Hasan Büyükmatür ağabeyim en az 40 yıldan beri tanıdığım, sevdiğim, saygı duyduğum bir kişiydi. İslâm davasına bağlı, her dönemde Milli Görüş teşkilatlarının içinde yer almış, davasında samimi, İslâmî yaşantısında tavizsiz, cesaretli bir Mü’mindi. Gerek 70 li yıllarda Milli Selâmet döneminde gerekse 80 darbesinden sonraki Refah döneminde teşkilatlardaki faaliyetlerinden yakından bildiğim örnek bir ağabeyimdi. Covid dönemine kadar kendisi ile eski yıllar kadar olmasa da zaman zaman görüşürdük. Covid bizi çok sayıda dostumuzdan ayırdı. Maalesef son yıllarda görüşemez olduk. Vefatını duyunca çok üzüldüm. Kendisi hakkında bu vefa yazımız için bilgisine başvurduğum değerli evladı Fatih Cihat Büyükmatür kardeşimin sorularıma verdiği cevapları içeren ve bir röportaj mahiyetinde olan yazıyı aynen aktarıyorum.

Hasan Büyükmatür’ün ailesi, Mahallesi…

Dedem Abdüllatif Büyükmatür, Konyalı bir zanaatkâr, mesleği marangozluk. Babaannem Fahriye Hanım Alemdarlı Saadettin Koyuncu’nun tek çocuğu.  Babam Hasan Büyükmatür, Abdüllatif Efendi ve Fahriye Hanım’ın evladı olarak 1948 yılında, Konya’nın Meram ilçesinde dünyaya geliyor. Şimdi yerinde yüksek katlı binaların olduğu,  o zamanlar ise bahçelerin bağların yer aldığı Çaybaşı mevkii, Gazanfer Mahallesi Kasım Bey sokak. Babamın baba tarafından büyüklerinin çoğu dede, nene, amcalar, halalar, bu sokaktan Hacıfettah Mezarlığına varıncaya dek o muhitte ikamet etmiş. Babamın anne tarafından dedelerinin 20. yüzyıl öncesi daimi ikameti Alemdar köyü. Saadettin dede, 1900’lerin başlarında Mengüç caddesine bir konak yaptırıp Türbe yanına taşınıyor.

Okul, kitap, önemli şahsiyetler… Hasan Büyükmatür’ün kişiliğini inşa eden şeyler neler?

Dedem rahmetli Abdüllatif usta marangoz. Dine diyanete yakınlık duyan biri. Sesi de davudi imiş. Güzel Kur’an okur, ezan okur, dost meclislerinde mevlid-i şerif okunacak ise özel olarak davet edilirmiş. Dedemin bu yöndeki meziyeti babama tevarüs ettiği gibi, onun eğitiminde de etkili oluyor. Babam ilkokulu bitirir bitirmez, dedem elinden tutup Ağazâde Osman Nuri Koçbeker hocaya götürmüş. Babam o güne dair hatırladıklarını kolektif bir çalışma olarak hazırlanmakta olan Ağazâde hoca hakkındaki bir anı kitabı için 2018’de yazmıştı. İsterseniz bir bölümünü aynen aktarayım:

“Rabbimiz gani gani rahmet eylesin. Yolunda ve rızasında yaşayan tüm kullarıyla birlikte Efendimize (s.a.v.) komşu eylesin. Lütfundan bahşedip bizleri de Salihler zümresine katsın… Muhterem Hocamız Ağazade Osman Nuri Efendi, ‘Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.’ hadisi mucibince yaşamış kıymetli büyüklerimizden biridir. Onu tanıdığım dönemde ben, henüz pek küçük sayılacak bir yaşta, ilkokuldan yeni mezun olmuş idim. Rahmetli babam Abdüllatif Büyükmatür, ilkokulu bitirdiğim günün hemen ertesinde elimden tutup Ağazade Hocanın kursuna götürdü. Eskilerin dilden değil, gönülden söylediği “Eti senin, kemiği benim.” cümlesiyle emaneti ehline teslim etmiş idi. Hocamız o yıllarda Şükran Mahallesi, Şükran Camii tahtaboşunda talebelerle meşgul oluyordu. Uzun, dikdörtgen bir sınıfta art arda sıralanmış rahlelere oturan onlarca çocuk arasına katıldım.”

