Yenigün Gazetesi olarak ‘Oradaydım’ konusunu işlemeye devam ederken, Konya’nın bugüne kadar bilinmeyen olaylarını da araştırıp siz değerli okuyucularımıza aktaramaya çalışıyoruz. Tarihte yaşanmış olaylar arasında en dikkat çekici konuların başında gelen adına Bakkal Fırtınası denilen fırtına, Konya merkez başta olmak üzere Çumra, Akören gibi ilçeleri de olumsuz etkilemişti. Bu ilçelerde de derin izler bırakan fırtınada, hayatını kaybedenler de olmuştu. Fırtınanın Akören boyutunu anlatan Araştırmacı-Yazar Muzaffer Tulukcu, şu bilgileri aktarıyor; 

1971 FIRTINASINA KURBAN OLAN AKÖRENLİ: OSMAN İNCEKARA

Sene 1971... Mart ayının 13'ü Cumartesi günü bizim davarların çobanı yoktu. Keşik yapıyorduk. O gün davar keşiğine Velez Velisi gitti. Sürüyü böldürmüş, yarısını kaybetmiş. İkindin gelmiş bizim karakoyun ve keçi olarak 90 tane davarımız vardı.

Hanım gelenleri saymış;

- “18 tane davarımız kayıp” dedi.

Sürünün ne tarafa gittiğini öğrendik. İlçemizin doğusundaki Devebeli korusunda kaybettiğini söyledi. Biz de o dağa aramaya mahallecek gittik. Vakit ikindiden sonra, hava çok güzel.. Biz o Devebeli korusunun arka tarafına gittik. Erenler boğazına doğru vardık. Yanımızda Ahmet Kılınç, Osman İncekara, Nasıf Çakır ve Hüseyin Çakır vardı. Biz orda iken aniden bir fırtına çıktı. Yer- gök birbirine karıştı. O kadar kuvvetli bir kasırga ki insan dayanmaz Derecağızı esiyor, içlerinde ben muht  arım ya en akıllı biz oluyoruz. Biz idare ediyoruz beş arkadaşı. Amma görüş mesafesi bir metreden ötesini göremiyoruz. Onun için neredeyiz, nereye gideceğiz şaşırdık kaldık. Bir keşif yapalım şöyle gider, köyü buluruz dedik.

   Fırtınanın geldiği tarafa yürüdük. Bir hayli gezdik ne köy var, ne bir ışık... Ben şaşırmadım. Düşünürken artık kar yağıyor, yerler ağardı. Giderken yerlere bakıyorum, ben çok davara da gittiğim için o koruyu daha iyi bilirim. Çok dalgalı bir yer iki tanede diken ardıcı var, orayı bildim. Artık bu kasırga bizi ters çevirmiş Apasaraycık tarafına, hemen koruya çıkıyoruz. Ben hemen durdum. Çocuklar biz yanlış gidiyoruz, burası Yukarı Yarımca şurası İskenderin tarlası dedim.

- Simdi Yarımca ovasına gidersek hepimiz ölürüz, dedim. Beş kişi bir de köpek. Nasıf Çakır bana dedi ki -Bu muhtarın kafası bozulmuş inanmam, ben gitmiyorum.

Bana razı oldular amma iş kel o zaman cebimde vardı aklıma geldi. Saate baktım akşam ezanı okunmuş bana ölüm korkusu gelmeye başladı. Rüzgarın geldiği tarafa yürüdük. Yürüdük amma! Nereye bilmiyoruz! Kasırga en hızlı şekilde esiyor. Bir hayli gittik. Tekrar daha kuvvetli meğer korunun tepesinden köy yüzüne geçmişiz. Fırtına dayanılmaz bir hale geldi. Biz orayı bir hızlı indik benim paltomu, kuşağımı Osman tutar. Ahmet Kılıç da Osman'ın kuşağından tutar böyle gideriz. O zaman Nasıf kardeşi Hüseyin ile ikisi bizi kaybettiler ve rüzgar onları yine korunun arkasına götürmüş. 

