Yaklaşık iki –üç ay önce yaptığımız Lübnan seyahati ile ilgili kaleme aldığımız bir yazıyı siz okuyucularımızla paylaşmıştık.(“Beyaz Karlar Ülkesi”12.09.2023)

Söz konusu yazımızda II. Abdülhamit’in torunu Rani Bey ile görüştüğümüzden de söz etmiştik. Sohbet ile ilgili ayrıntıları ise bir başka yazıda kaleme alacağımızı da ifade etmiştik.

Bilindiği gibi 1 Kasım 1922 de saltanatın kaldırılması sonucunda hanedan arasında “Şahbaba” olarak kabul edilen Sultan Vahdeddin 17 Kasım 1922 de ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Dürüst ve namuslu bir kişi olan “Şahbaba” kendi özel eşyaları dışında hiçbir şey almadan Türkiye’den ayrılmıştır.

Konumuz Sultan Vahdeddin değil. Ülkeden çıkartılan Osmanlı hanedanının çileli bir hayat sürdükleri bilinen bir gerçek.

İşte! Dramın serencamı.

Osmanlı hanedanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 3 Mart 1924 günü kabul ettiği 431 sayılı kanun gereğince Türkiye sınırları dışına çıkartılıyordu. Hanedan mensuplarının her birine dönüşü olmayan, sadece 'gidişe mahsus' birer pasaportla ikişer bin İngiliz lirası verildi, mal varlıkları tasfiye edildi ve Türkiye'ye bırakın girmelerini, Türk topraklarından transit geçmeleri bile yasaklandı.

Sürgün 15 gün içinde tamamlandı. Önce “şehzadeler”, sonra “hanım sultanlar” ve “beyzadeler” gönderildi. 431 sayılı kanunla 155 kişinin sürgün edilmesi kabul edilmişti. Önce Halife Abdülmecid Efendi eşleri ve çocukları ile çıkartıldı. Kalan 144 kişi 15 gün içinde ülkeyi terk ettiler.

Sürgün hanedanın kadın mensupları için 28 yıl sürdü. Merhum Menderes döneminde çıkartılan bir kanunla 1952 yılında hanedanın kadın mensuplarının hakları iade edildi.

Hanedanın erkek mensupları ise 1974 yılında CHP-MSP koalisyon hükümetinin çıkardığı bir genel af ile ülkeye dönme hakkını elde ettiler. Türk vatandaşlığına geçebildiler.

Hanedan mensuplarının sürgün hayatı yabancı Müslüman hanedanlara mensup prenslerle evlenen birkaç sultan dışında hep çile, ıstırap, yoksulluk içinde geçti. Hele erkekler çalışmak zorunda kaldılar. Hayatlarını devam ettirebilmek için neler yapmadılar neler..

Kimisi ev ev dolaşarak sabun sattı.

Kimisi mezar bekçiliği yaptı. Kimisi fabrikada işçi olarak çalıştı ve bir boks müsabakasında hayatını kaybetti. Bir başka zaman hisselerine hamallık düştü, taksi şoförlüğü düştü, onu da yaptılar.

Komşularının bir tas çorbasına muhtaç oldular, ama namuslarından, şeref ve haysiyetlerindendin zerre taviz vermediler.

Osmanlı hanedanından kimsesizler yurdunda vefat edeni mi ararsın, yoksa bir otel odasında ölü bulunanı mı? (İntihar mı cinayet mi?)

Osmanlı hanedanın çektiği memleketi hasreti tasvire sığmaz.

Hanedana mensup bir sultan İstanbul hasreti ve memleket özleminin sonucunda tutulduğu verem hastalığından hayatını kaybediyor.

Bu arada şunu da vurgulayalım.

Elhamdülillah! Günümüzde hanedan mensuplarına devletimiz sahip çıkmakta, sıkıntıları giderilmekte, problemleri çözülmektedir. Devletimizin gösterdiği bu ilgi her türlü takdirin üstündedir.

Beyrut’ta karşılaştığımız Rani Bey’in Sultan II. Abdülhamit’in torunu olan anneannesine de şair Nurullah Genç’in ifadesi ile “Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü”. Dersek sadece hakikate tercüman oluruz.

İnşaallah, Rani Bey ile yaptığımız sohbeti önümüzdeki yazımızda paylaşalım.

Selam ve dua ile..