Rahmetli babam, dünya ve ahiret hayatı için faydalı ilimlerle bir talebe olarak tanıştığı ilk günü böyle anlatmıştı. Ağazade Osman Nuri Efendi Kur’an eğitimi ve temel İslâmî ilimleri aldığı ilk hocasıdır.  Ondan sonra yine dedemin yönlendirmesiyle İmam Hatip’e gidiyor. Ancak kendi tabiriyle işi yarım bırakıyor, yüksek tahsil yapmıyor. İmam Hatip yıllarıyla ilgili bana şevk ile anlattığı yaşanmışlıkları arasında Oku Mecmuası’nın yaygınlaşması için arkadaşlarıyla yaptığı yolculuk başta gelir. Oku Mecmuası 1960-1980 arası “İslam’ın İlk Emri Oku” başlığıyla İmam-Hatip Okulu Mezunları Cemiyeti tarafından çıkarılan bir dergi. Babam da öğrencilik yıllarında pek çok arkadaşı gibi bu dergiyi takip etmiş ve abonelikleri artırmak için Anadolu şehirlerine seyahatleri olmuş. Derginin önemli özelliklerinden biri Türkiye’de İslâmî hayata dair meseleleri irdeleyen yazılar içermesi. Bunun yanında İslam dünyasını da gündeme getirmesi. Uzaktaki ümmet coğrafyasını, mesela Pakistan’ı, Endonezya’yı babamın bu dergilerden tanıdığını düşünüyorum. Mevdudi gibi şahsiyetlerden de bu dergi sayesinde haberdar olmuş olmalı. Bugün evimizde bulunan, belki de Oku Mecmuası’nın oluşturduğu merakla temelleri atılan İslami eserlerle dolu kütüphanesi onun asıl okulu ve mektebi diyebilirim. Konya’da yaşamış çok sayıda ilim ve irfan ehlinin sohbet meclislerinde de bir talebe gibi bulunduğunu tahmin ediyorum. Fakat hayat çizgisinde en önemli durak Necmettin Erbakan hoca ve Milli Görüş davasını tanımaktır sanırım.

Milli Görüş Hareketiyle Yolu Nasıl Kesişiyor?

Belki size çok garip gelecek ama ben babama Milli Görüş Hareketiyle nasıl tanıştığını hiç sormadım. MSP döneminde Milli Görüş’ten bir şekilde haberdar olmuş, o dönemdeki pek çok genç gibi bu İslâmî hareket ile gönül bağı kurarak kendisini içinde bulmuş olmalı. Merhum Ali Güneri Beyefendi ile görüşürdü. Belki de onun vasıtasıyladır, bilemiyorum. Hayatı boyunca bu davaya bağlılığı devam etti.

 

Milli Görüş Hareketi İçinde Hangi görevlerde Bulundu?

Babam, Konya il ve ilçe yönetimlerinde muhtelif görevler yapmış, bir dönem Milli Gençlik Vakfının yönetiminde de bulunmuş. İl genel meclis üyeliği yaptığını da biliyorum. Tabii bunlar yoğun olarak 90 öncesi ve doksanların başı. Benim tam olarak hatırlamadığım yıllar. Bu bahiste, babamdan dinlediğim birkaç anıyı aktarayım. Böylece Milli Görüş davasının ahirete irtihal etmiş tüm erlerinin ortak hikâyesine değinmiş oluruz.

Babam bir hatip, seçim dönemlerinde farklı il ve ilçelere de bu görevle gidiyor. Ekipten biri programı tertip ediyor, babam da nerede eline mikrofon uzatılır, nerede bir kürsü gösterilir, hatta bir tabure konup buyurun denirse çıkıp davayı anlatıyor. Yine böyle bir yolculuk için Aksaray’dalar. Babamın programını hazırlayan da rahmetli Necip Alkan,  babam onun için “Çok çalışkan bir adam,  beş dakikamızı bile boşa vermez.” demişti.  Sabah 8 gibi başlıyorlar seçim çalışmasına, gün boyu o köy senin bu kahve benim derken akşamları da evlerde toplantılar tertip ediliyor. Gece iki gibi kalacakları yere gidip yatağı zor buluyorlar. Bunlardan bahsettikten sonra “Gece uykumda konuşmaya, anlatmaya devam ediyormuşum, yanımdakiler gece de beni dinliyormuş.” deyip kendisi tebessüm etmiş bizi de güldürmüştü. Arka planında çok derin bir tarih var tabi. Medyanın Milli Görüş’e mesafeli olduğu, sosyal medya gibi imkânların bulunmadığı zamanlarda, Erbakan hocanın gayretine tanıklık eden insanlar, onu takip/taklit ederek Milli Görüş Hareketinin mesajını İslâmî hizmet bağlamında köşeye bucağa ulaştırıyorlar.