  Gelelim bize biz koruyu çıkmışız, bayağı ormanın faydası var imiş. Fırtına daha kuvvetli bizi yere vuracak. Osman 22 yaşında askerden gelmişti. Amca ben öleceğim ne yapacağım diye sesli ağlamaya başladı. Bilemedim zaten bilsek bile köye varmadan bizi öldürecek durumdaydı. Tamamen şaşırdık. Sen o fırtınada kalmışsın, yarıya kadar kar içinde kaldık. Ne yapalım geldiğimiz taraf buradan daha hafif dedik ve tekrar koruya döndük. İşte o zaman Osman iç çamaşırı yara imiş. Ben öleceğim diye bağıra bağıra ağladı. Bir rampa çıktık. Osman sesi kesildi donacağını bildim. Fakat ne çare o zaman aklı eriyordu amma bir şey söylemiyordu. Bir ateş yakarsak kurtarırız dedim. Büyükçe ardıç ağacının karartısını Osman işaret etti. Cebinde meğer çakmak var imiş, çakmağı cebinden aldım. Ahmet Kılıç'la da kağıt buldu uğraştık, ama ateş yakamadık. O kasırga ateş mi yaktırır. Ondan sonra yine yola devam. Benim derdim Osman donup ölecek daha ayakta ama, lisanı söyleyemez... Ellerinden tuttum, kollarını salladım... Osman bacaklarını salla diyorum fakat uyuşmuş yani donuyor. Biraz daha gidiyoruz düşüyor. Kaldıralım biraz daha kuytu bir yer amma neredeyiz bilmeyiz. En sonra düştü. Bu sefer kaldıramadık. Rüzgar tarafına oturdum, kucağıma aldım ve kalbine baktım. Daha tek tek atıyordu. Biraz kafasını takkasıyla sürteledim. İki dakika kalbine bir daha baktım kalbi durdu ve öldü.

Ahmet Kılıç yanı başımda kendi kendine dövünüp duruyordu. Ahmet çocuk öldü dedim. Onu duyan Ahmet aman bende öleceğim diye ağlayarak bağırmaya başladı. Bende ölü Osman kucağımda ama daha aklım başımda. Vay be dört koyun ve keçi için öleceğiz dedim. Öleceğiz ya çocuklar her biri bir yerde vay be derken bende sızmışım. Sessiz kalınca Ahmet, herhalde Mersinli de öldü demiş. Beni ikaz etti. Sırtıma sert vurdu ve uyandım. Seslenince Ahmet yahu Osman'ı bırakalım gezinelim donacağız dedi. Bende doğru ya dedim. Kucağımdan Osman’ın cenazesini yere yatırdım ve kalktım oralarda gezinmeye başladık. Artık gece yarısı oldu bu firtına biraz olsun hafifler gibi oldu. Değilse aynı hız devam etseydi bizde ölürdük.

Sabaha yakın hava yarıldı. O zaman olduğumuz yeri bildim. Gedikardı bağları buldum. Köye doğru gelmeye başladık. Ama düşe-kalka. Güney bağlara geldik. Ahmet Kılıç da söz verdi ve emmioğlu bende burada öleceğim dedi ve çöktü. Yalvardım köye yaklaştık dedim zorla kaldırdım. Bir dönüm gittik, yine çöktü. Bu sefer kalkmadı tokatladım kaldırdım. Polisin bağına geldik. Şafak ışıdı fırtına durdu benim işim bitti bende yıkılacam burada kalayım dedim. Ben tekrar döndüm zorla kalırdım artık gideceğim yerde rampa aşağı Hacımar Dedenin sarnıcının yanına geldik. Sabah namazı evimize geldik Osman'ın anası-babası geldi sordular. İlk defa sakladım sonra söyledim. Devebeli korunun arkasında öldü dedim. Arayın bulun dedim. Aramışlar bulmuşlar. Karakol ifademi aldı ben Konya Askeri Hastanesine geldim. Orda 15 gün tedavi gördüm. Onlarla uğraşırken ellerim üşüdü, ayaklarım dondu, netice vadem dolmamış ölmedik daha yaşıyoruz.  Yaşım 85 doğum tarihim 1336-1920 yeni tarih.

Not: 1 ay sonra Osman'ın kabrini savcı açtırdı. Başından ve hayasından donmuş, ölmüş diye rapor verdi.

MERSİN LAKAPLI

M. ALİ HARMANKAYA

Anlatımı ile/Akören Dergisi 2006 / Sayı 28

YARIN: 15 TEMMUZ GAZİSİ 

MUZAFFER TULUKÇU 

Editör: TE Bilişim