Devam eden enflasyon-para politikası endişeleri ve doların dünya çapında değer kazanmasıyla birlikte 10 lira seviyesinin üzerindeki seyrini sürdürüyor.

Doların bu yükselişiyle TL’nin değer kaybetmesi üreticiden tüketiciye kadar hepimizi endişe içinde bırakıyor.

  1. ani yükselişle her şeye zam yapılması alım gücümüzü gittikçe zayıflattığı gibi, ekonomimizi de oldukça derinden etkiliyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde yükselen enflasyon nedeniyle hem gelişmekte olan, hem de gelişmiş ülkelerin merkez bankaları para politikalarını sıkılaştırıyor.

Merkez Bankamız ise enflasyondaki yükselişe ve TL'deki alım gücünü düşüren değer kaybına rağmen, para politikasını gevşetiyor.

Türkiye'nin 5 yıllık bir nevi basit bir sigortalama işlemi olan CDS’leri ise, Ekim sonunda tırmandığı 470 baz puana kıyasla gerilemiş durumdadır.

Yatırımcı ve iş dünyası da doların yükselişiyle yatırım yapmaktan korkarken, uzaklaşıyor ya da yatırım yapmaktan vaz geçiyor.

Yatırımcıdan, üreticiye ve tüketiciye kadar doların yükselişinin önüne geçilmesini beklentisi her geçen gün çoğaldığı da bir gerçektir.

Doların yükselişinin önüne geçilmesiyle kısmen de olsa bir rahatlama gelecektir diye düşünüyorum.

Özellikle doların yükselişiyle hammadde ithal eden sanayiciyi oldukça zorluyor.

Bir yıl önce dolar 7 lira iken, tonu 600 dolar olan yassı mamul sacın fiyatı 1000 dolara çıkıyor.

Neredeyse yarı yarıya zamlanan hammadde fiyatını üretici satış fiyatına eklemek zorunda kalıyor.

İş dünyası ve sanayici kesim haklı olarak bir tedirginlik içinde olup, endişelerini dile getirmeyi de sürdürüyor.

1 yıl önce 7 lira olan doların tarihi bir zirve yaparak 10 liranın üzerine çıkması sanayici kesimini sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya bırakıyor.

İthal ettiği hammaddeyi sürekli zamlı alması ve maliyetlerinin artmasıyla önünü görmekte zorlanıyor.

İhracatta son yıllarda iyi bir ivme yakalayan ülkemiz sanayicisi başta enerji olmak üzere girdi ve hammadde maliyetlerindeki artışlar yüzünden bir moral bozukluğu içindedir.

Çok kazandıklarını ifade etmelerine rağmen, çok borçlandıklarını da dile getiriyorlar.

Üretiminin çoğunluğunu ihraç eden sanayiciler, ihracattan iyi para kazanmalarıyla inanılmaz vergi ödediklerini, TL ve döviz bazında cirolarının yüksekliğini belirtirlerken, inanılmaz olarak ta borçlandıklarını söylüyorlar.

Borçlanmanın nedeni de dolar bazındaki girdilerin maliyetinin çok yükseltmesidir. Bu borçlanma hem TL hem de dolar cinsindendir.

Çünkü ana metal sektörünün girdilerinin neredeyse yüzde 80’ni ithaldir. Sürekli doların yükselişi de bu durumu olumsuz etkiliyor.

Ancak bütün bunlara rağmen dünyanın en büyük işlem hacmine sahip ülkelerden biriyiz.

Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler olarak tanımlanan (KOBİ’lerin) çokluğuyla tanınan şehrimizdeki ve ülkemizdeki KOBİ’lerin durumu doların yükselişi karşısında iyiye gitmiyor.

Dövizin bu kadar iniş çıkışlı olduğu, son 3-4 ayda özellikle artışlardan dolayı satın alma gücü yönünden zarardadırlar.

Fiyat veremedikleri gibi, önünü göremediklerinden dolayı da yatırım yapmaktan korkar hale gelmişlerdir.

Hal böyle olunca da sürdürülebilir bir döviz kurun olmamasından yatımından vaz geçebiliyorlar.

Dövizin Ani iniş çıkışlardan tedirgin olurken, rekabet gücünü de her geçen kaybediyoruz serzenişinde bulunuyorlar.

Dövizin yükselişi kökenli Tüm fiyat artışlarına rağmen, ülkemiz diğer ülkelere göre işgücü yönünden daha avantajlıdır.

Ancak bu avantajını daha güçlü kullanması, daha çok üretip ihracat yapması içinde döviz kurunda sürdürülebilir bir sistem hayata geçirilmelidir.

Dövizin ani iniş ve çıkışının önünü geçilmesiyle azda olsa bir rahatlama yaşayabiliriz diyorum.

Ne dersiniz sizce de öyle yapılması gerekmez mi?