İlçelerde geçen bir başka anısını da “hakkınızı hukukunuzu bilin” bâbında biz evlatlarına anlatmıştı.  İlçe ya da belde ismini hatırlayamıyorum ama partinin çok güçlü olmadığı, kongreyi gerçekleştirecek yeter delege sayısının zorluklarla tamamlanabildiği bir yer. Babam oraya kongreyi gerçekleştirmekle görevli olarak gidiyor. Hâlâ devam ediyor mu bilmiyorum, o zamanlar kongrelere görevli hâkimler de katılıyormuş. O gün gelen hâkim bey de kongre sırasında herkese talimat vermeye, her şeye müdahale etmeye başlamış.  Zaten güçlükle oraya toplanmış insanların dağılıp gitme riski var.  Bundan sonra yaşananları aşağı yukarı şu ifadelerle anlattığını hatırlıyorum: “Görüyorum, insanlar kaygılanıyor. ‘Hâkim Bey sizin göreviniz şu an gözlemci olarak burada bulunmak, bir de kongrede sıranız gelince yapacağınız vazifeniz var. Bizim görevimiz de bu kongreyi gerçekleştirmek, müsaade edin de biz de vazifemizi yapalım’ dedim. O dakikadan sonra salimen kongremizi gerçekleştirdik. Yanımdaki arkadaşlar, bu sözlerimden dolayı benim adıma endişe duymuşlar. Elhamdülillah hiçbir menfi durum da yaşamadık. Ben hakkı, hukuku söylemek dışında bir şey yapmadım ki neden çekineyim.” demişti.

Babamdan dinlediğim bir anı da 12 Eylül Darbesi sonrasına rastlıyor. Kapatılan MSP yerine kurulan Refah Partisi’nin ilk genel başkanı merhum Ahmet Tekdal’ın vefat haberini alınca bahsetmişti. Hatırladığım kadarıyla şöyle: 12 Eylül sonrasıymış, henüz pek çok insan hapiste, liderler ise siyasi yasaklı. O dönem yeni kurulan Refah Partisinde görev alanlardan biri de babam. Sanırım il teşkilatlanma başkanlığı gibi bir görevi var. İşte bu süreçte Partinin Genel Başkanı Konya’ya geliyor. Bir toplantı var. Usulen parti il teşkilatından da birilerinin genel başkan öncesinde söz alması gerekiyor. O anki şartlar gereği bu görev babama düşüyor. Genel Başkan Ahmet Tekdal Bey’in kulağına eğilip konuşma ya da sunum hakkında bir şeyler soruyor. Ahmet Tekdal babama, ben de genel başkanlığın acemisiyim, Erbakan Hocaya vekâleten geldim müsterih ol, bildiğin gibi yap mealinde bir şeyler söylüyor. Babam bu tavırdaki samimiyete vurgu yapmış, o zamanlar tepeden aşağıya herkesin belki acemilik ile fakat ihlasla kendine verilen, üstüne düşen görevi yapmaya gayret ettiğini söylemişti. Dinlediğim başka anılar da var elbette ama sanırım, burada bu kadarı kâfidir.

İş Hayatı

Kısa bir dönem, (1960’ların sonu ya da 70’lerin başı olmalı) Mersin Erdemli ilçesinde imamlık vazifesi yapıyor. Bu süreçte ilçede din dersi öğretmeni olmadığı için okuldaki din kültürü derslerine de destek olduğunu söylerdi. Okuldaki öğretmenlerle voleybol maçı yaparak dostluklar kurduğunu, böylece de belki hiç yapılmayacak olan din derslerini bir nebze olsun verimli kılmaya çalıştığını anlatırdı. Sonra bu görevini bırakıp Konya’ya dönüyor. İstanbul Tuzla’da askerlik yapıyor. Askerlik sonrasında Meram Sanayiinde yağ, cıvata hırdavat dükkânı açıyor. İmamlığı resmi bir görev olarak bıraksa da minber ve mihrap ile olan yakınlığı hayatı boyunca sürdü. Bunun dışında ortaklık ettiği çok sayıda işletme var. Konya’nın entelektüel hayatı için önemli bir kuruluş olan Enes Kitap Sarayı bunlardan biridir. Babamın bu işletmede fiilen de bulunduğunu hatırlıyorum. Ayrıca emlak sektöründe, alım satım yapmak suretiyle ticaretle uğraşıyor. Tabii bütün bunlarla birlikte köyle, toprakların işletilmesiyle de ilgileniyor. Hayatın her alanında ve elbette ticarette de güvenilirliğin en önemli husus olduğunu bilen, ağzından çıkan sözün bedelini ödemeye hazır olan bir kimse olduğuna şahidim. Belki de bu yüzden başkalarına da çabuk güvenen, kolay itimat eden biriydi. Maddi kayıpları için asla ah vah ettiğine rastlamadım ama Allah için kızdığı, gücendiği olmuştur. Ahir ömründe sakin bir hayatı tercih etti, cami, cemaat, ibadet taat ile bu dünyasını tamamladı.

 

Nasıl Bir Baba?

