Küresel bir yüzleşme dönemindeyiz. Büyük krallık ve imparatorluklardan, tam küresel kontrole geçişi kolaylaştırmak için, bir asır önce tasarlanıp yürürlüğe konulmuş olan, Demokratik Cumhuriyetler döneminin sonuna mı  geldik?

Kral-sultanlar döneminde, milletlerin,  millet olmalarını sağlayan ve kendilerini diğer milletlerden ayıran, belirgin karakterleri vardı. Kral-sultanlar, bu karaktere uygun, milli menfaatlerinin gerektirdiği şekilde kararlar alırlardı. Monarşinin getirdiği, tek adamın karakterine bağlı disipline veya serbestliğe dayalı yönetim anlayışı dışında, halef-selef krallar arasında ve kral ile milleti arasında önemli görüş ayrılıkları olmazdı. Çoğu zaman, savaşta öldürülmek veya suikaste uğramak dışında ömrünün sonuna kadar yönetimde kalan kral-sultan, bir ömürlük tecrübeyle "kurt siyâsetçi" olurdu. Eğer korkuyorsa Allah'a vereceği hesap dışında lâ yus'eldi. Sultandan sonra genellikle ülkeyi kimin yöneteceği belli olduğu için prens-şehzâde, küçük yaştan itibâren özel eğitim ile her yönden techiz edilir, âile içinde edindiği siyaset tecrübesi ile de idâreye hazır hâle getirilirdi.

 "Bizde de saflık vardı. Geriye dönüp baktığımda, size içtenlikle söylüyorum; neredeyse yirmi yıl boyunca Sovyetler Birliği'nin güvenlik teşkilatlarında ve dış istihbaratında çalışmış olmama rağmen ve hattâ hükümet başkanlığı görevimin ilk aşamasında dahi artık Batı ile ideolojik bir çatışmanın hiçbir temelinin olmadığına dâir saf fikirlere sahiptim..." diyebilen Putin'in saflığının, soğuk savaş korku senaryosunu tekrar piyasaya sürüp, çözülmenin eşiğine gelmiş Natoya sığınma temayüllerini yükseltmesi bir yana, Demokratik Cumhuriyetlerin, kontrole  açık yüzlerini ortaya koyması mânidar değil mi?

Kraliyet âilelerine, dolayısıyla yönetime dışarıdan müdâhil olabilmek,  hısımlık bağı kurmak dışında neredeyse imkansızdı. Sözkonusu âile Müslüman ise dâhil olabilmek için, başka dinden damat ihtimali de ortadan kalktığından, bir yol kalırdı; saraya giren gelinler. Zengin ve makam sahibi aileler de aynı yolla dönüştürülürdü. Kadınlar, pasif siyasetin ikâme kabul etmez unsuru olurlardı böylece çoğu zaman.

Etkin rol alarak hayatta kalma güdüsü, dinin eviremediği toplumlarda dini evirip, bu soy aktarımının anne yoluyla devam etmesini şeriatın da sokmuştu. Annesi Yahudi olmayan, Yahudi sayılmazken, Yahudi şeriatının fıkhı Halaha'ya göre, başka dine geçen geleneksel olarak Yahudi sayılıyordu. Çok dinliliğin mahsuru olmadığı gibi, sonuç odaklı seküler bu düşünce için, takdire şayan olabilirdi elde edilen kâr itibariyle.  Binlerce yıllık diaspora yahudiliğinin bu ilişki ağlarının boyutunu kavramadan, Filistin'deki zulmü zımnen destekleyen beynelminel konsensüsü anlamak mümkün olabilir mi?

Modern Demokratik parlamenter sistemde, yünetime dışarıdan müdâhil olamama durumu ortadan tamamen kalkmıştır. Bizzat yöneten ve yönetilenler dışında kurgulanıp yürürlüğe koyulmuştur çünkü. Gerektikçe müdahale edilir, Suriye, Irak, Libya, Cezayir,... de olduğu gibi yeniden Demokrasi götürülür bazen, kurucu zihniyetin varlığına tehdit oluşturmaya başladıysa. Bütün engellemelere rağmen, Demokratik yollarla iktidara geldiği halde, dışarıdan müdahaleleri kabul etmiyorsa Mısır'daki Mürsi Hükümeti'nin tasfiyesindeki gibi, halkın iradesini tasfiye etmek üzere, Demokratik faşizm iş başındadır. Bizde olduğu gibi darbelerle ayar verilir yeri geldikçe bazen. Ülkenin bütünlüğüne kasteden de yönetime adaydır, süper güç olma hayali kuran da. İnsandan çok itseven de, Ultra Müslüman görünen de. Böylece millet iradesi parçalanır, bir milletin karakterinden söz edilemez artık. Heterojen kırıntılar bileşkesi 'halk'a dönüşür millet. Uyandırılıp palazlandırılan farklılıklar, bir düzen sistematiğinde sunulur halka. Ufak bir müdâhale ile taşları dökülecek mozaik tablo gibidir toplum. Her yoldan manüple edilen iradesine, kıymet verildiği düşüncesi, her yoldan telkin edilir seçim dönemlerinde halka.

