Konya, konumu ve iklim özellikleri itibariyle Anadolu’da çok fazla yağış almayan bir ildir. Konya’da en fazla yağış alınan kış ve sonbahar aylarıdır. İlkbahar aylarında yağış azlığı yanında özellikle bu bölgede “Kırkikindi Yağmurları” da yeterli alınmaz ise birçok tarımsal üründe verimde düşme görülmektedir. Binlerce yıllık bir yerleşim bölgesi olan Konya’ya, Hititler zamanında “Aşağı Ülke, Sulak Ülke / Hulaya Nehri Ülkesi” gibi adlar verilmiştir. Birçok kaynakta geçmişte Konya’nın yeşillikler ve sular içerisinde ki bağları ve bahçelerinden bahsedilmektedir. Mevcut sulama yapılarını Selçuklular Konya’yı fethedince muhtemelen hazır buldukları su kanalı sistemini önce aynen kullanmışlar ve sonrasında büyüyen Konya’da sulama sistemi de bu büyümeye paralel olarak geliştirilmiştir. Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali bu sisteme kendi adıyla anılan bir kanal eklemiş ve tüm sistemi belli bir esasa bağlamıştır. Bu su dağılım esası Cumhuriyet devrine kadar “Sahip Su Cetvelleri” adı ile yapılmıştır. O dönemde üzüm bağları kış aylarında yeterince sulanabiliyordu. Fakat yaz aylarında ise su azaldığından dolayı sadece suya yakın olan kısımlar sulama suyundan yararlanabiliyordu. Selçuklu veziri Sahip Ata Fahrettin Ali, bu işin çözümü ve adaletli bir şekilde dağıtımın yapılması için bir su dağıtım planı vasıtasıyla şehrin hem içme hem de bağ ve bahçelerde kullanma suyunu sağlamıştır. Civarda bulunan bağ ve bahçelerin sulanmasının yanı sıra su kaynaklarından künkler ve kanallar vasıtasıyla getirilen sular Havzanda çok geniş hazneli bir depoda toplanarak, şebekede ki künkler vasıtasıyla şehir içindeki çeşmelere, han, hamam, medrese ve saray gibi yapılara da dağıtılmıştır. Su dağılımını “Mirab veya Mirav” adı verilen “Su Beyi” yapmaktaydı. Sulama yapan kişiden ise dönüm başı genel masraflar için bir ücret alınmaktaydı.

Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Sultan Cem Konya Valisi olduğu dönemde Konya Kalesi’nin dışına bir köşk yaptırmış ve oraya su getirtmiş olup bu getirilen sudan çevredeki bağ ve bahçeler de faydalanmışlardır. Bunun dışında Yavuz Sultan Selim de İran seferine çıktığında Mevlana türbesini ziyaret etmiş ve bir müddet Konya’da konaklamış, Konya’da kaldığı sürede halkın su konusunda zahmet çektiğini fark etmiş ve şehirden dört saat mesafedeki Dutlu Kır suyunu Konya’ya getirtmiştir.

