Aile, Bireyden Cemaate, Düzensizlikten Nizama, Günahlardan İbadete geçişin temel aracıdır. Kişinin kendilerinden sorumlu olduğu eşi, çocukları ve yakın akrabalarıyla kuracağı toplumsal ilk çekirdek ailedir. Aile, erkeğin eksiklerinin kadınla; kadının eksiklerinin de erkekle tamamlandığı bir kurumdur.

Bir arifin ifadesiyle” bu dünyada aile kişinin cennetidir.” Biz de buna ilaveten diyoruz ki: mecazi anlamda aile, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur. Daha açık bir ifadeyle, dünya hayatında mümin bir kişi için, uyumlu ve imanlı bir aile, mutluluğun; uyumsuz ve fasık bir aile de mutsuzluğun ve huzursuzluğun baş kaynağıdır.

Aile, Bireyden Cemaate, Düzensizlikten Nizama, Günahlardan İbadete geçişin temel aracıdır. Kişinin kendilerinden sorumlu olduğu eşi, çocukları ve yakın akrabalarıyla kuracağı toplumsal ilk çekirdek ailedir. İki Müslümanın İslami kaide ve kurallar çerçevesinde nikâh ile bir araya gelerek kuracakları sıcak bir yuva başta kendileri için bir sükûnet kaynağı ve ilahi rahmetin tecelli ahı, çocukları için de bir eğitim müessesi ve terbiye kurumudur.

Aile, erkeğin eksiklerinin kadınla; kadının eksiklerinin de erkekle tamamlandığı, birbirlerinin ihtiyaçlarının temin edildiği, iki cinsi kaynaştıran bir kurumdur. Aile, erkek ve kadını asil bir duygu ve heyecanla birleştiren, bedeni sükûna, ruhu huzura erdiren bir müessesedir. Aile, kişiyi toplum hayatına hazırlayan sevgi, saygı, şefkat, fedakârlık ve birlik ocağıdır. Aile yuvası okuldur, mescittir; huzur evi ve çocuk yuvasıdır. Hammadde halindeki küçük yavruların sağlıklı bir şekilde büyümesini ve gelişmesini sağlayan bir imalathane, bir fabrikadır.

Evlilik, insan hayatını derinden etkileyen bir inkılâptır. Bireysel hayattan kurumsallaşmaya, toplumsallaşmaya, cemaatleşmeye ve devletleşmeye geçiş noktasıdır. Onu düzensizlikten sisteme ve nizama tırmanmadır. Ailelerinde İslâm'ı hâkim kılamayanların; sokaklarına, işyerlerine, toplum ve devletlerine şeriatı hâkim kılmaları beklenemez. Toplumu İslamileştirmenin veya İslami toplum oluşturmanın küçük örneği ve ilk aşaması evlilikle gerçekleşen ailedir. Aile, erkek için yöneticilik, kadın için de mürebbilik okuludur.

Erkek; liderliği, otoriteyi, disiplini, mesuliyeti, emanete riayeti, haklara saygıyı, cemaate imamlığı en iyi şekilde uygulamalı olarak ailede öğrenir. Kadınıyla erkeğiyle fedakârlığın, karşılık beklemeden vermenin, merhametin, sabrın, ahlâk güzelliğinin öğrenildiği bir okuldur aile. Anne-baba, bir taraftan öğretmeni, diğer yönden öğrencisidir bu okulun. Çocuk, sanıldığı gibi sadece öğrenci değildir; minicik yapısına bakmadan ana-babasına çok, ama çok şeyler öğretir ve çok değerler kazandırır.

İslâm, akıllı ve buluğ yaşını aşmış bütün Müslümanları aile yuvası kurmaya çağırdığı gibi, evliliği ve aile hayatını da bir ibadet olarak değerlendirir. Kur`an-ı Kerim, sosyal birliğin en üstün ve sağlam şekliyle sevgi, saygı, bağlılık, merhamet, iyilik, müsamaha, yardımlaşma, doğruluk, insaf ve Allah korkusunu gözeterek aile kurumuyla ayakta tutulmasını hedef alır. Huzur, barış, sevgi ve mutluluk evde yaşanmayınca, toplumda hiç yaşanmaz.

