Son bir yıldır ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntı devam ediyor.

Devam ediyor ama nereye gitsek, nereye baksak, nereye göz atsak insan dolu… Lokantalar, kafeler, çay bahçeleri, eğlence yerleri her yer insan kaynıyor. Bu şekilde görünce “ekonomik kriz denilen galiba sözde, buralarda kriz falan yok” demeden geçemiyoruz.

Ayrıca caddelerde araç trafiğinde hiçbir azalma yok. Yollar araçtan geçilmiyor. Hem de Maşallah öyle eski model falan değil, yeni model, lüks denebilecek araçlar…

Sohbet ettiğimiz insanların kullandıkları telefonlara göz atıyorum. Çok pahalı olan, bilinen meşhur markaların yeni model telefonları herkesin elinde…

Evlerde yeni üretim en pahalı TV’ler kullanıldığına eminim. Hem de her evde birden fazla olmak üzere…

Günlük ihtiyaçlar marketlerden, pazarlardan eksiksiz alınıyor. Eskiden beri zaten fakir olan aileler dışında kalan orta halli kesim dediğimiz aileler de dâhil olmak üzere yiyecek, içecek, giyecek gibi ihtiyaçları temin etmede, alıp kullanmada büyük oranda bir sıkıntı yaşanmıyor.

Daha önceki yıllarla kıyaslayınca halkın geçiminde biraz gerileme olsa da her istenilen alınamasa da temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasında büyük bir sıkıntı söz konusu değil.

Şayet bizim tespit edemediğimiz, göremediğimiz derecede daha yüksek oranda bir kriz varsa bile bunun daha fazlası tüm dünya ülkelerinde de mevcuttur. Pandemi sürecinin etkisi yanında Rusya – Ukrayna savaşının da bu krizin oluşmasında ve tırmanmasında büyük etkisi olduğu bir gerçek.

Peki marketler içerisinde ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını kasıtlı olarak yükseltenler yok mu? Elbette var. Stokçuluk, karaborsacılık, tekelcilik, ihtikâr gibi insanları mağdur eden ve dinen haram olan işleri yaparak para kazanmaya çalışanların sayısı az değil.  

Bunlar tamam ancak en büyük sıkıntıyı evi olmayan kesim yaşıyor. Kiralar almış başını gidiyor. Beğenmediğiniz bir evin kirası 3 - 4 bin TL’den aşağı değil. Biraz orta halli bir evin kirası 7 – 8 bin TL, şöyle biraz daha iyi olsun derseniz 10 bin TL nin üzerinde kira ödemeyi göze almak durumunda kalıyorsunuz.

Bu paralar çok yüksek gerçekten. Evi olmayan ve kirada olanların sıkıntıları çok çok fazla… Yıllardır oturdukları evlerden istenilen 2 kat, bazen 3 kat kira zammını ödeyemedikleri için çeşitli bahanelerle evden çıkarılanların sayısı da az değil. Her ne kadar hükümet konut kira artışları için %25 sınır getirmiş olsa da uygulama çok farklı.  “Kendim oturacağım, oğlum geliyor, evi satıyorum” gibi çeşitli bahanelerle ev boşaltılmak istenince kiracı istenilen parayı vermek zorunda kalıyor.

Önceki yıllarda; “kira ödeyeceğime, çeşitli yollar kullanarak kira öder gibi bir ödeme yaparak ev sahibi olurum” düşüncesi ve uygulaması vardı. Şimdi o yol da kapandı. Zira kiralarla birlikte birdenbire daire satış fiyatları da 3 – 4 katına yükseldi. 

Peki kiraların ve daire satış fiyatlarının bu kadar artışının sorumlusu kim? Hiç kimse kusura bakmasın ama bana göre bu artışın en büyük sorumlusu büyük bir hırsa kapılmış, gözü paradan başka bir şey görmeyen, para gelsin de nasıl gelirse gelsin anlayışında olan, başkasını düşünmediği gibi herkesin kanını emen, vicdansız insanlarımızdır.

Bu tip insanlardan birisi boşalan dairesini yüksek bir bedelle kiraya veriyor, diğerleri de o veriyorsa ben de veririm anlayışı içinde hareket ediyor. Böylece bir artış yarışı başlıyor. Hiç kimse “benim evimde oturan kiracım bu parayı nasıl ödeyecek? Ödeyebileceği uygun bir artış yapayım da duasını alayım, sevap kazanayım” diye düşünmüyor. Diğerinin yaptığı artışın üzerinde bir artış yapmaya kalkıyor. Yapamazsa kiracıyı çıkarmanın yollarını arıyor ve kiracısını rahatsız etmeye başlıyor.

Baskı, taciz ve çeşitli rahatsız etme yollarına daha fazla tahammül edemeyen kiracı da son çare olarak ev değiştirmeye karar veriyor ama kiraların her yerde arttığını görünce ev sahibinin istediği kirayı vermek zorunda kalıyor. Kalıyor ama verdiği kira, aldığı maaşın yarısından fazladır ve gece gündüz tek düşüncesi bu kirayı nasıl ödeyeceğidir. Zira ödeyeceği sadece ev kirası değildir. Elektrik, yakıt, telefon ücretleri derken maaş tamamen ödemelere gitmekte, evin diğer ihtiyaçlarına para kalmamaktadır.

Şimdi düşünelim. Ülkemizde kriz var mı? Bu sorunun cevabı elbette vardır ama bu krizi oluşturan veya oluşmasının yanında büyümesine sebep olan kim?

Krizin sadece ülkemizi değil tüm dünya ülkelerini tehdit ettiğini ve bu krizde para hırsına kapılmış insanımızın etkisinin de büyük olduğunu vurguladık ama bu krizde merkezi ve yerel yöneticilerinin görevleri olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Yönetimin en büyük görevi denetleme, teftiş, kontroldür. Bu görev tam mamasıyla yapılır, hırsla hareket ederek insanımızı mağdur edenlere gereken cezalar verilir ise krizin hiç olmazsa tırmanmadan kontrol altına alınması mümkün olabilir. Yöneticiler ne yapıp edip bu kiraları ve ev satış fiyatlarını düşürmenin bir yolunu bulmalıdır. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.