Terör olayları, Suriye krizi, ekonomik darboğaz, AB katılım süreci gibi pek çok konu gündemde üst üste yığılma oluşturmuşken bir anda hepsinin üstüne çıkan bir gelişme yaşandı geride bıraktığımız 10 günlük süreçte...

Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun istifa edeceğini duyurması ve ardından 22 Mayıs itibariyle olağanüstü genel kurula gideceğini açıklaması gündeme bomba gibi düşmüştü. 

Aslında bunun öncesi de vardı.

Bir Pelikan dosyası atıldı ortaya...

Bu olayların yaşanacağına dair işaret fişeği de yine Konyalı bir isim tarafından atılmıştı. Geçmiş dönem AK Parti Konya Milletvekili olan, şimdilerde Cumhurbaşkanı Danışmanlığı görevini yürüten Mustafa Akış, sosyal medya üzerinden bugünlerin sinyalini vermişti. 

Kapalı kapıların ardında bir şeyler olmuştu anlaşılan. Mustafa Akış, 'RTE eşittir AK Parti, AK Parti eşittir Türkiye. Neresinden okursanız okuyun, bu böyle.' cümleleriyle Konyalı deyimiyle kapıyı gıyadalamıştı...

Artık olan oldu. Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, 'dik duruş' konulu son dersini de vererek meydanı bırakma kararı aldı. Geri dönüşü olmayan bir yola girilmişti artık. 

Şimdilerde AK Parti kurmayları ve üst akıl, yeni bir Başbakan arayışına girdi. 

Bu Başbakan'ın içine Recep Tayyip Erdoğan kaçmış olacak. Kaçmadıysa da kaçırılacak...

Ülke hükümetsiz, Başbakansız kalmayacak elbet. Bir yönetim boşluğu oluşmayacak tabi ki... Ama yapılanlara ve açıklamalara baktığımız zaman, Başkanlık sürecine giden yolda geçici olarak Başbakanlık yapacak olan kişinin pek de kişiliğine bakılmayacak gibi duruyor. 

Çünkü Başbakan olacak kişi de o koltuğa sadece koltuğu doldurmak ve sıcak tutmak için oturacağını bilecek. 

Başkanlık sistemi için süreç bundan sonra daha hızlı ilerleyecek gibi görünüyor. Kulisler çalakalem, bir kamyon şey konuşuluyor...

Dikkate aldığınızda gayri resmi bir açıklama gibi, Ekim ayının referandum ayı olacağı kanaati doğuyor.

Anlaşılan o ki, önümüzdeki 5-6 aylık süreçte yönetim boşluğu oluşmasın diye bir 'kukla başbakan' çıkacak. Başbakancılık oyunu oynayacak. 

Ve yine anlaşılan o ki, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin seçilmiş son Başbakanı olarak tarihe geçecek.

Siyasi arenada her şeye açık olmak lazım. Her an her şeyin yaşanabileceği bir ülkede yaşıyoruz. 

Bir bakış, bir duruş, yeri gelince bir deyim, öznesi yüklemi fiili üst üste binmiş tek kelimelik bir cümle bile aslında yeri geldiğinde birçok şeyi anlatabiliyor (anlayana).

Kelimelerin böylesine büyük anlamlar ifade ettiği açıklamaları sıklıkla dinliyoruz bu süreci dışarıdan yaşayan, sadece izleyen bir kısım insan olarak. 

Şunu da sormadan edemiyoruz. Tamam, siyaset bu. Her an her şey olabilir. Güzel. Bunu da kabul ederiz. Yönetenler ve yönetilenler denkleminde biz yönetilenler tarafındayız nihayetinde. 

Büyüklerimiz en iyisini bilir!

Bilir de, yukarıda bahsettiğim hali yaşayan Türkiye, yani çok yönlü krizle boğuşan bu ülke en azından siyaseten güçlüydü. Bu güçle belki diğer eksik yönlerimiz tamamlanacak, güçsüz olduğumuz yerlere destek kuvvetler gidecekti. 

Ki, halen ayaktaysak Allah'ın kudretinin yanında yönetenlerimizin de basireti büyük önem arz etmekteydi. 

Demek o ki, Başkanlığa giden süreç şimdi mi yaşanmalıydı?