Sistemi homojenize edebilecek kabiliyete sahip kitle varsa, o kitleyi harekete geçirme  kabiliyetine sahip lider, kitleyi durdurmak üzere yönetimi hak eder. Yarım asır iktidarda kalsa bile, 4-5 yıllık bir dönem daha yönetimde kalabilmeyi sağlayacak icâzet için her seferinde,  bir dizi taviz anlaşmasıyla, ülkesi artık bağımsızlığından söz edilemeyecek duruma gelecektir nasıl olsa. Saflığı geçse yada çarkın dişlilerininden sıyrılmak istese, geldiği gibi özgür iradesiyle çekip gitmesine müsaade edilmez.

2024 de elliden fazla ülkede seçim var. Hindistan, Pakistan, Bangladeş gibi nüfusu kalabalık ülkeleri de düşünürsek, kabaca  Dünyanın üçte biri sandığa gidecek ama, gitmediğini düşünün!

Kimin kazandığı kimin kaybettiği bir yana, Demokrasiler kendisini sağlıyor her seçim döneminde. Aksa Tufanı'nın ilk günlerinde bütün acziyetiyle geçit töreni yapan çıplak krallara, çıkarılan gürültü patırtılar, sunni gündemler, savaş çığırtkanlıkları,... elbise olabilecek mi, yoksa halklar; "yok artık! sakladıklarınızı gördük, aynı delikten bir defa daha sokulmayız!" mı diyecekler? Oyuncular bir yana, seyirciler, Zulümle özdeşleşmiş, devletleşmiş ve nihâyet top yekün dünya yönetimlerince, korunup kollanmakla, şeytanın küresel egemenliği demek olan deccalleşmiş vahşi senaryoyu, tiyatroyu oylayacak mı, boykot mu edecek? Onlarca, yüzlerce binlik protestolar gaz mı alır, sonuç doğurur mu, ne değişir görülecek.

Antisemitizm yasakları, Yahudilerin haklarını korumak üzere imzalanan, Vietnamlıları, Arakanlıları, Suriyelileri,... koruyamamış insan  hakları sözleşmesi (onlara göre sadece kendileri insan, diğerleri insanımsı hayvan, unutulmasın!), sureti haktan görünen BM, Filistinli çocukları koruyamayan çocuk hakları, onların güvenliğine zarar vermeme şeffaflığı şartlı uçak satış sözleşmeleri,... Kısaca İngiliz Yahudi medeniyetinin küreselleşmesi oylanacak olan, gerisi teferruat. Zulmü lokal, zalim krallıkları aratan küresel hegomonya, "en faziletli yönetim şekli" afişiyle zihinlere kazıyıp ikonlaştırdığı Demokratik sistemi, başımıza gelenlerin, kendi ellerimizle yaptıklarımız olması üzerine tasarlamış. Bir yönüyle şeytan, bir yönüyle Rahman işi.

Alevler içinde bir çekişme dramatize eder Saffat suresi: 'Siz bize sureti haktan görünerek sağ taraftan yaklaşıp saptırdınız' der takılıp sürüklenenler. "Bizim size karşı zorlayıcı gücümüz yoktu, siz zaten gerçekten inanmamıştınız. Biz de saptık azgınca, siz de." der peşisıra gidilenler.

Her vakit namazımızda, boykotu manifostolaştıran Kafirun Suresi'nin ayetlerini tertil ederken, gerçekleri örtbas edenler sahtecilerle yollarımızı baştan ayırıyoruz. Rabbimize kulluk ederken, zulme sapmamak, en ufak bir eğilim ve rıza da göstermemek üzere ahitleşiyoruz. Ahireti gerçek hayat bilen tek ümmet İslam ümmeti olması hasebiyle, zulme engel bütün yozlaşmalara rağmen, merhamet ve adalete namzet insan topluluğu olan Müslümanların,  birbirine hatırlatma ve nasihat hakkına binâen dediklerim, diyeceklerim. Nihayetinde, herkesin tuttuğu yol kendine!

Selam ile...