Her birimiz, hayat denilen bu yolculukta sayısız deneyimden geçeriz. Deneyimlerimizin bazılarında başarılı sonuçlar elde ederken, bazılarında ise yoldan cebimizde hatalarla döneriz. “Hatasız kul olmaz” sözü, insan olmanın en derinindeki gerçeği ifade etmektedir. Çünkü insan olmak, mükemmel olmama halini de içinde barındırır. Bunu kabul ettiğimizde ise içsel huzur ve büyüme hali de beraberinde gelir.
Hata yapmama dürtüsüyle harekete geçmediğimiz zamanlar, belki hata yapmamızı engeller ama yaşamımızdaki öğretici durumların da yok olmasına neden olur. Çünkü hatalarımız, izin verildiğinde en iyi öğretmenlere dönüşür.
Herkes, daha sonra geçmiş yaşantısına baktığında yanlış bulacağı şeyler yapmıştır. Bir arkadaşımızın kalbini kırmış, kurmamamız gereken cümleleri kurmuş , çıkmaz sokakta ilerlemekte ısrar etmişizdir. Eğer bir kişi “Hiç hata yapmadım” diyorsa, bu kısmın analizi başka bir yazının konusu olacak kadar uzundur.
Ayrıca, hata yapmamaya çalışan insanlar psikolojik olarak da katılık gösterirler. Sakin bir zamanda iç seslerini dinlerlerse kendilerine yönelttikleri acımasız okları görmeleri kaçınılmazdır. Bazen kendi hatalarına karşı en sert eleştirileri yapan insanların, dışarıdaki insanların hatalarını hoş karşıladığını görürüz; fakat bu, “mış gibi” yapmaktır. Altında yatan nedenler farklı olsa da ortada gerçek bir hoşgörü yoktur. Bu yüzden, insan kendine esneyebildiği ölçüde çevresindeki insanların hatalarına da gerçek anlamda esneyebilir. Başkasının hatasını hoş görebilmek ve gerçek bir anlayış sunabilmek, kendimizi hoş görmek ve anlayışla yaklaşmaktan geçer.
Hepimiz hatalarla yoğuruyoruz hayatımızı . Evet, belki Ayşe’nin yaptığı hatayı sen yapmazdın, ama senin yaptığın hatalar da başka insanların “Ben bunu yapmam” dedikleri arasında olacağından şüphen olmasın.
Hata yapmadan büyümeye, gelişmeye ve doğrunun ne olduğu konusunda karar vermeye çalışmak, sisli bir yolda yürümek gibidir. Yolda yürürüz ama neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda hep bir dış sese ihtiyaç duyarız. Bir yerde yanlış varsa, doğru da vardır. Bizim de doğruya “doğru” dememiz için yanlışın ne olduğunu bilmemiz gerekir.
Bu noktada bakış açımızı genişletip, asıl hatasız yaşamanın gerçekçi olmayan bir beklenti olduğunu görebilmeliyiz. Herkesin dili sürçer, herkes tökezler… Hatalarımızı kişisel gelişimimizin bir parçası olarak gördüğümüz noktada büyürüz.
Tabii bir nüans var: hatanın hata olduğunu kabul edip, bize yol gösterici olmasına izin vermek… Çünkü aynı hatalarda ısrar etmek ise insanın özünün körleşmesine neden olabilir ve yaşadığımız olayı hata olmaktan çıkarır. Bile isteye yapılan davranışlarımız suistimal etmektir ; gerek kendimizi, gerekse çevremizde bu davranışa maruz bıraktığımız kişileri.
“Hata”nın kelime anlamına baktığımızda, bilmeyerek, istemsiz, sonuçlarını öngöremeden yapılan davranışlar olarak karşımıza çıkar. Bu şekilde baktığımızda, ortada patolojik bir durum yoksa sürekli yapılan davranışlara “hata” diyemeyiz.
Yaşantı sonrası gösterdiğimiz davranış serisi, yapılan şeyin hata mı yoksa bile isteye yapılan bir tercih mi olduğu konusuna ışık tutar. “Hata yapabilirim” deyip aynı noktada dolaşıp duramayız. Bu noktada gösterdiğimiz tavır kişisel tercihe dönüşmüştür ve hata kapsamında değerlendirilmesinin uygun olmadığı kanaatindeyim.
Sonuç olarak, hata yapmaktan korkmamalı ve bizi büyütmesine, ilerletmesine izin vermeliyiz. En önemli kısım ise “hata” ve “suistimal” kavramlarının birbirine zıt olduğunu unutmamalıyız.
Mükemmeliyetçi değil, gerçekçi olabilmemizin önemini özümsediğimiz ve hata ile suistimal kavramlarını ayırt edebildiğimiz bir hafta diliyorum.