Sadece ülkemizde değil dünyada da benzer bir durum var... Özellikle son yetmiş yılda dünya ağırlık merkezi insanlığın ağırlık merkezinden uzaklaşmakta. Özellikle de dünyanın en güçlü devletlerinin sebep olduğu kaos ortamları sebebi ile.

Bu ülkeler ne zaman bir yere barış, demokrasi, insan hakları, adalet, refah götürmeye kalksalar milyonlarca insan göçe zorlanıyor yüzbinlerce insan ölüyor.
Sonra ne mi oluyor?

Vietnam, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Afganistan’da olduğu gibi daha çok kaos, daha çok terör örgütü, daha vahşi insanlık ve ülke düzenleri bırakarak geri çekiliyorlar.

Bir yere gelirken de giderken de ortaya çıkardıkları sonra da geride bıraktıkları vahşet ile negatif ağırlıkları ile küresel dengeleri değiştiriyorlar.
Tabii ki insanlığı, sosyalliği, kültürleri ve doğal kaynakları sömürerek.

Bir de hiç ağırlığı olmadan belirli makamları işgal eden sünepe kişilikler var. Bunlar etliye sütlüye karışmaz, sinsidirler. Bunlar da insanın enerjisini sömürürler. Toplumun enerjisini harcarlar. Özgüvenleri yoktur varlık sebebi sinsi şekilde hareket ederek güce karşı şirin görünerek kendince bir ağırlık oluştururlar. Çevresinin ve toplumun ruhunu bükerler. İnisiyatif almazlar, alamazlar da.  Bir rotaları yoktur. Bu insanlar; ailesinde, içinde bulunduğu kurumda, devlette nerede olurlarsa olsunlar kendi kişilikleri olmadığı için korkarak ürkerek var olmaya çalışırlar. Çevresinde sürekli suçlular üretirler. Hatta insanları hataya ve yanlışa sürüklerler.  Bunun için iyi ve kaliteli taciz kabiliyetleri vardır. Ortak payda geliştiremezler. Tamamlayıcı olamazlar. İlkeleri yoktur. Yanlış da olsa kendilerini emin hissedecekleri şartların fedaileri gibidirler. Küçük kaoslardan beslenirler.   Negatif ağırlıkları çok güçlüdür. Bir o kadar da korkaktırlar. Edebi olmasa dahi güce yaslanmayı severler.

Toplumda negatif ve pozitif ağırlığı olan insanlar, gruplar, yöneticiler kurumlar ve devletler hep vardır. Önemli olan bu ağırlık merkezinin biz neresindeyiz.

Bir yere vardığımızda bizim için iyi ki geldin, ayrıldığımızda keşke gitmeseydi dedirtebiliyor muyuz?

Düşünün birlikte olacağın arkadaşların var diye uyanabildiğimiz bir günü.
Veya projeyi hep beraber çözümleyebileceğimiz bir iş ortamını…

Akşam aklına gelen bir fikri sabah olsa da paylaşabilsem diyebileceğin çalışma ortamını,

Bir barak çay içmek için zaman ayırmak istediğimiz insanları,

Hayata: her defasında yeniden, yeniden başlayabileceğimiz yaşam ortamlarımızın bizim hayatımızdaki ağırlığını.

Ardımızda üzgün, kızgın, nefret etmiş insanlar bırakan bir insan mı olmalı yoksa ortamdan ayrıldıktan sonra hala kalplerde ve düşüncelerde var olabilen bir insan mı olmalıyız.

İnsanın hayatta bir ağırlığı olmalı yokluğu boşluğunu hissettirmeli ama bıraktığı yaşam bakiyeleri ruhumuzda yaşamalı düşüncelerimize yoldaş olmalı,
Yok iken yanımıza geldiğinde anda yeniden var olacağımızın heyecanını duymalıyız.