Osmanlı Devleti 19. yüzyıl ortalarından itibaren de aynı şekilde elinde bulunan su kaynaklarından olabildiğince faydalanmak maksadıyla projeler geliştirmiştir. Konya’ya getirilen sularla, genelde şehrin içme suyu, şehir içinde bulunan bağ ve bahçelerin sulanması amacı güdülmüştür. 19. yy’da bütün bir Konya ovasının sulanması gündeme gelmiş ve Konya’dan yaklaşık 90 km uzaklıkta bulunan Beyşehir Gölü suyunun Konya Ovasına akıtılması ve tarımda kullanılması projesi ortaya atılmıştır. Beyşehir Gölü Sulama Projesi “Konya Sancağına” bağlı olan arazinin, coğrafi bakımdan iki ana şubeye ayrıldığı görülmektedir. Bunlardan birincisi; sancağın güneyinde ve Toros Dağları üzerindeki dağlık bölgedir. Bu bölgede Beyşehir, Seydişehir ve Bozkır gibi arazi yapısı oldukça engebeli olan yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Bu bölgenin tarım arazileri çok azdır, ayrıca az olan araziler de bayır ve taşlıktır. Bölgenin genel geçim kaynağı da doğal olarak hayvancılıktır. Torosların kuzeyinde ve takriben 1000 metre yüksekliğindeki ikinci bölgesini ise “Konya Ovası” oluşturmaktadır. Bu bölgenin yüzeyi alüvyonlu, killi ve su tutmayan çorak topraklarla kaplıdır. Etrafı dağlarla çevrili olduğundan dolayı çanak şeklinde bir yapıya sahiptir. Bu sebeple yağmur bulutlarına kapalı olduğundan oldukça az yağış almaktadır. Yağış aldığı aylarda ekili- dikili araziler su baskınlarına maruz kalmaktaydı. Bu sorun bir sulama projesi yapılarak aşılabilirdi. II. Abdülhamid döneminde ülke üzerinde siyasi ve iktisadi açıdan yabancı sermaye rekabetine sahne olmuş, Konya ve çevresi kaynakları bakımından Osmanlı Devletiyle ticari faaliyetlerde bulunan yabancıların her zaman ilgisini çekmiştir. O dönemde özellikle İngilizler, Fransızlar, Almanlar ve Ruslar arasında gerçekleşen rekabeti Almanlar kazanmışlardır.

Anadolu’da yapılan demiryollarının başlıca amaçlarından birisinin hammadde ve pazar ihtiyacını karşılamak olduğundan Demiryolu yapan şirketler ve o şirketlerin mensup oldukları bütün ülkeler demiryolu güzergâhlarını belirlerken ihtiyaç duydukları ham maddeyi üreten veya o üretim merkezinin hinterlandı olan bölgeleri de seçiyorlardı. Almanlar da aynı maksada hizmet etmekle birlikte rakiplerinden biraz farklı bir yol izlemekteydi. İngilizler ve Fransızlar tarafından inşa edilen demiryolları genellikle mevcut pazarlara uzanırken, Almanlar tarafından inşa edilen demiryolu hatları potansiyel pazarları harekete geçirecek güzergâhları takip ediyordu. Konya bölgesi de potansiyel alanlardan birisiydi. Ancak bu bölgeden daha fazla yararlanmak için özellikle Konya ovasının su sıkıntısı çekmemesi gerekiyordu. Bu açıdan Beyşehir Gölü sularının Konya ovasına akıtılması sonucunda hem göl çevresindeki taşkınlar önlenmiş olacak hem de ova sulanarak daha verimli hale getirilecekti. Böylece hem üretim artırılacak hem de Almanya bu bölgedeki tarım ürünlerinden de ziyadesiyle faydalanabilecekti.

Osmanlı Devletinin ise yüzyıllar öncesinden beri Beyşehir Gölü sularını ziraatta kullanmak hayaliydi. Uhlig Paul 1925 yılında yazmış olduğu eserinde, Türklerin Beyşehir Gölü sularını ovaya akıtma isteklerinin 300 yıl öncesine dayandığını ifade etmektedir. Projenin 80 yıl öncesinde tekrar denendiğini, fakat gerekli maddi kaynağın ve bu konuda uzman mühendislerin eksik olması sebebiyle rafa kaldırıldığını bildirmiştir.

Beyşehir Gölü tabii bir baraj niteliğinde olduğundan bol yağışlı zamanlarda göldeki su Çarşamba çayı yoluyla ovaya taşar, ekili olan araziler zarar görür, büyük bataklıklar oluştururdu. Beyşehir’den ovaya iyi bir kanal şebekesi yapılacak olursa suyun verdiği zararlardan korunmuş olacak, binlerce dönüm arazi tarıma elverişli ekilebilir hale getirilecek ve dönümlerce arazi sulama imkânına kavuşacaktı. Bu düşünceleri hayata geçirebilmek amacıyla Konya valilerinden Hafız Paşa ve İzzet Paşa fenni çalışmaları başlatmışlardı. Daha sonra 1886-1888 yılları arasında vilayet başmühendisliğinde bulunan İzidor Efendi tarafından ciddi bir çalışma başlatılmış ve bu keşifler üzerine bir layiha hazırlanmıştır. Söz konusu olan layihada Karaviran Gölündeki düdenlerin etrafına duvar ve asma kapaklar inşa edilmesi ve su mecrasının temizlenmesi isteniyordu. Bu işlerin yapılabilmesi için 30.000 Lira kanallar içi ve 13.000 Lira da duvar ve asma kapaklar için harcamak gerekiyordu. O günkü şartlara göre bu masrafın karşılanması mümkün olmadığından bu projeden de istenilen sonuç alınamamıştır.

