Etrafımız yangın yeri. Kıyısından köşesinden içinde olduğumuz, terörle mücadelede sınır ötesinde yer aldığımız konumlarımız var. Güvenliğimiz her şeyden önce gelir. Yıllarca terörle mücadeleye bütçemizden yüklü miktarlar ayrıldı ve ayrılmaya da devam edecek.

Suriye’den gelen bütün bilgilere şüpheyle yaklaşmakta yarar var. Herkes başka birinin dilini konuşuyor. Yani kimin eli kimin cebinde belli değil. Ancak unutmamak gereker ki sular en fazla dalgalandıktan sonra esas dinginlik gelir. Suriye’de yaklaşık olarak 13 yıldır süren kargaşanın sonuna mı geldik? Derken şu anda başka kargaşalar yaşanıyor. Söylediğim gibi kimin eli kimin cebinde belli değil. Artık ciddi bir biçimde masaya oturulmalı ve Suriye muhtemelen ya bir yeni yönetim modeline geçecek ya da parçalanacak. Son görüntüler ve yapılmaya çalışılanlar parçalamaya dönük çabaların olduğunu açık ve net olarak gösteriyor. Ancak bir bilinmezlik olduğu da aşikar…

Biliyoruz ki tüm savaşlar barışa ulaşmak için yapılır. Ortadoğu’nun bütününde yeni bir düzen inşa ediliyor ve içinde “devlet olmayan aktörler” eskisi gibi etkin rol sahibi olamayabilirler. Yani bugün adı geçen örgütler yarın çöpte oluverirler. Görüntü devletler arası bir düzen oluşacağı yönünde. Artık Wagner, Sadat, El Nusra, Hamas, Hizbullah, HTŞ, Kudüs Gücü, Haşdi, Şabi Vs. X rejimi veya X aşireti gibi aktörlerden değil, yasal ve siyasi aktörlerden bahsedeceğiz.

Her ne kadar İsrail Filistin’e zulmetmeye çalışsa da Filistin devleti de herkes tarafından tanınacak. Yeni kurulacak düzen umarım eskisini aratmaz ve daha barışçıl ve adil bir düzen sağlanır.

Öte yandan ülkemizin özellikle asgari ücret düzeyinde yaşamlarını sürdürmeye çalışanların gözü kulağı yapılacak açıklamalarda. Beklentilerine nasıl karşılık bulacakları aşağı yukarı belli aslında. Komisyonların şu gün toplandı bugün toplandı açıklamasından ziyade onların beklentisi bir an önce rakamların açıklanması yönünde. Aslında karar çoktan alındı. Oyalama taktiği ile nereye varılacak onu da anlamış değilim aslında. Zaman dolduruluyor ve toplantı sonlarında bir rakam açıklanmamasının en önemli nedeni de budur.

Emeklilerin durumları da asgari ücrete yapılacak zamla daha bir netlik kazanmış olacak. Elbette ücretlere yapılacak zamlar vatandaşı tatmin edip beklentilerini karşılayacak mı? Hayır!.. yaşam standartlarını yükseltecek mi? Elbette hayır! Çünkü barınma sorunu çözülmedikçe, enflasyon rakamları düşmedikçe ne yapılırsa yapılsın karşılığını bulmayacaktır.

Asgari ücrete yılda 2 kez zammı, işçi sendikalarının değil de işveren örgütünün talebi, başka bir garip tecellidir. Haziran’da TÜİK’in marifetiyle ücretlere endeks freni geldiğinde itiraz eden ve TÜİK’i “cebimizden para çaldın” diye mahkemeye veren sendikalar değil bir Yargıtay emeklisi olmuştu.

Türk-İş başkanı; “enflasyon düşmediği sürece ücretin bir anlamı kalmıyor” diyor. Doğru... Ancak bu açıklamanın zamanı yanlış. Zira tam müzakereler başlayacak iken asgari ücretin önemsizliğine vurgu yapmak gerekmiyor. Nitekim yıllardır dediğim şudur; “ücreti telafi etmeyin, enflasyonu telef edin.”

Asgari ücret enflasyonu arttırır mı? Artışta bir katkısı olur. Ancak fiyatları arttırdığı iddiasıyla asgari ücrete zammı düşük tutmak doğru değildir. Öncelikle çalışma barışı bozulur. Sonra da düşük ücretle katma değerli üretimin gideceği bir yer kalmadı. Kaldı ki bu iddiayı savunanlar kendi gelirlerinde kısıtlama olunca bağıran çağıranlardır.

Çalışma Bakanı asgari ücret pazarlıkları öncesi; “Artışları, fırsatçıların fahiş fiyat artışına ezdirmeyeceğiz.” İyi de bunu nasıl yapacaksınız? Daha önce de benzer sözler verilmişti ve tutulmamıştı. Kaldı ki asgari ücretliye verilen zammı fahiş fiyatçılara kaptırmamak, teoride de, pratikte de imkânsız.

Bundan 12 yıl önce komisyon %30’larda zam kararı vermiş ve Cumhurbaşkanı bunun üzerine 20 puan eklemiş; %50,5’lik zam açıklamıştı. Ücretli de sevinmiş, en az 1 yıl rahat edeceğim sanmıştı. Oysa enflasyon atağa kalkınca ilk 3 ayda bu zam eriyivermiş, TÜSİAD devreye girmek zorunda kalmıştı.

Asgari ücrete yılda 2 kez zammı, işçi sendikalarının değil de işveren örgütünün talebi, başka bir garip tecellidir. Haziran’da TÜİK’in marifetiyle ücretlere endeks freni geldiğinde itiraz eden ve TÜİK’i “cebimizden para çaldın” diye mahkemeye veren sendikalar değil bir Yargıtay emeklisi olmuştu.

Türk-İş başkanı; “enflasyon düşmediği sürece ücretin bir anlamı kalmıyor” diyor. Doğru... Ancak bu açıklamanın zamanı yanlış. Zira tam müzakereler başlayacak iken asgari ücretin önemsizliğine vurgu yapmak gerekmiyor. Bugüne kadar da gerekenleri yaptığını hiç görmedim. Sendika başkanları kendilerine çalışmaktan öteye de gidemiyorlar zaten

Yapılması gereken şudur: enflasyon telef edilmedikten sonra ücretlerin de bir anlamı olmayacaktır. Üstelik kamuda harcamalar bu kadar artmışken ve tasarruftan söz edilemezken asgari ücrete yapılacak zam da anlamsızlığını koruyacaktır.