Eski bir söz şöyle de: “Evvel Refik, Bade’l Târik.” Yani “önce yoldaş, sonra yol.”

Bu bir gerçektir.

Hepimizin hatırında sayısız örnekleri olan bir gerçektir.

İyi bir yoldaş ile çıkılan yol ve yolculuk, unutulmaz ve yıllarca anlatılır.

Bizim, Dr. Güçlü ile olan Tarsus yolculuğumuz gibi.

Tarsus, bütün ülke insanımızı meşgul eden ünlü ‘gizemli kazı’dan önce, “Danyal Peygamber’in Kabri Bulundu” haberleri ile yurt gündeminde idi. Yıl, 2006...

Makam Camii’nin altında güçlükle yapılan ve yıllarca süren kazı ve restorasyon (yenileme) nihayet 2014 yılında bitmiş ve ülkemizin “Tek Peygamber Kabri” Tarsus’ta ziyarete açılmıştı.

Elbette bu ‘hayırlı gezi’ de bizim gündemimize girmişti ama “hayırlı işleri aksilikler takip eder” sözü yine tahakkuk etmiş ve gezimiz çeşitli bahanelerle Nisan 2017’yi buluvermişti.

Ve nihayet ansızın bir cumartesi günü18.00’da Tarsus yoluna çıktık.

Molayı Pozantı Şekerpınarı’nda verdik. Burada su sesi ve ülkemizin en iyi halka tatlısı bulunur.

“Su sesi” deyip geçmeyiniz lütfen. Mekke gibi,  nehri olmayan bir şehirde Konya’da yaşıyorsanız, su sesini ve çağlayanları aramanız gerekir.

Burada eski bir tekerlemeyi hatırlatalım: “Para sesi, kadın sesi, su sesi...”

Tarsus yolunun yarısını geçmiş ve molayı hak etmiştik. Su çağıltısı ile kulaklarımız dinlenirken, halka tatlısını da ünlü Şekerpınarı Kaynak Suyu’nu da elbette tatmıştık.

Gaziantep Otobanı, Tarsus’a dirsek yapar ve kalır. Adı üzerinde Gaziantep-Şanlıurfa Otobanı’dır. Bir rivayete göre, otobanın Tarsus’a dönmesini Vatikan istemiş ve parasını da vermiştir. Böylelikle Vatikan Tarsus’a kolayca gelip Aziz Pavlus’u ziyaret edebilecektir. Bilemeyiz ama yaygın olan bir rivayet bu...

Biz de Tarsus’a kolayca ulaştık. Öğretmenevine giriş yapıp gece yarısı Makam Camii’ni dışarıdan seyrettik.

Sabah ve öğlen vaktinde Makam Camii’nde idik...

Yol hizasındaki camiden yer altına iniliyor ve kabir ziyaret ediliyor. Çok ibretli bir hadise...

Danyal Peygamber M.Ö. 500 yılında yaşamış, bir kıtlık senesinde Tarsus’a davet edilince, bolluk  ve berekete sebep olmuş bir peygamber...

Hz. Ömer devrinde Tarsus fethedilince kabri bulunuyor ve tekrar muhafaza altına alınıyor.

Şehir merkezindeki Makam Camii’nde büyük bir kazı sahası camlarla korunaklı olarak yerin dokuz metre altına iniyor. Kabir orada. Rehber rüyalarla başlayan kabri anlatıyor. Bu konuda sayısız video var. Görülesi bir yer.

Az ilerisinde, ülkemizdeki 117 ulu camiden biri olan Tarsus Ulu Camii var. 1363 yılında yapılmış.

Civarda, Kırkkaşık, Bedesten, Tarihi Evler, Aziz Pavlus’un evi ve kuyusu var.

Adım başı tarih, adım başı efsane...

Tarihi Elif Hatun Konağı’nın, bahçesinde ‘Tarsusi’ içtik ve görevli “Tarz-ı Hususi’nin zamanla ‘Tarsusi’ ismine dönüştüğünü anlattı ve bir diğer Tarsus içeceği olan ‘Kaynar’dan bahsetti.

Konya’dan yola çıkarken, iki hedefimiz vardı, Danyal Peygamber ve Nusret Mayın Gemisi’ni görmek.

“Dünya tarihini değiştirdiğini”, İngiliz Churchill’in de ifade ettiği Nusret Mayın Gemisi Çanakkale’den sonra maalesef hurdaya ayrılmış ve Mersin Limanı’nda kum taşırken batmıştı.

Bazı gönüllülerin ve Tarsus Belediyesi’nin gayretleriyle batık çıkarılıp Tarsus’a getirilmiş, gereken tamirat yapıldıktan sonra Tarsus, Çanakkale Şehitleri Parkı’nda ziyarete açılmıştı.

İbretli bir sahne...  Tarih yazan gemiye çıkarken sordum:

“Ağabey geminin komutanı bu zorlu gecede görevi sırasında kalp krizi geçirmişti değil mi?”

Cevap tam da Dr. Güçlü’yü tanıyanların defalarca şahit oldukları şekilde geldi:

“Evet, Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey, daha önce kalp krizi geçirdiği için raporlu idi. Ama bu zorlu görev için ısrar etti ve komutaya geçti. Mayınları döşetti ve dönüşte kalp krizi geçirip şehit oldu.”

Geminin üzerinde yüksek sesle Fatiha okuduk.  Nisan 2017...

Ünlü Kleopatra Kapısı’ndan ve kuruluşu 1888’e dayanan Tarsus-Amerikan Koleji’nin önünden geçtik.

“Ağabey, adamlar 1888’de bu koca binayı inşa etmişler” dedim.

Cevap yine Dr. Güçlü’ye yakışan tarzdaydı.:

Gelip kendi parasıyla, Amerikan Koleji açmış. Ya şimdi öyle mi oldu? Bizim paramızla dünyanın her yerine Amerikan okulları açıldı...”

Tarihi çarşıda yürürken, “ağabey şurası, Yeni Ada Lokantası, humusu ve fındık lahmacunu efsanedir.” Dedimse de “gezilecek efsaneler daha önemli” cevabı geldi. Gezdik, gezdik ve nihayet bir künefeciye oturduk.

Güzel bir künefe geldi. Garsona “şu kazı yapılan gecekondu buraya yakın mı” dedim. Cevap bir başka efsane idi:

Ağabey az aşağıda. Orada bir yıl gizli kazı yaptılar ve partililer 30 ton altını alıp götürdüler.”

İkimiz de gülümsedik. Bir şeyler götürülmüştü ama bu götürülen şey “30 ton altın” değildi.

Su sesi ve şelale sesi duymak için Tarsus Şelalesi’ne gittik. Su sesi güzeldi.. Yanındaki yörük obasında bulunan zeytin dürümleri ve fındık lahmacunları da güzeldi.

Tarsus’tan döndükten sonra herkes Ashab-ı Kehf ziyaretini sordu. Dr. Güçlü, Prof. Faruk Sümer Hoca’yı Konya’mızda dinlemiş ve misafir etmiş bir şahsiyettir.

Rahmetli ilim adamımız, Sümer Hoca, Ashab_ı HKehf’in Tarsus’da değil, Afşin’de olduğunu ispat etmiş ve kitabını yazmıştır. “Ashab-ı Kehf, Yedi Uyurlar. 1989 Türk Dünyası A. Vakfı.

İnşallah bir gün de Afşin’i ziyaret nasip olur.

Ne demişler? “Evvel Refik, Badel Tarik, Önce yoldaş, sonra yol...”