Bir Fotoğraf karesi beni nerelere götürdü.

Fotoğraf penceresinden yaşama bakarken daldım gittim.

Neredeyiz?

Neredeydik?

Nereye gidiyoruz?

Çam ağaçlarıyla örtülü bir dağın yem yeşil çimenlerle bezenmiş ovayla birleştiği yerde bir su kanalı ve oradan uzanmış bir çocuk  başını suya daldırmış kana kana su içiyor. Diğer bir çocuk da diz çökmüş bekliyor. Etrafı seyrediyor.
Etrafta kurumuş çam ağaçları da var ama doğal yaşamın bir parçası olmuş. Kimse almamış belli ki orada çürüyüp doğaya geri dönecek.

Ark dediğimiz doğal su kanalından otların arasından kendiliğinden akan su belli ki yıllardır aynı ahenkle buradan akıyor. Bir akarsuya katılmak için yoluna devam ediyor.

Muhteşem dinlendirici bir ortam,  ruhum resmin penceresinden fırlayıp yıllar öncesi  gezdiğim su kaynaklarına gitti.

Daha bundan yirmi yıl önce birkaç kere çocuklarımı su kaynaklarına götürmüştüm. Belki onların çocukları bu kaynakları hiç görmeyecekti.

Çünkü her kaynağın başına bir su tesisi konuyor su kaynakları özel ve devletin kullandığı sondajlarla pompalarla başka mahallere sevk edildiği adı kaynak olan mekânlar oluyor.

Sadece insanların değil tarım arazileri ve doğanın da su kaynakları tükeniyor.

Bu doğanın doğal dönüşümünü de yavaş yavaş bozuyor.

Yeraltı su kaynakları da hızla bozulan dengeden nasibini alıyor.

Başka bir yolu var mı?

Tabi ki var.

Olayın bütününü görüp planlayarak neler yapılmaz ki? Her şey yapılabilir

Şimdi ne yapıyoruz gücü elinde tutan insanoğlu siyaset, devlet ya da parasal gücünü kullanarak sözüm ona çaresiz doğayı dengesini bozarak katlediyor.

Kapitalizmin hırsı sürdürülebilir yaşamı katlederek kendine alan açıyor.

Uzun dönemde yaşanabilecek ortamları da hiçe sayarak.

İş sadece insanoğlunun faydası açısından değerlendiriliyor.

Tabi doğal yaşamın da gelecekte insanoğluna faydalı olacağı hesaba katılmadan, çünkü günlük yaşıyoruz.
Gücümüzün elde edebileceği her güzelliği bugün için kullanıyoruz yarınları düşünmeden.

O resimde doğallığın insana sağladığı huzur ve ruhsal rahatlamayı aslında hiçbir anti depresan sağlayamaz. İnsanoğluna sadece hırslarını tatmin edecek faydalar değil ruhlarını da zenginleştirecek doğal ortamlar da lazım.

O kanalın kenarında o dağın eteğinde içilen bir çayın lezzetini hangi beş yıldızlı otel verebilir?

İnsan o ortamda kendi doğallığını hatta tabiatın içindeki tamamlayıcı halini de keşfeder.

Olmaya cihanda bir nefes sıhhat gibi.,

O ortamın oksijenini içine çekince bile insan nasıl çoğalır, iliklerine kadar yaşamı bütün hücrelerinde hisseder.

Hem beş yıldızlı otellerin rol kokan ortamlarına göre muhteşem doğallığı ile yaşamı hissettirmez mi?

Bu Pazar seçim oldu.  

Bütün yapmacıklığı ile bütün bozulmuşluğu ile içi sadece paylaşım ve fayda yüklü içeriği ile insanlar vicdanlarıyla baş başa bir tercih yapmak üzere seçime gittiler.

Vicdanlarıyla baş başa kalabildiler mi?
Sanmıyorum.

Çünkü vicdanı insanın iradesinden koparmak için müthiş kampanyalar devredeydi. İnsanın iradesini etkilemek için hatta gizlemek için bütün güç odakları sahnedeydi.

Modern toplumun yönetim biçimi demokrasinin en çirkin yanı belki de bu;  insan iradesini ipotek altına almak.

Bütün dünyada böyle... Milyarlarca dolar bütçelerle insanı vicdanı ve iradesi ile baş başa halinden alıp kendi istedikleri yönlere gitmeleri için kampanyalar düzenlemek.

Hatta bunun için bilimsel yöntemlerle insanın bilinçaltını kontrol etmek. Nöro marketin sistemleri ile insanların bilincini yönlendirmek...

Gördüğünüz gibi sadece doğal su kaynaklarımız değil insanın doğal hali de su gibi kâra dönüştürülüyor.

İnsanlık önce doğadan sonra da kendi doğallığından koparılıp kullanışlı hale sokulmaya çalışılıyor.

Önce tüketen sonra tükenen insan!

Çağımızın en büyük hastalıklarından biri tükenmişlik sendromu,  hızla toplumu sarmakta.

Seçim yapıyoruz da doğrusu bu diyerek değil.

Hiç kimse kimseye güvenmiyor.

Ama kötünün iyisi….

Yani toplum kendi kendini yönetirken de çaresizlik içinde.

Bu hafta sonunun en güzel hali anneler günü.

Anne sevgisinin günü mü olur?

Onu bile kullanıyoruz.

Tüketim aracına döndürüyoruz.

Annelik kalplerimizin en güzel yerinde taht kuran sevgi kaynağı makam…
Allah yaratır kadın doğurur.

Anne bir makam yaşamasa da kalbimizin sevgi kaynağı…
Yaşayan ölümsüz sevgi…

Belki de yaşamımızın yok edilemeyecek en doğal sevgisi. En doğal kaynağı…

Bütün yaratılmış varlıklarda bu sevgiyi bu kaynağı görebiliriz.

Sadece biraz dikkatli bakalım.

Kaynakları doğru değerlendirelim.

Yoksa en doğal kaynaklarımız önce hikâyelerimiz olacak sonra masallarımızın konusu.

Bir varmış bir yokmuş diye başlayacağız..