Güçlü ve sağlam toplumlar, ancak fertleri inanç, fikir ve gaye birliği içinde kaynaşmış mutlu ailelerden oluşabilir. Bunun içindir ki, Kuran`ı Kerim, aile kurumunu kutsal bir olgu olarak yüceltmiş ve dokunulmazlığını hükme bağlamıştır.

İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen topluluk için ibretler vardır. (Rum, 21)

Peygamberimiz (s.a.v) de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:

Nikâh, benim sünnetimdir. Sünnetimi terk eden benden değildir. Evlenin, çocuk sahibi olun; zira ben, kıyamet gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim. (Ahmed bin Hanbel)

İslâm dini, evliliği tavsiye ettiği gibi, evlilik çağında olanların evlenmesine yardımcı olunmasını da öğütlemiştir. Bu tür yardımı, anne ve babaların görevleri arasında saymıştır. Şu halde, buluğ çağına erip yeterli olgunluğa erişmiş, evlenme konusunda dinin hükümlerini öğrenmiş olan kız olsun erkek olsun genç yaşlarda evlenip yuva kurmalarını tavsiye ederiz. Ancak bu şekilde gençliğin zor istek ve arzuları, kontrol altına alınır ve helâl yoldan tatmini sağlanabilir.

Bugün Batıda, tarihe karışmak üzere olan evlilik kurumunun, çoğunlukla otuz yaşın üzerinde oluştuğunu görüyoruz. Batıyı tüm olumsuz konularda örnek almaya çalışan toplumlarda, artık gençler 20 yaş civarını bile evlenme yaşı olarak görmüyorlar. Genç yaşta evlenmek isteyen bazı Müslüman gençler de her türlü israf ve zorluklarla kaplı engelleri aşıp kolay yolla yuva kuramıyorlar. Dolayısıyla ahlâksızlığın, gayri meşruluğun da önüne geçilemiyor.

Günümüzde hala birçok bölgede var olan başlık parası, bir ev dolusu gerekli gereksiz eşya veya çeyiz harcamaları, milyarlarla ifade edilen düğün ve eğlence masrafları gibi İslâm'ın reddettiği israf ve lüzumsuz harcamalar da evliliğe ve gençlerin yuva kurmasına engel teşkil etmektedir.

Kadın fıtratında var olan dünyevileşme arzusu mala ve lüks düşkünlüğü Peygamberimizin eşleri arasında da kendini göstermiş gelen ayetle eşlerin dikkati çekilip ikaz edilmişlerdir.

Ey peygamber! Hanımlarına de ki: Eğer dünya hayatını ve zînetini istiyorsanız, haydi gelin, sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim.”(Ahzap suresi 28)

Bu ayetlerin nüzul sebebi:

Rivayete göre, Hz. Peygamberin hanımları güzel elbiseler ve fazla nafaka istediler, bunun üzerine ayet nazil oldu. Hz. Peygamber, Hz. Aişeden başlayarak kararlarını sordu. Hz. Aişe, Allah ve Rasûlünü seçti. Diğerleri de O’nun gibi tercihte bulundu. Hz. Peygamber, onların bu tercihinden dolayı Allaha şükretti. Bunun üzerine “Güzellikleri hoşuna gitse de, bunları başka eşlerle değiştirmek olmaz.” (Ahzab, 52) ayeti indi. Sebeb-i Nüzûl

Ayette, boşamanın onların dünyayı istemelerine bağlanması ve bunun Peygamberi seçmelerine alternatif yapılması gösteriyor ki, “Ya şunu seç, ya da seni boşayayım” şeklinde muhayyer bırakılan kadın, kocasını seçtiğinde ilahi ikazı dikkate almış kocasını tercih etmekle ahire seçmiş olduğunu göstermiştir.

