Bozkır Küçük Asarlık’lı Hemşerimiz Mithat Arı Hocamın paylaşımı ile neler neler çağrışım yaptı.

Bu çağrışımı boşa çıkarmayalım deyip aldık elimize kalemi yazmaya başladık.

Bu yıl öyle bir rüzgâr esti ki, sonrasında tufan oldu sel oldu.. Hani birilerinin haltı birilerine nimet olur. Derler ya; öylece oldu. Tabi böylesi zamanda sel önünden kütük kapan çok olur. Ancak, bu kaptıkları kütükleri nasıl değerlendirecekler o da ayrı konudur. Öyle değil mi?

Artık afat ile gelen sel önünden kapılan kütükler şehir efsanelerine dönüşür. Tabii ki, böylesi şehir efsanelerinden beslenenler kendilerini Feshane de bulurlar.  Feshane’de de ikilem içinde kalıverirler. Fese göre kafa mı, yoksa kafaya göre fes mi derken bir kararsızlık içinde günlerini geçirirler.

Sonrasında etraflarındaki kebapçı kedileri ve fes giydirdiklerine de hangi sofradan hangi yemeği vereceklerini kararsızlığı kararlığa döner.

Etraflarındaki sözüm ona gönüllüler gönüllülüklerinin karşılığını bir şekilde alırlar. 

Burada önemli olan öyle veya böyle hizmet kervanın yürümesidir. Sadece bu gönüllülerin değil herkesin gönlünün hoşnut edilmesidir.

Testi kırıldı mı bir kere yenisini alsan bile eski testinin yerini tutmaz.

Kırılan testi dolmaz. Kırılan testi su tutmaz, gevşek dost sır tutmaz.

Onun içinde ille de kırılan testi başkaydı der miyiz?

Deriz, ayrıca bunun yanında doymak bilmeyenlerin, açlığı doymazmış. Öyle derlerdi bizden önce yaşamış Akçakocalarımız öyle değil mi?

Bozkır Küçük Asarlık’lı Hemşerimiz Mithat Arı’dan alıntı yaptım.

Asarlık’lı kadının biri köy çeşmesinden su doldururken testisi devrilip kırılıvermiş.

Kadın yüksek sesle kırılan testisine ağlamaya başlamış. O anda ilçe ''kaymakamı'' oradan geçiyormuş. Kadının ağladığını duyunca şoförüne dur demiş.

---''Teyze dur hele, niçin ağlıyorsun böyle'' diye sormuş.

Kadın:

--- Baksana testimi kırıverdim ondan ağlıyorum diye ağlayarak cevap vermiş. Kaymakam gülmüş;

---Ağlama'' Ben sana iki testi alıvereyim '', yeter ağlama demiş.

Kadın :

---Ay gözel oğlum, sen böyle testiyi nereden nahıl bulacan ki ? Demiş.

Kaymakam:

---Alt tarafı toprak testi, Bozkır cuma pazarından alıp sana iki tane yollayayım yeter ki ağlama demiş.

Kadın:

---'' Oğlum bu öyle bir testiydi ki; karnı ''Muhtar karnıydı'' , ''İmam boğazlıydı''. ''Çeşmeyi somururdu da gözü yine çeşmedeydi''.

'' Sen böyle testiyi nereden bulacan? Der.''

Yahu bir türlü anlatamadık dünde kalanları biz! Dünden gelenler dünde kalanlar ancak, ibret alırsak bize öğüt verir nasihat verir. Bize kalan mirasların kıymetini çok iyi bilmek ve yerli yerinde kullanmak durumundayız. Hatalara düşmeyelim ki, onların tecrübelerinden faydalanarak yarınların elinden tutalım ve daha da başarılı olarak bizden sonrakilere aldığımızdan daha güzel miras bırakalım..

Yoksa nasıl geldiler? Sorusuna şehir efsanesine dönmüş anlatılar içinde bulursunuz kendinizi;

NASIL GELDİLER?

Aman Allah’ım paldır küldür geliverdiler,

Hem de sağanak yağmur gibi şakır şakır,

Gürültüleriyle yere göğü indiriverdiler,

Şaşkınlıkla bakakaldık yer demir gök bakır,

Afat gibi bütün köprüleri yıkıverdiler,

Sanki dünlerden kalma kafaları çakır,

Zil zurna daha da sarhoş oluverdiler.

Bu gelenleri ilgilendirmez kim aç kim tokmuş?

Öyle ya bunlar gökten zembille indiler,

Ve gelir gelmez gurur gemisine bindiler,

Sanki yıllar öncesinden burada idiler.

Hiç sormazlar bunlar birbirlerine bilmem,

Sizden öncekiler ne yaptı ne dediler?

Ya şimdi neredeler ve nereye gittiler?