Türkiye’de konut piyasasında hane halkı­nın erişilebilirlik sorunu, ekonomik dina­miklerden ziyade yapısal ve politik tercihlerle şekillenmiş kronik bir mesele haline gelmiştir.

Enflasyonun seyri, faiz politikaları, spekülatif yatırımlar ve arz-talep dengesizlikleri, konut fiyatlarını ortalama hane halkı geliri ile satın alınamayacak noktaya taşımıştır. Ancak, bugü­ne kadar geliştirilen çözümler çoğunlukla kon­jonktürel ve kısa vadeli olmuş; gerçekçi ve sür­dürülebilir bir konut politikası için kapsamlı bir reform gerektiği açık ve net olarak görülmektedir.

Bugün yapılan çalışmalarda ve yapılan yatırımlarda TOKİ ile dar gelirli halkın ev sahibi olması yönünde atılan adımlar her ne kadar sorunu tam olarak çözüme kavuşturamamış olsa da belirli sayıda hane halkına da ulaşılmış görünüyor.

Türkiye’nin dört bir yanında yükselen ki­ra fiyatları, ev sahibi olmanın zorlaş­ması, sosyal konut stokunun erimesi ve ev­sizlikteki artış artık açıkça bir gerçeği orta­ya koyuyor: Konut meselesi, günümüzün en temel sosyal-adalet ve ekonomik-güvenlik sorunlarından biri haline gelmiştir.

Konut artık bir hak değil, yatırım aracı olarak görülüyor. Bu dönüşü­mün sonucunda ise gelir eşitsizliği artıyor, toplumun düşük ve orta gelirli kesimleri ba­rınma güvencesini kaybediyor.

Konut yatırımlarının sadece barınma so­rununa çözüm üretmediği aynı zamanda ekonomi için de ciddi getiriler sağladığını biliyoruz.

Artan istihdam, inşaat sektörünün canlanması, sağlık ve sosyal yardım giderlerindeki dü­şüş gibi etkiler bu tablonun parçaları.

Konuta ya­pılan kamu yatırımları, enerji verimliliği ve sosyal kapsayıcılığı da desteklediği için hem Yeşil Mutabakat hem de sosyal politika hedefleriyle doğrudan örtüşüyor.

Türkiye’de de büyük şehirlerde barınma krizi her geçen yıl daha derinleşiyor. Kira­lar son üç yılda yüzde 300’ün üzerinde art­tı. TOKİ projeleri artık ağırlıklı olarak orta gelir grubuna hitap ediyor. Belediyelerin ise kaynakları sınırlı. 

Konu yalnızca duvarlar ve çatıdan ibaret değil. Konu, genç­lerin hayata tutunabilme imkânı, emeklile­rin huzuru, çalışanların geçim umudu, ço­cukların geleceği…

İn­san onurunun evi, yalnızca betonla değil, ortak faydaya duyulan inançla örülür.

Barınma bir krizse, çözümü de bir tercih meselesidir. Bu tercihin yönü toplumsal faydayı gösterirse, o zaman sadece konut değil, güven, refah ve gelecek de inşa edilir.

İnşaat sektörü ekonominin lokomotiflerinden biridir ve barındırdığı birçok kalem piyasanın sürdürülebilirlik ve sıcak para akışının canlanması da demektir. Üstelik ülkemizde istihdam sorunu karşımızda dağ gibi dururken sektör sağladığı iş imkanlarıyla ekonomiye de can suyu olacaktır.

Yaşamsal alanların standartları ne kadar yüksek ve güvenli olursa maliyetler elbette yüksek oluyor. Fakat barınmanın insan ihtiyaçlarının birinci sırasında olmasından yola çıktığınızda bireyler, kendi imkanlarına göre konut edinmenin yollarını elbette arayacaklardır.

Ekonomik kriz, enflasyon ve kentsel dönüşüm süreçlerindeki adaletsizlikler nedeniyle konuta erişimin her geçen gün daha da zorlaştığını görüyoruz. Ev sahibi olmak bir ayrıcalığa, kiracı olmak ise bir belirsizliğe dönüştü. Günümüzde kira fiyatlarının hızla yükseldiği, insanların yaşadığı mahallelerden uzaklaşmak zorunda kaldığı, güvencesizliğin hakim olduğu bir tablo ile karşı karşıyayız. İşte tam da bu yüzden konut meselesi piyasa dinamiği olmaktan çıkarılıp, sosyal bir hak olarak ele alınmalıdır. Kentler çıkar amaçlı değil, insan için, yaşam için, gelecek için planlanmalıdır.

Yerel yönetimler konut politikalarında önemli rol oynadığını da göz önüne aldığımızda, belediyeler konut politikalarını adil, erişilebilir ve sürdürülebilir bir zemine oturtmak için çalışmalar yürütmelidir.

Kentsel dönüşüm süreçlerinin şeffaf ve katılımcı bir anlayışla yürütülmesi gerekmektedir. Şehrimizin geleceğini planlarken, dönüşüm süreçlerini şeffaf ve katılımcı bir anlayışla yürütmek zorundayız. İnsanları mağdur eden, onları yaşadıkları yerlerden koparan yaklaşımlar yerine, herkesin hakkını koruyan, sosyal adaleti gözeten bir dönüşüm anlayışını hayata geçirmeliyiz.

Konut üretirken göz ardı edilemeyecek en önemli gerçek deprem!.. Yeni konut üretiminde depreme dayanıklılık esas alınıp, mevcut yapı stokunu güçlendirmek için çalışmalar da yürütülebilir. Mahallelerin yok edilmediği, doğanın ve kültürel mirasın korunarak büyüdüğü bir Konya hayal ediyoruz.