1884-1887 yılları arasında Konya’da başlayan kuraklık, kıtlık halini almış, ova köylerini perişan etmiş, ova köylülerini civar yerlere göç etmeye zorlamıştır. Çarşamba deresinden akıp gelen sular kesilmiş, yeşil ova çöl haline gelmiştir. Bu hali gören Kurukafa Mehmet Efendi, Beyşehir Gölünden su getirerek ovayı sulama projesi ile ilgili olarak Beyşehir Gölünden Karaviran istikametinde Saray Boğazından gelen suyun Çarşamba deresinden gelen su ile birleştirildiği takdirde ovanın kuraklıktan kurtulacağını kafasında tasarlamıştır. Bölgenin ileri gelenleriyle istişare ederek ikna eden Kurukafa Mehmet Efendi yaklaşık bin kadar köylüyü toplamış, bel, kürek, kazma, yiyecek ve yatacak gibi eşyalarını kağnılara yüklemişler ve yola çıkmışlardır. Hummalı çalışmalar neticesinde Çarşamba Çayı ile Beyşehir Gölü arasında bir kanal açılmıştır. Kanalın açılışına vilayetin ileri gelenleri de davet edilmiştir. Ancak Beyşehir Gölünden kanala su verilince, Karaviran Köyü civarındaki kanal patlamış ve su Karaviran Gölüne doğru yönelmiştir. Aslında patlayan yerin tamir edilmesi mümkün olmasına rağmen ümitsizliğe düşen çalışan köylüler işi bırakmışlar ve böylece Kurukafa Mehmet Efendi’nin hayalleri de gerçekleşememiştir.

Yıllar sonra Kurukafa Mehmet Efendinin torunları dönemin Konya Valisi olan Ferit Paşaya olayı anlatırlar ve vali bu meseleyle ilgilenerek konuyu İstanbul’a taşır. Konya ve çevresindeki su kaynaklarıyla ilk defa ilgilenen yabancılardan birisi meşhur Alman mühendislerden Antuvan Rati’dir. Ticaret maksadıyla 1840’lı yılların sonunda Konya’ya gelen ve birkaç yıl bu havalide kalan Rati, Konya bölgesindeki bazı göllerle bazı madenler hakkında araştırma ve incelemeler yapmıştır. Rati, Karaviran Gölündeki keşifleri esnasında fazla suların Beyşehir Gölüne oradan da Konya ovasına akıtılması üzerinde ısrarla durmuştur. Daha önceleri de var olan bu fikir Osmanlı devlet adamları tarafından giderek daha fazla rağbet görmüş ve keşiflerin yapılması için bazı kimseler görevlendirilmiştir. Daha sonraki yıllarda Konya valiliği de yapacak olan Muhacirin Komisyonu Reisi Hafız Paşa 1860-1861 yıllarında Ticaret ve Nafia Nezaretine sunduğu bir layihada, Konya Eyaletinde bulunan Beyşehir Gölü sularının Konya ovasına akıtılmasının faydalı olacağı yönünde fikir beyan etmiştir. Beyşehir Gölü sularının Konya ovasına akıtılması meselesinin tekrar gündeme geldiği, 1880 yılında idareye sunulan bir layihadan anlaşılmaktadır. Söz konusu olan layihada, Bozkır Kazası, Akkilise, Yalıhüyük ve Seydişehir Kazası Karaviran köyleri ahalileri ile Konya eşrafının verdiği mahzarlar neticesinde Konya Vilayeti Büyük Meclisinde tanzim olunan mazbataların İstanbul’a gönderilmesi suretiyle 1853 yılında projenin ciddi boyutlarda gündeme taşındığı görülmektedir. Proje 5 Aralık 1866 tarihinde Konya’da oluşturulan bir ziraat komisyonunda yeniden gündeme getirilmiş ve bu komisyonda Konya Ovası’nın sulanması ve zirai üretimin artırılması yolunda bazı kararlar alınmış ve bu kararlar merkeze sunulmuştur. Ancak Şura-yı Devlet’e arz edilen bu projenin maliyeti çok yüksek olduğu belirtilerek bir su mühendisi vasıtasıyla keşif yapılacağı bildirilmiştir. 1880 yılından önce proje hakkında ciddi bir gelişme sağlanamamıştır. Konya Vilayeti tarafından yapılmış bir müracaatta bu alanda suyun kontrol altına alınması ve sulak arazinin kurutulup tarıma açılmasıyla bu araziden bir kile tohuma 30-40 misli hâsılat alınacağı, böylece Karaviran Gölü civarında yaklaşık 40.000 dönüm araziden yılda 200.000 kese akçe gelir elde edileceği ve bundan da 10.000 kese akçe öşür sağlanacağı ifade edilmektedir.