İslam şeriatı, şer`i bir mazeret olmaksızın evlenmekten kaçınmayı ve kız tarafının yuva kurma işini zorlaştırmasını büyük bir vebal, bir günah saymakta, evliliği övmekte ve bekârlıkta ısrarı yermektedir. Çünkü İslam, kadın-erkek ilişkilerinin meşru olmayan ortamlarda ve ahlâkî olmayan bir şekilde gerçekleştirilmesini büyük bir fitne, bir şer olarak telaki eder. İslâm'ın, bir yandan zinayı kesin olarak yasaklaması; diğer yandan evlenmeyi teşvik etmesinin sebebi budur. Nitekim her konuda olduğu gibi aile konusunda da yegâne örneğimiz olan Peygamberimiz (s.a.v.), gençlere şu tavsiyede bulunuyor:

Evlilik külfetinin altından kalkabileceğine güvenenleriniz evlensin. Çünkü evlilik, gözü ve cinsel arzuları haramdan korur. Buna gücü yetmeyenler ise korunmak için oruç tutsun. (Buhari, Savm 10)

"Allah'ın emri, Peygamber'in kavli/sünneti" diye başlanan hayırlı bir iş, nişan ve düğün töreninden başlayarak yuva ve aileyle ilgili tüm uygulamalarda şeytanın emrine göre değil; Allah'ın emrine, Peygamber'in sünnetine uygun bir şekilde olmalıdır.

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, Mü`min erkek ve mümine hanıma o işi kendi isteklerine göre seçme (özgürce farklı eylem yapma) hakkı yoktur. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzâb 36)

Şüphesiz ki, Nikâh, bir ibadettir. Her ibadette aranacak ilk şart da imandır. Müslümanın evliliği, kâfirlerin yuva kurmalarından çok farklı ve Allah'ın hududu dâhilinde olacağı için bir ibadettir. Mümin veya mümine kişi, eş seçerken, çeyiz ve düğün masraflarında gereksiz harcamalar konusunda, akıl dışı ve din dışı örf-âdetlere uymada, ev yönetiminde, eşine karşı davranışlarda, doğum kontrolü hususunda, çocuklarını yetiştirmede, haramlardan kaçınıp farzlara riayette... İmanını ispat etmek durumundadır.

Nikâh, çok kritik bir meseledir. Nikâhın imanla kopmaz bir bağı vardır. İman etmeyen bir kimseyle kıyılan nikâh geçersiz olduğu gibi, evlendikten sonra ağzından çıkan imana zıt bir söz sebebiyle de nikâh gidebilir. Mü'min olmak, belki o kadar zor değil; ama Mü`min kalmak, Mümin olarak yaşamak ve Müslüman olarak ölmek çok daha önemlidir.

O halde daha işin bidayetindeyken dikkat edilmeli ve seçimler imandan yana olmalıdır. Kur'an'ı Kerimde, Rabbimiz şöyle buyurur:

Tertemiz hanımlar, tertemiz erkeklere lâyıktır. Tertemiz erkekler, tertemiz hanımlara lâyıktır. (Nur 26)

Yüzünde şeytani bakışların izi, lekesi olmayan kızlarla; gözünde şehevî bakışların izi olmayan erkeklerin evliliğinden lekesiz, stressiz, birbirine bağlı, huzurlu yuva oluşur ve nurlu yavrular dünyaya gelir.

İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, müşrik bir kadından imanlı bir cariye (köle kadın) kesinlikle daha hayırlıdır. İman etmedikçe müşrik erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. (Bakara 221)

Yukarıdan itibaren tüm anlattıklarımızdan çıkardığımız sonuçların başında eş seçerken bir kraterimiz bir ölçümüz bir mihenk taşımızın olması gerekir. Bu gaye ve maksadın başı Allah’ın rızasını kazanmak olmalı. Mü’in bir hanımın mü’min bir beyin evlenmekten maksat ve gayesi yaşadığı ülkenin Yönetim şekline göre şekillenmesi gerektiğine inanıyorum.

Allah’ın hukukuna yasalarına göre yönetilmeyen ülkelerde evlenmenin amacı küfrü ortadan kaldıracak nesiller yetiştirmek, inançları ve yaşantıları ile etraflarına örnek olmak ve mefkûreleri uğruna mücadele etmek olmalıdır