Babam Hasan Büyükmatür bir ebeveyn olarak ferasetli, çağının ilerisinde bir görgüye sahipti.

Tutum ve kararlarıyla bize sezdirdiği “Asıl değerli olanın ve asla boşa gitmeyecek şeylerin Allah için yapıp ettiklerimiz” olduğu inancı her şeyden değerlidir. Bunun için çokça örnek zihnimde dolanıyor. Birinden bahsedeyim: Babam dâhil, bizim ailenin hemen hepsinin yolu Merkez İmam Hatip lisesinden geçmiştir. Ben liseye başlayacağım sene 28 Şubat baskılarının en ağır şekilde hissedildiği zamanlardı. Tabii o günün koşullarında insanlar evladını İmam Hatip’e göndermek istemiyor ve bu güzelim okulların kapıları öğrenci yokluğundan kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Rahmetli babam “Biz göndermezsek kim gönderecek” deyip beni de İmam Hatip’e yazdırdı. Allah için yapılanların asla boşa gitmeyeceğine inanıyordu, netice de öyle oldu, bunu ben de yaşayarak gördüm, sayesinde öğrendim.

Bir başka husus, bugünün pedagoglarınca da onaylanacak baba evlat ilişkisini tesis etmesiydi. Çağın ilerisinde oluşu bununla ilgili. Şöyle bir yaşanmışlıkla somutlaştırayım. Gençlik hayra da şerre de kendimizi pek yakın bulduğumuz zamanlardır. Ebeveynler böyle zamanlarda ne çok baskıcı ne de çok serbest olmalı. Rahmetli babam, el yüz olmadan babalık otoritesini korumak ve evlatlarını kollamak konusunda dikkatliydi. Mesela, beni sigara içerken gördüğü günü ve tepkisini unutamıyorum. Beni görmezlikten geldi, yüzünü, yönünü çeviriverdi. Ertesi gün cebimde bir mektup buldum. “Yavrucuğum…” diye başlıyor ve son derece içten, ikna yoluyla beni sigaradan vazgeçirerek hayra sevk etmeye gayret eden satırlar… Bu mektubu, 1948 yılında dünyaya gelmiş bir ebeveynden almak az şey değildir.

Son olarak şunları söyleyebilirim.

Bir evladı olarak babamı; hamiyetli, ibadet sevgisi olan, merhametli bir kimse olarak tanıdım. Dostları, arkadaşları, bir şekilde yolunun kesiştiği kimseler de hakkında güzel şahitliklerde bulundular. Fedakâr, açık sözlü, gayretli bir kimse olduğu çevresince üzerinde ittifak edilen vasıflarıdır diyebilirim. Yalnızca nefsi için yaşamamış biriydi. Bilhassa gençliğini, Türkiye’nin bugününe ve yarınlarına katkı sağlamaya gayret ederek harcadığını yine başkalarının tanıklıklarından anlıyorum. Konya’da Milli Görüş camiasının nice erleri gibi ter dökmüş, bir İslâm davası olarak görüp hizmet etme gayretinde olmuştu. Taziyeler sırasında en son işittiğim şahitlik cümlelerinden birini aktararak sözlerimi bitireyim. Halil Ürün Beyefendi şöyle demişti: “Baban cesur bir adamdı, yiğit bir Müslümandı. Meydanlar kalabalık değilken ortada ve dik duranlardandı.” Bunlar aynı zamanda teselli sözleridir ve gerçekten de bir evlat için ağır bir acıyı hafifletiyor…Rabbimiz cümle geçmişlerimize rahmet eylesin, bizleri cennetinde buluştursun…

Sessiz kahramanlar! Sessiz kahramanlar!

Fatih Cihat Büyükmatür bize de teşekkür etmeyi ihmal etmemiş ve açıklamalarına şu cümlesiyle son vermiş: “Hatırasına değer vererek bana babamı sorduğunuz için size teşekkür ederim. Bu, benim için de bir tefekkür fırsatı oldu. Hayırlı bereketli, güzel bir Ramazan-ı Şerif diliyorum.” Ben de Fatih Cihat kardeşime verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum.

Beyninde oluşan tümör nedeniyle bir süredir tedavi gördüğü hastanede 27 Ocak 2024 Cumartesi günü 75 yaşında vefat eden Merhum Hasan Büyükmatür’ün cenazesi, Hacıfettah Cami’nde kılınan cenaze namazının ardından Hacıfettah Mezarlığı’na defnedildi. Merhum Hasan Büyükmatür ağabeyime Allah’tan rahmet niyaz ederim. Mekânı cennet olsun. Ailesine, evlatlarına ve sevenlerine sabırlar diliyorum.

SALİH SEDAT ERSÖZ 

Kaynak: SALİH SEDAT ERSÖZ