Konya ve çevresinde 1873, 1887 ve 1898 yıllarında yaşanan kuraklık ve kıtlık olayları sonucunda da “Konya Ovası İrva ve İska Projesi” ciddi bir şekilde gündeme gelmiştir. Anadolu demiryollarının inşa ve işletme imtiyazı 24 Eylül 1888 tarihinde çıkan bir iradeyle daha önceleri devreye giren Haydarpaşa- İzmit demiryolunun işletme hakkını almış olan Almanlara, Alman Alfred Kaulla’ya verilmiştir. Osmanlı hükümeti kilometre garantisi olarak, her kilometre için yılda 15.000 Frank veriyordu. Bunun için ise İzmit, Bilecik, Kütahya sancaklarının ve Ankara Vilayetinin aşar gelirleri karşılık olarak gösteriliyordu. O yıllarda tren yolunun geçtiği bölgeler yeterli faal nüfusa sahip değil ve zirai teknik değişimi de yaşamamıştı. Osmanlının demiryolu için verecek maddi gücü olmadığından hattın geçeceği yerlerde Almanlar sulama tesisleri kurmak, ormanlardan ve madenlerden yararlanmak gibi ilave imtiyazlar istemişler ve bu istekleri de zamanla ileri ki sözleşmelere ilave edilmiştir. 1880‟lerin sonu ve 1890‟ların başında İzmit- Ankara ve Eskişehir- Konya, 20. yüzyılın başında da Bağdat demiryolunun yapımı Orta ve Güney Anadolu’ya Alman sermayesinin girişi sürecini de başlatmıştır. Demiryollarının yapımını, bölgenin Almanya ile olan ticaretinin artması izlemiştir. Almanya bölgeyi gelecekte kendisinin buğday ve pamuk ihtiyacını karşılayabilecek bir alan olarak görmekteydi. Buna binaen bölgedeki Alman yatırımları, büyük bir proje olan Beyşehir Gölü Sulama Projesi örneğinde görüldüğü gibi tarımsal üretimi artıracak altyapı yatırımlarına yöneltilmiştir. Konya’da demiryolu inşaatı bittikten sonra altın değerindeki hububatın nakliyesine başlanılmıştır. Kuhn, hububatın yetişmesi için güneşin, verimli toprakların ve suyun olması gerektiğinden söz etmekte ve Konya’nın tarımsal faaliyetler için fevkalade uygun olduğunu belirtilmiştir. Böylece Deutsche Bank’a Anadolu Demiryolu Şirketi bünyesinde bir sulama şirketinin kurularak Anadolu Demiryolu Şirketi yöneticileri çıkabilecek sorunların üstesinden gelebileceği bu düşüncelerle Kuhn Konya Ovası Sulama Projesi başlatılmıştır.

Konya Ovası Sulama Projesi, Osmanlının en zor döneminde, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleştirilmiş Türkiye’nin ilk modern ve 20. yüzyılda dünya genelinde de önemli projelerden biri olarak bilinmektedir. Bu proje için Beyşehir Gölü’nün suları kullanılmış ve gölün suları açılan 217 km’lik toprak isale kanalı ile Konya Ovasına aktarılmıştır. (Devam Edecek)

Değerli Okuyucularımın Mübarek Ramazan Bayramını Tebrik Ederim.