Şair, ne güzel demiş:

 

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.

 

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda

İstiklal uğrunda, namus yolunda,

Can veren Mehmed'in yattığı yerdir!

 

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed'in düşmanı boğduğu sele,

Mübarek kanını kattığı yerdir!...

 

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,

Bir harbin sonunda bütün milletin,

Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...

 

Bugün, unutulmayacak, hafızalara kazınmış olan en büyük destanlardan biri olan Çanakkale Zaferi'nin 100. yıldönümü...

 

Bugün, bundan bir asır önce, tam da bugün, bu ülkenin insanlarının Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Arap'ıyla, Süryani'siyle yek vücut oldukları, aynı amaç etrafında toplandıkları ve bu birlikteliğin rahmetine kavuştukları günün 100. yıldönümü...

 

Bugün, 'bir avuç toprak parçası değil mi' demeyen, 'bu vatan bizimdir, bizim kalacak' diyebilen kalpleri bedenlerinden, inançları Çanakkale'den daha büyük olan 250 bin vatan sevdalısının şahadet şerbetini içtiği günün 100. yıldönümü...

 

Bugün, vatan aşkının, millet bilincinin kalplerdeki imanla yoğrulduğu, şehitlerin toprağa düşen kanından, yağan kurşunlarla beslenen ve can olarak filizlenip büyüdüğü ve bugünlerin yaşanabilir hale gelmesini sağlayan günün 100. yıldönümü...

 

Bugün, istikbal için, bağımsızlık için, var olabilmek için bir devrin kapanıp yeni bir devrin açıldığı, eşine az rastlanan amansız ve çetin mücadelenin verildiği günün 100. yıldönümü...

 

Bugün, İstiklal Şairi Akif merhumun dizelerinde:

“Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,

Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,

Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.”diye bahsettiği, cihanın bu topraklara kilitlendiği, bu toprakları istediği, aylarca bu toprakları almak için çaba sarf ettiği, mahşerî bir ortamda vahşetin yaşatıldığı ancak imanın karşısında durulamayan o şanlı, o büyük, o tarifi eşsiz günün 100. yıldönümü...

 

Bugün yine Akif merhumun dizelerinde:

“Asım'ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek,

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek”dizeleriyle hem düne hem bugüne hem de yarına işaret ettiği, şüheda gövdelerin rüku için eğildiği, Bedr'in arslanlarının zalime galebe çaldığı, hilal uğruna, inandıkları dava uğruna zulmün karşısında dimdik duran asil yürekli insanların yazdığı tarihin 100. yıldönümü...

 

Hiçbir makbere sığmayacak olan, İslam uğruna boğucu hüsranı bertaraf eden, demir çemberi göğsünde kırıp bize bugünleri armağan eden ecdadımızı şehadetlerinin 100. yıldönümünde rahmetle anıyoruz...

 

Mesnevi'den:

“Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur yer; fakat baş olmak isteyen iki adam, dünyaya sığmaz.”