Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları yâd ettiğim gelecekten yazıyorum. Ne başındayım, ne de sonunda… İşte tam ortasındayım hayatın. Nereden başlasak diyeceğim yaşa daha geldiğimi düşünmüyorum ama bizim zamanımız çok güzeldi dediğim yaşı çoktan adımlamışım. 

Hayallerimi sol cebime, umutlarımı ısıttığım avuç içlerime gizlemişim. Sonbaharın hüznü çöreklenmiş yüreğime… Tüten kahve dumanında izlemişim hayallerimin sahne almış, rollere bürünen hallerini… Senelerin eskitemediği günlerin gözlerimde yarattığı buğusunun akıp gittiği katrede düşlerimi yâd etmişim…

Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları toplayıp, bütün haline getirdiğim resimde canlanan günleri düşündüğüm zamandan yazıyorum. Zihin yolu göründü mü tutabilene aşk olsun. Düşlerde seyretmeden olmuyor işte… İlla yaşayacağız çetrefilli bir dönem. Gün geçmiyor ayak uyduramadığımız bugünün vakitlerinde…

Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları yâd ettiğim gelecekten yazıyorum. Aklıma geldi de ne çok ezberledim eski zaman teyplerde ters düz ettiğimiz kasetlerden müzikleri… Mahsuni kasetlerle geçti çocukluğumuz… Bozulan kasetleri kalemle ya da serçe parmağımızla sarıp düzelten çocuklardık biz. O yüzden içimizde kaldı mazi. Sarıp dönebilsek yine bize geçmişten kalan bu nadide mirasa keşke…

Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları yâd ettiğim gelecekten yazıyorum. İlk defa yağmurda ıslandığım gün geldi aklıma… Konya’nın gecekondu sokaklarında… Şefkatle sarıldığım katrelerin buseler kondurduğu çehremdeki ufak öpücükleri hisseder gibiyim.  Tenimde akan minik damlaların okşadığı çocukluğumu…

Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları yâd ettiğim gelecekten yazıyorum. Tek ayakla, seke seke tavaf ettiğimiz mektup oyununun rakamlarının toplamından fazla yaşım var şimdi. Ve o günlerden bugünlere ulaşan anılarla dolu bir mektubu barındırıyor yüreğim. Günün aydığı andan, Allah-u Ekber nidasını duyana kadar geçen minik bir serüveni…

Hiç mi yorulmazdın çocukluğum? Yüreğin ne kadar da güçlü bir mutluluk kalkanı ile kaplıymış. Senelerin seni büyüttüğü günler silsilesinde, vücudunda oluşan yara berelerin yetişkinlikle savaş halinde olduğundan kaynaklandığını çok geç anladım.

Her çocuk gazi olarak erişiyor yetişkinliğe… Ve kabulleniyor ruhuna atılan bu çiziklerin yarattığı duygu, düşünce değişikliğini…

Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları yâd ettiğim gelecekten yazıyorum. Bozulan kaset gibi, kaybolan çocukluğumu kalemle sarıp geri döndürebilsem keşke… Şimdilerde ne muhabbetin tadı kaldı sofrada ne de insanlığın anlamı… Ya biri vuruyor tekmeyi ya da kendin düşüyorsun tepetaklak. Kaldıranın varsa ne âlâ! Yoksa vay haline…

Kimse farkında değil olanların. İlerde hatırlayınca işte bu çocukluğumdan bana kalan tek miras diye hayıflanıyorsun. Adımladığımız tozlu okul yolunda çocukluğumuzu toprak altına gömmüşüz. Şimdi diyorsun ki; neden sürekli çocukluğundan bahsedip durursun? Bahsederim işte… Çünkü o zaman kuşlar mutluluk şarkısını cıvıldıyormuş ömürlerimize… Şimdilerde onlarda göç etti başka diyarlara. Sessizliğe gömüldü dünya.

Sana çocukluğumdan kalan ufak kırıntıları yâd ettiğim gelecekten yazıyorum. Ne başındayım, ne de sonunda… İşte tam ortasındayım hayatın. İlkbaharın kokusu çoktan gitmiş üzerimden. Bir bir yapraklarına veda eden, gücü tükenmiş ağaçlar gibi veda ediyorum takvim sayfalarının bana yaş aldırdığı günlere…